31 Mayıs 2016 00:40

Almanya’da ‘Sol’ yolunu arıyor

Kendisiyle değil; emekçi sınıfların durumuyla yakından ilgilenen, savaşa net tutum alan bir Sol Parti’nin güçlenmemesinin önünde engel bulunmuyor.

Paylaş

Yücel ÖZDEMİR
Köln

Almanya’da 2005 yılında Demokratik Sosyalizm Partisi (PDS) ile Sosyal Demokrat Parti’den (SPD) istifa eden sendikacı ve politikacıların kurduğu Sosyal Adalet İçin Seçim Alternatifi’nin (WASG) birleşmesiyle kurulan Sol Parti, uzun bir süre sosyal kısıtlamamalara, savaşa ve ırkçılığa karşı verilen mücadelede önemli bir çekim merkezi oldu. Bu nedenle Doğu Almanya’dan Batı Almanya’ya kadar birçok eyalette seçim başarılarına imza attı, barajları aşarak parlamentolara girdi.

Ancak, gelinen aşamada bunca soruna rağmen Sol Parti’nin ülke genelindeki oy oranı yüzde 9 civarında seyretmeye devam ediyor. Hem de koalisyon ortakları CDU/CSU ve SPD oy kaybetmesine rağmen... Sorunları suistimal eden ırkçı Almanya için Alternatif (AfD) partisinin oy oranı ise yüzde 14’e kadar çıkmış durumda.

Önümüzdeki yıl Eylül ayında yapılacak genel seçimlere hangi kadro ve politikayla hazırlanacağı bakımından önem arz eden Sol Parti’nin Magdeburg’deki kongresi, önceki kongrelerden farklı olarak parti içi çekişme, hesaplaşmaya daha az sahne oldu. Dört yıl önce Göttingen’de yapılan kongrede nereyse bölünme aşamasına gelen partinin bugün daha uzlaşmacı bir çizgiye gelmesi elbette önemli. Bunda, parti politikasında etkili olan eski Eşgenel Başkan Oskar Lafontaine ve Federal Parlamento Grubu eski Başkanı Gregor Gysi’nin arka planda kalmasının elbette rolü bulunuyor. Bir zamanlar partinin en önemli aktörleri olan Lafontaine ve Gysi, halen bir organda yer almadıkları için bu sefer parti kongresine katılmadılar.

Gysi ve Lafontaine’siz yapılan kongreye bu kez Meclis Grubu Eş Başkanı ve Lafontaine’nin eşi Sahra Wagenknecht’in yüzüne atılan pasta damgasını vurdu. Wagenknecht’in “ülkeye gelen sığınmacıların misafirlik hakkına saygı göstermesi gerektiği”ni gerekçe gösteren sözde antifaşist, “Antideustch” birisi eline aldığı pastayı Wagenknecht’in yüzüne atmakla kalmadı, bir de hakaret etti. Wagenknecht’i PEGIDA ve AfD ile aynı kefeye koymanın kendisi başlı başına sorumsuzluk ve provokasyon.

Bu provokasyon Sol Parti’nin kongrede neler tartıştığını, bundan sonra nasıl bir politika izleyeceğini daha geniş kesimlere anlatmasının önüne geçti. Zira hafta sonu boyunca parti yöneticilerinin ülkenin temel sorunları konusunda ne söylediğinden çok, atılan pastanın kendisi konuşuldu.

‘SOL’UN BÜYÜMESİ İÇİN KOŞULLAR UYGUN

Almanya’da ekonomik, sosyal ve siyasal koşullar Sol Parti’nin önemli bir güç olması için uygun. Merkezdeki büyük partiler CDU ve SPD sürekli oy kaybediyor. Çünkü her iki parti sınıflararası çelişkileri İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana olmadık kadar büyüttü. Her ne kadar işsizlik düşük gösterilse de çalışan yoksulların sayısı 10 milyona dayanmış durumda. Emekçi sınıflar arasında gelecek korkusu gün geçtikçe büyüyor. Şimdilik bu korkuya ırkçı AfD tercüman olmuş görünüyor.

Kendisiyle değil; emekçi sınıfların durumuyla yakından ilgilenen, savaşa, ırkçılığa, sosyal adaletsizliğe, sömürüye, AB’nin dayatmalarına karşı açık ve net tutum alan bir Sol Parti’nin güçlenmemesinin önünde hiçbir engel bulunmuyor. Bu temelde bir çalışmanın partiye egemen olup olmayacağını ise zaman gösterecek.

SOL NASIL GÜÇ KAZANABİLİR?

Gruplar arası tartışmanın az, ülkedeki sorunlara karşı mücadelenin görece daha fazla tartışıldığı kongrede “pasifist” tutumuyla bilinen, SPD ile koalisyon ortaklığına sıcak bakan Eşbaşkan Katja Kipping’e bile “Irkçılığı eleştirenler neoliberalizm karşısında sessiz kalamaz” açıklamasını yaptırdı. Bu aynı zamanda daha önceki kongrelerde gündeme getirilen ve zaman kaybından başka bir şeye yaramayan “SPD ile koalisyon kurulacak mı kurulmayacak mı?” tartışmasını bir yana bırakmak anlamına geliyor. Zira, Sol Parti’nin güçlenmediği bir ortamda SPD’yi sola çekip koalisyon ortaklığı kurma ihtimali bile mümkün değil. Aynı şekilde SPD’yi eleştirmeyen bir Sol Parti’nin güç toplaması da mümkün görünmüyor.

Sendikacı kökenli diğer Eşbaşkan Bernd Riexinger ise Fransa’da işçi ve emekçilerin sosyal saldırılara karşı verdiği mücadeleyi ve ABD’de sol sosyal demokrat Bernie Sander’in elde ettiği başarıları örnek göstererek, Sol Parti’nin de somut talepler üzerinden verilecek mücadeleyle güç kazanacağını belirtti. “Kapitalizm daha fazla otoriterleşecek mi yoksa biz onu aşacak mıyız?” diye soran Riexinger, önümüzdeki süreçte kapitalist sistem karşıtı söylemin öne çıkarılacağının mesajını verdi. “Kapitalizme karşı sosyal adalet devrimi yapmamız gerekiyor” diyen Riexinger, parti içinde önümüzdeki yıl yapılacak seçimlerden sonra SPD ve Yeşiller ile bir “sol hükümet”in kurulmasını isteyenlere de, “Şu anda ülke genelinde bir sol kamp yoktur” diyerek yanıt verdi.

Kongredeki birinci mesaj parti iç tartışmalar ve hesaplaşmalarla zaman kaybetmemek olurken, ikinci önemli mesaj SPD ile koalisyon kurulup kurulmayacağı tartışmasının bir yana bırakılması oldu.

Bütün gelecek planlarını emekçilere karşı en pervasız saldırıların uygulayıcı SPD’yle koalisyon ortaklığı kurma üzerinde yapan bir Sol Parti’nin arayış içinde olan kitlelere güven veremeyeceği nihayet anlaşılmış görünüyor. Bakalım bu ne kadar sürecek.

ÖNCEKİ HABER

Sosyal medyaya eleştirel bir giriş lazım

SONRAKİ HABER

Venezuela’da süreç iç savaşa gidebilir

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...