19 Mayıs 2016 00:57

‘Boncuk varsa... Doktora söylemeyin!

Sağlık Uygulama Tebliği’nde yapılan değişiklikle hastaları avuç içinden biyometrik yöntemle tanıyacak sistem 1 Nisan’dan itibaren başlayacak

Paylaş

Dr. Suat SARP
İş Hekimi

Klozette otururken, seramiğe çarpıp zıplayan bir cisim sesi duydunuz… Baktınız: Boncuk! Sakın muayeneye gittiğinizde “Boncuk buldum!” demeyin doktora! Çünkü biz doktorlar, her şeyi kaydetmeye, belgelemeye alışkınızdır; hem hasta bilgileri eksik kalmasın diye, hem de mevzuattan korktuğumuzdan, kendimizi de korumak için… Bu yüzden çocuğunuzun yuttuğu madeni paraları bile kayda geçiririz filme bakıp, “Bir tane 50 kuruş, iki tane 25 kuruş” diye… Yani söylediğinizde “Boncuk Çıkmış!” diye sağlık kayıtlarınıza işleneceği kesin!

Eee! Ne var bunda, diyeceksiniz…

Biliyorsunuz, SGK’nin sağlık karnesi ve vizite kağıdı uygulamasını kaldırarak sadece T.C. kimlik numarası üzerinden sağlık hizmeti sunmaya başlamasının ardından, bazı kişilerin usulsüz sağlık hizmeti aldıklarının belirlenmesi sebebiyle, vatandaşların kimliğinin doğru olarak saptanması ve hastaneye gidilmediği halde kişilerin kimlik numaraları üzerinden tedavi yapılmış gösterilmesi gibi sorunların önlenmesi için Sağlık Uygulama Tebliği’nde yapılan değişiklikle hastaları avuç içinden biyometrik yöntemle tanıyacak sistem, 1 Ocak’ta başlatılamadığı için, 1 Nisan’dan itibaren hastanelerde uygulanmaya başlanacak idi. Şimdi ise hastanelere yazı gönderen SGK, sisteme geçişin 1 Eylül 2013 tarihine ertelendiğini bildirdi.

Bu şekilde 1 Ocak denip, ertelenip 1 Nisan’da başlatılacak bir uygulama daha vardı!

Sağlık Bilgi Sistemleri Genel Müdürlüğünün 17 Kasım 2012 tarihli yazısıyla 1 Ocak 2013 tarihinden itibaren sağlık hizmeti veren tüm sağlık kurum ve kuruluşları tarafından Sağlık Net 2 sistemine veri gönderiminin zorunlu olacağı, USVS 2.0 kapsamında yer alan verileri sisteme göndermek için entegre yazılım temin etmeleri gerektiği ilgili meslek odalarına ve valiliklere bildirilmiş idi. Sonrada yapılan başvurular ve tepkiler üzerine uygulama süresinin üç ay ertelendiği duyurulmuştu.

FİŞLEMEYE HİZMET EDECEK

Öyle ki benim, söz konusu boncuklarla ilgili olduğunu sandığım bu uygulamaya karşı Türk Tabipleri Birliği ve tabip odaları hekimlere ilgili yazı tebliğ edilirken ”Hem hasta mahremiyetine, hem hekimin sır saklama yükümlülüğüne, hem de ilgili hukuki düzenlemelere aykırı olan bu yazıyı (bu programı) dava ve itiraz başta olmak üzere her türlü hukuki hakkımı saklı tutarak tebliğ alıyorum.” demelerini önermiş ve “Hasta mahremiyeti en temel insan hakkıdır, kimse hekimlerden hasta haklarına aykırı bir işlem yapmasını beklemesin!” başlığıyla da basın açıklaması yapmış idi.

“Sağlık net 2” sistemi bu haliyle, kişisel verileri korumaktan çok, kişilerin fişlenmesine hizmet edecektir. Zaten ne yönetmelik taslağında, ne de Sağlık Bakanlığı sitesinde yer alan rehber ve kılavuzlarda, kişisel verilerin korunması, hasta mahremiyeti ve hekimlerin sır saklama yükümlülüğü ilkeleri göz önüne alınmıştır. Sistemin bu haliyle kişisel hak ve hürriyetlerin ihlal edilmesine yol açacağı açıktır. Geçtiğimiz günlerde Sayın Sağlık Bakanı tarafından “Elektronik ortamda bir araya getirilen dosyaların ülke politikalarının yönlendirilmesi amacıyla da kullanılabileceği” ifade edilmiştir. Ülke politikalarına yön verebilecek kadar kapsamlı bilgilerin, sadece veriler ışığında sağlık politikalarını belirlemeye yaramayacağı, herhangi bir özel hastanenin yatırım alanlarının ve lokalizasyonlarının saptanmasında da kullanılabileceği açıktır. Üst düzey bir sağlık bakanlığı müsteşar veya bürokratının gelecekte bu veriler ışığında bir projeksiyon yaparak özel bir hastanenin CEO’su ya da özel bir sigorta şirketinin genel müdürü veya özel bir üniversitenin rektörü olması olasılığı vardır; bu tür durumlar geçmişte olmuştur, belki de halen olmaktadır. Bilindiği gibi kısa bir süre önce özel bir sigorta şirketi bir özel hastane zinciri ile tamamlayıcı sağlık sigortası alanında anlaşma imzaladı. Toplanması planlanan bu tür merkezi bilgilerin gelecekte tamamlayıcı sağlık sigorta primlerinin belirlenmesinde kullanılmayacağını kim garanti edebilir.” denilen bu basın açıklamasında belirtilenleri sanki yetkili merciiler bilmiyor mu?

