25 Mayıs 2016 15:46

BM ve onun pek ‘insani’ zirvesi

Ercüment Akdeniz, İstanbul'da gerçekleşen Birleşmiş Milletler İnsani Zirvesi'ni değerlendirdi.

Paylaş

Ercüment AKDENİZ

Birleşmiş Milletler İnsani Zirvesi, 24-25 Mayıs’ta İstanbul’da gerçekleşti. Zirveye Şansölye Merkel dışında G7 ülkelerinden yetkili düzeyde katılım olmadı. Ayrıca zirveye ev sahipliği yapan Türkiye’nin gündeminde devrik bir başbakan ve yeni kabine heyecanı vardı. Muhalif kesimlere, milletvekillerine ve Kürtlere yapılan baskıların BM’nin gündeminde olmaması da tepkilere neden oldu. “Bu durumda kim sallar BM zirvesini” deyip geçenler de olabilir tabii. Fakat mülteci dramında gelinen son noktayı düşününce takibi bırakmamakta fayda var.

BAN Kİ-MOON’UN SEFALETİ

Zirvenin kapanış konuşmasını BM Genel Sekreteri Ban Ki Moon ve Cumhurbaşkanı Erdoğan birlikte yaptılar. Ban Ki Moon’un konuşmasındaki satırbaşları şunlardı;
1-On beş yıl önce insani müdahaleler için gerekli para 20 milyar dolardı, şimdi bu rakam 245 milyara ulaştı,
2-Küresel ekonomik veriler parlak olmasa da gelişmiş ülkeler BM’ye (acil yardımlar için) finansal kaynak sunmalı. Küresel silanlanmaya ayrılan paranın sadece yüzde 1’i bu işe yeter,
3-Devam eden savaşlar için siyasi diyalog şart. Katılımcı diyalog finansal maliyetleri aşağı çekmenin tek yolu,
4-Akdeniz ve Ege’de göçmen geçişlerinin durması sevindirici. Hedef 2030’da dünya mülteci sayısını yarıya indirmek,
5-Savaşlara, salgın ve  hastalıklara, iklim değişikliğine karşı hepimiz tek yumruğuz. Şimdi “küresel dayanışma” zamanı!
Ban Ki Moon, iş dünyasına teşekkürlerini sunmayı da ihmal etmedi tabi. Peki Bay Moon’un bu pek parlak açılımlarına karşılık insanlığın geldiği yer neresi? Bir de ona bakalım;
1-Sınır Tanımayan Doktorlar zirveden çekildiğini açıkladı ve bu zirvenin dünyanın en savunmasız insanlar için hiçbir işe yaramadığını söyledi! BM’nin, insani ihtiyaçları bir “yardım sektörü” haline getirmesi de birçok örgüt tarafından eleştirildi. İstanbul Zirvesi’ne çağrılan 6 bin kişinin şatafatlı otel masrafları tepkilere neden oldu. Ayrıca BM’de ve işbirliği halinde çalışan yardım kuruluşlarında görev yapan yöneticilerin maaşları dudak uçuklatıyor ve herkes bu maaşların açıklanmasını istiyor. Ban Ki Moon’un her ağzını açtığında 245 milyar dolar istemesi artık “sektörel bir talep” olarak da algılanıyor.   
2-Son G20 zirvesinde küresel büyüme hedefi -2018’e kadar- yüzde 2 olarak belirlenmişti. Ama küresel büyümede dünyanın en zenginleri ile yoksulları arasındaki uçurum kapanmıyor, tersine derinleşiyor. Yani küresel ekonominin kaymağını yine en zenginler yiyiyor. Küresel silahlanmanın baş müsebbibi de yine onlar. Yani BM ve onun sekreteri, G7’nin suçlarını açıklamak yerine her defasında perdelemeye devam ediyor.
3-Savaşların ve insanlık trajedilerinin sorumlusu kapitalist/emperyalist devletler. Onların tahakkümü devam ettikçe insanlık yeni acılar çekmeye devam edecek. BM sekreteri soruna “insani” kaygılarla yaklaşmak yerine kapitalist devletlerin (dolayısıyla şirketlerin) finansal kaygıları üzerinden yaklaşıyor. Bu yüzden “diyalog finansal kaybı aşağı çeker” diyor. Ne var ki G7 şefleri, zirve ve Moon’un önerdiği “küçük hesaplar” yerine çatışma bölgeleriyle meşguller.
4-Akdeniz ve Ege’de göçmen geçişleri geriledi mi? Geriledi! Ama bu en insanlıkdışı yöntemlerle yapıldı (NATO gemileri, Frontex operasyonları, dikenli teller, geri-kabul antlaşması, kafese çevrilen kamplar vs) Yani mültecileri ölümlerden korumak adına cehennem yeryüzüne indirildi! Bu durumda BM’nin 2030 hedefi, mülteciler için daha kapsamlı işkencelerden ya da işkencehanelerden öte bir anlam ifade etmiyor. Zirve’nin toplandığı gün İdomeni kampına açılan “savaş” başka neyle izah edilebilir ki?
5-Dünyayı saran savaşlar, salgınlar ve hastalıklar bir bütün olarak yerkürenin yoksullarını vuruyor. Küresel iklim değişikliklerinin ilk mağdurları yine onlar. BM’nin ilan ettiği “küresel dayanışma” çağrısı ise yoksul ve mazlum halkları değil zengin ülke ya da bölgeleri korumayı amaç ediniyor.
Ban Ki Moon’un her yerinden dökülen sefaleti ve BM’de yaşanan rezalet kapitalist barbarlığı daha ne kadar “sürdürülebilir” kılacak, bunu göreceğiz.

