28 Mayıs 2016 00:52

Grev ve direniş Avrupa'yı sarsıyor

Fransa, Belçika, İngiltere... Bugünlerde Avrupa’nın sokakları oldukça hareketli. Fransa mücadeleyi bir üst aşamaya sıçrattı.

Paylaş

Fransa ve Belçika yakın zamanda IŞİD saldırılarının hedefi olmasının ardından bugünlerde sokakları oldukça hareketli. Fransa’da hükümet ile işçiler arasındaki iş yasasına karşı mücadele dünyanın gündemine oturdu. Rafineri, demir yolları, hava yolları, nükleer santral işçileri hükümetin saldırgan ve işçileri neredeyse terörist olarak aşağılayan yaklaşımlarına karşı mücadeleyi bir üst aşamaya sıçratarak ülkenin en stratejik sektörlerinde üretimi durdurdular. Regard dergisinden çevirdiğimiz yazı rafineri işçilerinin kararlılığı ve mücadelede oynadıkları role ışık tutuyor. Belçika’da ise iş yasalarındaki radikal değişikliklere karşı işçiler eylemde. Salı günü 60 bin işçi sokağa çıktı. Çalışma süresinin uzatılması, çıkışların kolaylaştırılması, sözleşmesiz ve düşük ücretli işlerin normalleştirilmesi ve yaygınlaştırılmasına karşı eyleme geçti. Ülkede eylül ayında ülke çapında eylemler, ekim ayında ise genel grev planlanıyor.
İki ülkede de terör saldırılarından sonra ülkede estirilen korku havasını işçilerin daha iyi bir gelecek için dağıtmış olması olağanüstü öneme sahip.
İngiltere ise bir yandan Avrupa Birliği içinde kalıp kalmamayı tartışırken, diğer yandan işçi ve emekçilerin haklarını tam hızla gasbetmeye devam ediyor. Sendikal haklara karşı son dönem yoğun saldırılar gerçekleşti ve yükseköğretimde koşullar gittikçe kötüleşiyor. Bu hafta The Guardian gazetesi yükseköğretim çalışanlarını destekleyen ve öğrencilerin bu grevi desteklemesini öneren bir çağrı yaptı.