Biliyorlar tabii!

KİŞİSEL VERİLERİN KORUNMASI HAKKI

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi: ”Herkes özel hayatına... saygı gösterilmesi hakkına sahiptir.”

Anayasa’nın “Özel Hayatın Gizliliği” başlıklı 20. maddesi: “...Herkes, kendisiyle ilgili kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına sahiptir. Bu hak; kişinin kendisiyle ilgili kişisel veriler hakkında bilgilendirilme, bu verilere erişme, bunların düzeltilmesini veya silinmesini talep etme ve amaçları doğrultusunda kullanılıp kullanılmadığını öğrenmeyi de kapsar. Kişisel veriler, ancak kanunda öngörülen hallerde veya kişinin açık rızasıyla işlenebilir...”

Biyoloji veTıbbın Uygulanması Bakımından İnsan Hakları ve İnsan Haysiyetinin Korunması Sözleşmesi: “...Herkes, kendi sağlığıyla ilgili bilgiler bakımından, özel yaşamına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir…”

TCK’nin “Özel Hayatın Gizliliğini İhlal” başlıklı 134. maddesi: “Kişilerin özel hayatının gizliliğini ihlal eden kimse, altı aydan iki yıla kadar hapis veya adli para cezası ile cezalandırılır.”

TCK’nin “Kişisel Verilerin Kaydedilmesi” başlıklı 135. maddesi: “...Hukuka aykırı olarak kişisel verileri kaydeden kimseye altı aydan üç yıla kadar hapis cezası verilir…Kişilerin siyasi, felsefi veya dini görüşlerine, ırki kökenlerine; hukuka aykırı olarak ahlaki eğilimlerine, cinsel yaşamlarına, sağlık durumlarına veya sendikal bağlantılarına ilişkin bilgileri kişisel veri olarak kaydeden kimse, yukarıdaki fıkra hükmüne göre cezalandırılır.”

TCK’nin “Verileri Hukuka Aykırı Olarak Verme veya Ele Geçirme” başlıklı 136. maddesi: ”Kişisel verileri, hukuka aykırı olarak bir başkasına veren, yayan veya ele geçiren kişi, bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”

TCK’nin 137. maddesi: “...Özel hayatın gizliliğini ihlal ve kişisel verileri hukuka aykırı olarak kaydetme, verme, yayma, ele geçirme suçlarının, kamu görevinin veya sağlık mesleğinin sağladığı kolaylıktan yararlanarak işlenmesi halinde ceza yarı oranında arttırılır...”

TCK’nin “Verileri Yok Etmeme” başlıklı 138. maddesi: ”Kanunların belirlediği sürelerin geçmiş olmasına karşın verileri sistem içinde yok etmekle yükümlü olanlara görevlerini yerine getirmediklerinde altı aydan bir yıla kadar hapis cezası verilir.”

Türk Medeni Kanunu’nun 24. maddesi: “...Kişilik hakkı zedelenen kimsenin rızası, daha üstün nitelikte özel veya kamusal yarar ya da kanunun verdiği yetkinin kullanılması sebeplerinden biriyle haklı kılınmadıkça, kişilik haklarına yapılan her saldırı hukuka aykırıdır...” gibi bir çok Ulusal ve Uluslararası mevzuat bu konunun hassasiyetlerini, sınırlarını, kısıtlamaları, cezaları belirtirken;

6 Haziran 2007 tarihli “Yataklı Tedavi Kurumları Tıbbi Kayıt ve Arşiv Hizmetleri Yönergesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönerge”nin, “Kişisel Sağlık Kayıtlarının Güvenliği” başlıklı ekinde (Ek 5.7) sağlık kayıtlarının güvenliği, korunması konusunda kurumlara düşen yükümlülükleri en hassas şekilde tarif eden Sağlık Bakanlığının bilmemesi mümkün mü!