‘MİSAFİRPERVER’ YAPTIRIMLAR

Zirveye ev sahipliği yapan Türkiye dünyada en fazla sığınmacı (yaklaşık 3 milyon) barındıran ülke. Yakın zamanda AB ile girilen mülteci pazarlığının öne çıkan ismi devrik Başkakan Ahmet Davutoğlu idi. Onun yokluğunda Ban Ki Moon ve Şansölye Merkel’i ağırlamak Cumhurbaşkanı Erdoğan’a düştü.
Erdoğan kapanış konuşmasında, Merkel’i dışta tutarak, zirveye katılmayan G7 liderlerine sitem etti. Bu durum Türkiye’nin dış politikada geldiği pozisyonu da özetliyor. Tablo bu iken Erdoğan’ın bölgede “hem DAEŞ’e (IŞİD) hem de PYD’ye karşı” ortak bir mücadele çağrısı yapması somut bir karşılık bulmadı, bulmuyor.
Mülteciler üzerinden Suriye’nin kuzeyine büyük bir kamp kurma önerisini yineleyen Erdoğan, kampın güvenliğini de NATO ve Güvenlik Konseyine havale etti. Ne var ki Erdoğan’ın, tıkanan Suriye stratejisini -işin içine NATO’yı dahil ederek- açma planı bugün için karşılık bulacakmış gibi görünmüyor.
Erdoğan, vize sorunu çözülmezse geri-kabul antlaşmasının Meclis’ten geçmeyeceğini de zirve vesilesiyle AB’ye deklere etmiş oldu. Yani AB ile vize şartına bağlanmış “misafirperverliğimiz” tam takır yola devam ediyor. Türkiye’deki Suriyelilere tam 6 yıldır sığınmacı ya da mülteci statüsü verilmemesi  BM’nin de gündeminden çıkmış görünüyor. Son günlerde BM ve AB yetkililerinden Türkiye’ye yönelik “Kalifiye Suriyelilere vize verilmemesi uygulamasının değişmesini umuyoruz” şeklindeki uyarılar da oldukça manidar.
Vize şartı gölgesinde süregelen mülteci pazarlığı, kalifiye emek pazarlığıyla yeni bir aşamaya geçmiş bulunuyor.  
Ee ne de olsa burası Türkiye! Bakalım ufukta daha hangi “misafirperver” yaptırımlar belirecek?

ÖNCEKİ HABER

Devlet ve müteahhitlere tabi kılınmış şehir

SONRAKİ HABER

McDonald's'ın eski CEO'sundan 'robot işçi' çıkışı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...