GREVDE OLAN RAFİNERİLERDE EŞİ GÖRÜLMEMİŞ BİR KARARLILIK

Adrien GUEYDAN
Regard dergisi  

Sekizde sekiz. Fos-sur-Mer Rafinerisinde polisin grevdeki işçilere saldırması o zamana kadar hâlâ çalışan iki rafineride de grevin başlamasına neden oldu. Hükümet görmezlikten gelerek ülkede akaryakıt kıtlığının olmadığını ifade etse bile her şey gözler önünde. Petrokimya işçileri iş yasası geri çekilinceye kadar mücadele etmekte kararlılar.  
Salı sabahı saat 8.30’da, hükümet Fos-sur-Mer Rafinerisinin önünde işçilerin 2 gündür kurduğu barajı açtığını ilan etti. İşçilerin yeni teşebbüslerini engellemek için fabrikaya giden yolu iki taraflı polis kamyonları çevirmişti. Sabah saat 4.30’da polisin müdahalesinde, olay tanığı Martigues Şehri Belediye Encümen üyesi Feredic Grimaud’ya göre, inanılmaz oranda şiddet kullanılmıştı. Grevdeki militanların üzerine TOMA’lardan tazyikli su, plastik top kurşunlar (flashball) sıkılmıştı. Oysaki tüm görgü tanıkları işçilerin çok az direndiğini ifade ediyor. Ama hiç beklenmeyen bir direniş bu müdahaleden sonra yaşandı. İşçilerin kurduğu baraj sıkıntı yaşanmadan dağıtılmıştı yalnız polis güçleri 200 kişilik militan grubu 3 kilometre ileride bulunan CGT lokaline kadar takip etti. Burada polis hiç uyarıda bulunmadan sendikacılara saldırdı ve lokale saklananlara karşı da binaya gaz attı. Sendikanın ulusal yöneticileri televizyon ve radyo stüdyolarında olayı teşhir edene kadar işçiler yoğun gaz içerisinde sendika binasında rehin kaldılar. (…) Polis şiddetini protesto eden ve işçi arkadaşlarıyla dayanışma içinde olan Grandpuits Rafinerisinde işçilerin yüzde 60’ı olayı duyar duymaz greve gitme kararı verdi. CGT Bölge Sorumlusu Patrick Bernadot işçilerin ruh halini şu şekilde ifade ediyor: “İşçiler üretimi tamamen durdurmak istemiyorlardı. Yalnız hükümet başka seçenek bırakmadı” (…) İşçiler bu grevde örnek bir tutum içindeler. Dışarıdan bir maddi destek bile almak istemiyorlar. Bir sendikal sorumlunun belirttiği gibi “İşçiler bu grev için, 2010’daki grevlerden farklı olarak, grev günlerinden dolayı maaşlarını kaybetmeyi göz aldılar”.  
Rafinerilerde en son gündeme gelen 2010 grevleri esnasında bu sektörde işçileri mücadeleye çekme sıkıntılıydı. Total fabrikalarında CGT’nin Koordinatörü Eric Sellini genel ruh halini şu şekilde ifade ediyor : “Önce Macron ve Rebsamen yasaları, şimdi ise El Khomri yasası bardağı taşırdı. Artık herkes hükümetin iş yasasını yok etmek istediğini açıkça görüyor”. Rafineri işçilerine bu yasanın ne anlama geldiğini anlatmak gerekiyordu: Normlar hiyerarşisinde değişiklik, ekonomik zarar durumlarında işten atmaların kolaylaşması, izin günlerinin iptal edilebilmesi, gece çalışmalarının zor iş olmaktan çıkartılması... Sendika sorumluları işçilerin ruh halinin geçen yıllar içinde nasıl değiştiğini gördüklerini ifade ediyorlar. Bugün işçiler grevler için çok doğal olarak oy kullanabiliyor. Diğer yandan petrokimya işçileri mücadelede belirleyici bir yer üstlendiklerinin de bilincindeler. Kimileri mücadeleye geç atıldıklarını kabul ediyor ve kendileri açısından belirleyici bir etkenin olduğunu ifade ediyorlar. Birçoğu için hükümetin meclisi 49-3 ile baypas etmesinin kendileri açısından bardağı taşıran damla olduğunu ifade ediyor. Fos-sur-Mer’deki bir sendikacı “Nicolas Sarkozy bile bunu yapmamıştı” diyerek öfkesini haykırıyor. Hükümetin karalama propagandasına sanki cevap verirmiş gibi “Fransa’yı bloke etmek için burada değiliz, sadece grev yapma hakkınızın olduğunu göstermek istiyoruz” diyor.
Manuel Valls “Bu eylemler bir işe yaramıyor, ülkeyi karıştırıyor ve güvenlik güçlerinin sırtına kabul edilmez bir yük daha bindiriyor” diye demeçler veriyor. Bu ise grevde olan kimi işçileri çalışmaya zorunlu kılmak için kararnamelere başvuracağı fikrini güçlendiriyor. 2010’da Nicolas Sarkozy de aynı yönteme başvurmuş ve durdurulmuş rafinerilerin tekrar çalışmasını yasal olarak emretmişti. Grevdeki işçiler hükümetin bu yönteme başvuracağına inanmak istemiyorlar. Zaten polisin kaba müdahaleleri barutun üzerine ateşle gitmek anlamına gelmişti, hükümetin bu yönlü bir kararı ise yeni bir provokasyon olarak algılanacaktır. (…) CGT Genel Sekreteri Philippe Martinez şimdiden hükümeti uyarıyor: “Sarkozy 2010 yılında bu yönteme başvurmuş ve Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) tarafından grev hakkına saygı göstermeme nedeniyle  mahkum edilmişti”. Fos-sur-Mer’de şu ana kadar üretim yavaşlatılmıştı, artık tamamen durduruldu. Grandpuits Rafinerisinde Fos saldırısından sonra grev oylamasında evet oyunun yüzde 10 arttığı belirtiliyor. Hükümet ise hâlâ sağır. Manuel Valls “Yeter artık diyor”, Total tekeli ise ülkeye yapmayı planladığı yatırımları gözden geçireceğini belirtiyor. Ama tüm bunlar işçilerin kararlılığını daha da güçlendiriyor.  
(Çeviren: Deniz Uztopal)