72 MİLYONA SATILDI İDDİASI

Ama doktorlarımızın, sağlıkçılarımızın henüz bilmediğine inanıyorum ben... Doğrusu kaydedilen verilerin henüz kestiremediğimiz kötü niyetlilerce ele geçirilmesi ve kullanılması halinde, bu verileri sağlayan sağlıkçıların cezai yükümlülüğü ne olacaktır? Doğrusu ben bilmiyorum!

Neyse ki, biz iş hekimlerini 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu madde 15 (5): ”Sağlık muayenesi yaptırılan çalışanın özel hayatı ve itibarının korunması açısından sağlık bilgileri gizli tutulur” diyerek; yine henüz taslak halindeki İşyeri Hekimi Ve Diğer Sağlık Personelinin Görev, Yetki, Sorumluluk Ve Eğitimleri Hakkında Yönetmelik Taslağı madde 11 (1): ”İşyeri hekimleri … çalışanın kişisel sağlık dosyasındaki bilgileri gizli tutmakla yükümlüdürler” ve madde 9 (2) c) 2): ”İşe giriş ve periyodik sağlık muayenesi sonuçlarını… düzenlemek ve işyerinde muhafaza etmek...” diyerek; henüz elektronik ortamda kayıt tutma zorunluluğu ve yapılanması da olmadığından şimdilik korumaktadır.

Konuya dönersek; hele o ”SGK’nin, vatandaşların hastalıklarının neler olduğu ve hangi ilaçları kullandığına ilişkin bilgileri bir firmaya 72 milyon liraya sattığı” iddiasına da hiç olacak şey değil gözüyle bakıyorum ben…

Bence bu iş “boncukçular”ın işi! Öyle olmasa, ayrımcılık da sayılacak olan “Milletvekillerinin aldıkları ilaçların bile internet ortamına yazılması istenmezken vatandaşa ait her türlü sağlık bilgisinin internet ortamında kayıt altına alınmak istenmesi” konusu tartışması yapılmazdı… Çünkü onlar milletvekillerini zaten biliyorlar, “Başka kimde altın boncuk var”ın peşindeler… 

YASTIK ALTINDAKİ ALTIN

Yani asıl konu kanımca, “Yastık altındaki 300 ile 500 bin ton arasındaki altın.” Bu altınların parasal değerinin 500 milyar lirayı bulabileceği belirtiliyor… 

”Vatandaşlar harcamalarından kısarak birikim yapmış. Bizim amacımız bu birikimleri ekonomiye kazandırmak” diyen bankacılar var. Eee! Güney Kıbrıs’taki taze uygulama girişimiyle, bankalardaki parasından vergi adı altında kesinti yapılabileceğine uyanan insanların, “yastık altı” diye deşifre edilen parasını, hırsızlardan da korktuğu için kendi imkanları ile saklama girişiminde bulunacağı varsayılıp, bir şekilde “Kimlerde boncuk var” istihbaratına biz hekimler de rızamız dışı alet edilmek istendik gibi sanki…

İnternette aratınca “Mavi Boncuk Derneği”, “Boncuk Köyü Derneği” dışında dikkat çekecek bir şey bulamadım doğrusu… ”Boncuk Oyunları” diye arattığımda da, hakikaten çocukları meşgul edecek oyunlar çıktı karşıma… Ama bu kadar boyu uzun, resmi mercilerimizin suçlanmasına yol açan, zan altına sokan, mevzuatlara duhul edebilen yapılanma nasıl bir şeydir çözemedim.

“BoncuğaKON” gibi bir örgütlenme çıkar mı altından acaba!

Sakın ola! Boncuk çıkarsa… Doktora söylemeyin!”

ARADAN 3 YIL GEÇTİ

7 Nisan 2013 tarihinde yazmışım bu yazıyı… Aradan üç yıldan fazla zaman geçmiş!

15 Mayıs 2016 günü İstanbul Tabip Odasında, İstanbul Diş Hekimleri Odası, İstanbul Eczacılar Odası ve İstanbul Barosu dörtlüsünün düzenlediği toplantıya katıldığımda da, “İyi ki yayımlanmamış bir yerlerde” dedim kendi kendime… Bu süreçte bazı şeyler aynen dururken, bir hayli de değişiklik oldu çünkü; sıralarsak: 

* Danıştay 15. Dairesi, ‘Biyometrik kimlik doğrulama’ sistemi adı verilen avuç içi kimlik tarama sistemi hakkında yürütmeyi durdurma kararı verdi.