ÖĞRETİM ÜYELERİ VE ÖĞRENCİLER, DÜŞÜK ÜCRETLERE VE KADROSUZ İŞÇİLİĞE KARŞI GREVDE

Nina POWER
The Guardian

Bugün ve yarın (25 ve 26 Mayıs), düşük ücretlere ve çalışma koşullarına karşı binlerce üniversite öğretim görevlisi ülke çapında greve çıkıyor olacak. Üniversiteler ve Kolejler İşverenler Birliği ile görüşmelerden sonuç alamayınca, UCU olarak bilinen Üniversite ve Kolejler Sendikası bir çok sebepten dolayı grev çağrısı yaptı: Bunların arasında yüzde 1.1 ücret artışının 2009’dan bu yana reel olarak alım gücünün yüzde 14.5 düşüşünü hiç bir şekilde karşılamaması ve cinsiyetler arasındaki yüzde 12.6 ücret farkının olması var. UCU üstelik bu süreçte rektör yardımcıların maaşlarının yüzde 5 artışına dikkat çekiyor. En önemlisi, UCU üniversite çalışanları arasında kadrosuz sözleşmelerle çalışan çok az iş güvencesi olan, üniversitelerin gittikçe daha fazla yükselen geçici işçi sayısına dikkat çekiyor. Bu işçilerin çok az iş güvenceleri var ve üniversitede en çok onların yaptığı işe muhtaç, örneğin ders sunma, not verme ve idare işleri dahil. İşçilerin yüzde 49’u bu sözleşmelere de tabii.
Eğitimde kadrosuz işçiler yaratmaya karşı kampanya grubu, “Kadrosuz çalışma koşullarının büyük bir skandal olduğunu, fakat bu durumun en büyük mağdurunun kadınlar ve yabancı kesimler” olduğunu vurguluyor. Sendika konfederasyonunun raporunda “Kadınlar ve yabancıların diğer işçilere göre daha fazla kadrosuz sözleşmelerle çalıştığını söylüyor. Bu hamilelik izni ve hastalık izinleri açısından büyük sorunlar yaratıyor, aynı zamanda kiralık ev bulma ve ev satın alabilmeyi zorlaştırıyor. Tabii bu sözleşmelere tabi olan insanların kariyer gelişimi ve yükselmeleri kısıtlanıyor”, diye bir açıklama yaptı. (...)
Gelişmiş ülkeler arasında en yüksek üniversite harçları İngiltere’de ve bunun daha da yükselme ihtimali var. Yüksek eğitim kâr amaçlı özel sektöre açıldıkça, öğretim üyeleri bunu öğrenciler ve öğretim üyelerine zarar verme ve özelleştirme olarak görüyor.
Bu dönem öğrenciler halen sınavlarını yapıyor ve birçok öğretim üyesi sınavlara not vermekle meşgul. Bu hafta öğrencilerden grev kırıcılığı yapmamaları isteniyor; bu zor bir karar olacak öğrenciler için. Fakat Queen Mary, Kadrosuz işçiliğe karşı kampanyanın belirttiği gibi “Öğretim üyelerinin çalışma koşulları, öğrencilerin eğitim koşullarıdır.” (...) “Yükseköğretimin niteliğini yükseltmek, dünyayı sorgulamak ve direnmeyi öğretmek, öğrencilerin ufkunu açan anlayışlarla tanıştırmak biz öğretim üyelerin gönülden yaptığı bir görev. Fakat biz uzmanlık alanlarımızın özünü anlatabilmek istiyoruz, öğrencilerimizin kendilerini müşteri gibi hissetmelerini ve öğretim üyelerinin kendilerini fazla çalıştırılmış ve kıymetleri bilinmeyen kişiler olarak hissetmelerini istemiyoruz. Üniversite bir pazar değil ve her şey pazar haline getirilmemeli”.
Bu grevlerin düzeni bozmasının gerekçesi var: Bu düzen bu şekilde gitmez. Eğer bu dönem bir üniversitede sınava giriyorsanız, lütfen greve giden öğretim üyeleriyle konuşun. Ortak çok yönünüz olduğunu göreceksiniz.

(Çeviren: Çınar Altun)


BELÇİKA: SOKAKTA İKTİDAR MÜCADELESİ

Eric BONSE
Die TAZ

Belçika’da sağ liberal hükümetin aşırı kısıtlama ve haftalık çalışma süresinin uzatılması planlarına karşı mücadele yükseliyor. Belçika, iki ay boyunca şokun etkisi altında kaldı. 22 Mart’taki terör saldırıları sonrası insanlar sokağa çıkmaktan korkar hale gelmişlerdi. Şimdi Belçikalılar yine harekete geçti. Salı günü 60 bin kişi Charles Michel Hükümetinin ekonomik ve toplumsal politikasını protesto etmek için sokaktaydı.
Tüm sendikaların çağrısını yaptığı eylemin sloganı ‘bardak doldu!’ oldu. Hristiyan Sendikası CSC’nin Genel Sekreteri Marie-Hélène Ska, ‘Hükümet sosyal adaleti yok edecek şekilde milyarlık tasarruf yapıyor. İnsanlara perspektif sunacak bir politika istiyoruz!’ açıklamasını yaptı.
Böylece hükümetin 2014 sonunda işbaşına gelmesinden sonra üçüncü büyük eylem yapılmış oldu. İşçileri bu kez harekete geçiren iş piyasası alanında yapılması planlanan “reformlardı”. Çalışma Bakanı Kris Peters, haftalık çalışma süresini esnekleştirerek 38 saatten 47.5 saate yükseltmek istiyor. Fazla mesailer için alınan ek ödemeler azaltılacak, mola süreleri kısaltılacak ve sigortasız-sözleşmesiz işlerde işçi çalıştırmak kolaylaştırılacak.
Fransa’da olduğu gibi kısıtlamalar yüksek işsizlik ve AB Komisyonunun önerileriyle gerekçelendiriliyor. Brüksel’deki AB Komisyonu çalışmanın esnekleştirilmesi, sözleşmelerin kolayca feshedilecek hale getirilmesi ve emeklilik yaşının yükseltilmesini öneriyor. Ayrıca Belçika’da şimdiye kadar yapılanlara ek olarak 2.2 milyar avroluk tasarruf yapılması planlanıyor.
Tasarruf planları en fazla kamu hizmetleri, polis ve adalet kurumlarını etkiliyor. Dört haftadan beri Belçika adliyelerinde maaş zammı ve daha fazla personel için grev yapılıyor. Polis yetersiz kaldığı için hükümet cezaevlerine ordu mensuplarını yardımcı işçi olarak gönderdi.
Sadece cezaevleri değil mahkemeler de iş yapamaz durumda. Belçika’nın Başhakimi Jean de Codt, mahkemelerin görevlerini yerine getirecek maddi koşullara sahip olmadığını, Belçika’nın haydutların egemen olduğu bir devlete dönüşmek üzere olduğunu söyledi.
Salı günü Sendikalar Başbakan Michel’e yönelik baskıyı arttırmayı esas aldılar. Bir eylemci, ‘Hükümet işçilerin çıkarlarını savunmuyor. Bu tavrını değiştirmezse tek alternatifimiz onu devirmek.’ diyerek tüm işçilerin tercümanı oldu.
Sendikalar muhalefetin desteğini alıyorlar. Bir önceki Sosyalist Başbakan Elio di Rupo, ‘ Hükümet yıkım politikası sürdürüyor.’ derken sosyalist hareket Solidaris Sözcüsü Jean-Pascal Labille;  ‘Charles Michel sokağın sesini dinlemezse kısa sürede kendini sokakta bulacaktır.’ uyarısını yaptı. Önümüzdeki çatışma günleri de belli: Eylül ayı sonunda ülke çapında protestolar yapılacak, 7 Ekim’de ise genel grev planlanıyor.

(Çeviren: Semra Çelik)

ÖNCEKİ HABER

Cevabın en büyük parçası

SONRAKİ HABER

'Hayalinde işçilik dışında başka bir şey olmasın'

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...