* Henüz beklenen yol alınamadığından, 26.04.2016 tarihli 2016/6 sayılı GENELGE ile Sağlık Bakanlığı “Kişilerin, kendi tıbbi kayıtlarına erişimlerinin sağlanabilmesi için 01 Ocak 2015 tarihinden itibaren tutulan kayıtların hizmet sunucuları tarafından sisteme gönderiliyor olmasının sağlanması” ve “Aile Hekimliği Bilgi Sistemleri’nin de e-Nabız’a entegre edilmiş ve Sağlık.Net Online Sistemi’ne veri gönderiyor olması” gerekliliğini belirtiyor.

* Sonu “KON” ile biten bir oluşum olmadığı da Yargıtayca belirlendi, karara bağlandı.

* 24.03.2016 tarihinde, 6698 sayılı KİŞİSEL VERİLERİN KORUNMASI KANUNU Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Söz konusu Kanun’da Madde 5: Kişisel Verilerin İşlenme Şartları başlığı altında (1)”Kişisel veriler ilgili kişinin açık rızası olmaksızın işlenemez” denirken, bir alt satır (2)’de”Aşağıdaki şartlardan birinin varlığı halinde ilgili kişinin açık rızası aranmaksızın kişisel verilerin işlenmesi mümkündür” denmekte ve “Kanunlarda açıkça öngörülmesi” şartı ilk sırada verilmektedir. 6331 sayılı İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ KANUNU gereği çıkarılan İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ HİZMETLERİ YÖNETMELİĞİ Madde 8 (c)”Çalışanlar; İş sağlığı ve güvenliğine ilişkin çalışmalara, sağlık muayenelerine, bilgilendirme ve eğitim programlarına katılır” demektedir. Şimdi buna göre, hukukçulara danışarak hazırlamaya çalıştığımız, bir çok işyerinde henüz doldurulmayan, ama yine her iki kanunda da adı geçen, “aydınlatılmış onam ve rıza formu” uygulamalarımız da boşa mı çıkıyor acaba? 

Kadük (hükümsüz, güdük, düşmüş,geçerliliği kalmamış) sayılacağı avukatlar/akademisyenler/siyasiler/ hekimler tarafından belirtilen bu “YENİ” 6698 sayılı KİŞİSEL VERİLERİN KORUNMASI KANUNU Madde: 18 “Kabahatler” başlığı altındaki  (a) “aydınlatma yükümlülüğünü yerine getirmeyenler hakkında 100 bin Türk lirasına kadar”; (b) veri güvenliğine ilişkin yükümlülükleri yerine getirmeyenler hakkında 1.000.000 (milyon) Türk lirasına kadar” gibi idari para cezalarını görmek ve Madde: 17 “Suçlar” başlığı altında da Türk Ceza Kanunu’nun 135 ila 140. madde hükümleri gereği hapis cezalarının uygulanacağını bilmek de insanın aklını karıştırmıyor değil hani… 

‘KORUYUCU’ HEKİMLİK! 

Hele hele biz iş hekimlerinin hizmet verdiği “işyerlerinde” -1 Temmuz itibari ile kamu kurumları ile birlikte tüm işyerlerini kapsayacak- , bir çok işverene henüz aldırmayı dahi beceremediğimiz, yasadaki adıyla, “kilitli dolaplarda” saklanması öngörülen ve en az 15 yıl saklama yükümlülüğü olan sağlık kayıtları için madde 12’deki “Veri güvenliğine ilişkin yükümlülükler”in ne derece sağlanabileceğini sahada çalışan bir iş hekimi olarak düşününce inanın korktum!

Kanundan sonraki tarihte yayımlanan genelge uyarınca, kanunun yürürlük tarihi öncesine ait verileri -belki de istenen şartları sağlayamadan- kaydedip şimdi göndermek durumunda kalanların korkularını da anlayabiliyorum…

14 Mayıs 2016 akşamı EuroNews televizyon kanalında tesadüfen izlediğim Avrupa Parlamentosu Başkanı ile yapılan röportajda “Türkiye’den hâlâ “Terör Yasasını” ve “Veriler Yasasını” bekliyoruz” ifadesi de, acaba bu eleştirilen yasanın düzeltilmesinin beklendiğini mi, yoksa “verilenlerin yetmediğini”mi anlatıyor bilemediğimden; bugüne kadar düzgün sorgulama yapılmayarak koruyucu hekimliğin savsaklandığı konusundaki meslek içi eleştirilerimin belki de haksız olduğu, böyle davranan meslektaşlarımın veri aktarmayarak da -farklı anlamda- “koruyucu” hekimlik yaptıklarını fark ettim…

Bu yeni gelişmeler sonrasında yineliyorum: 

“Sakın ola! Boncuk çıkarsa… Doktora söylemeyin!”

Bizi de biraz düşünün!

ÖNCEKİ HABER

Andreas Kemper: AfD, adaletsizliğin partisidir

SONRAKİ HABER

Meral Danış Beştaş: Referandum seçenek olmamalı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa