Biz sınıfın gençleri tarihi yazan ve yazılanlarız
10 Ekim Katliamı’nda yaşamını yitiren Emek Gençliği Yöneticisi Elif Kanlıoğlu’nun 2015’te Mersin’de yapılan 1 Mayıs'a dair izlenimlerini yayımlıyoruz.
Elif KANLIOĞLU
Bence, söylenenin aksine;
Hayatta önemli olan tek şey “Var olmak” değildir.
Hayatı dolu yaşamaktır.
Bugünün koşullarında ise
Küçük burjuva hayatı “yaşayanlar”
Burjuva hayatı “dolu dolu yaşayanlar”
Ve bir de işçiler, emekçiler yani “Hayatta insanca yaşamaya çalışanlardan” ibarettir...
Gün 1 Mayıs. Sabah 6’da serbest bölgeye gidip işçilere “İnsanca çalışmak ve insanca yaşamak” için 1 Mayıs’ta alanlara gelmeleri için son çağrımızı yaptık. Sabahın erken saatlerinde sigortasız, 10-12-15 saat çalışacağına ve karşılığında ne kadar düşük ücret alacağına bile bile uyanan işçilere benim ilk bildiri dağıtışımdı. Sokaklarda, okul ve dershane önlerinde, üniversitede dağıtılan bildiriler gibi değildi. Çünkü bu nihai hedefe giden yolda gerçek mücadelecilerle yüz yüze olmak demekti. İşçi servisleri teker teker geldi, boşaldı,gitti. Elimizde ki bildiriler bitti, döndük. İçlerinden kaçı önemsemeyip aramadı, kaçı işinden çıkıp katıldı, kaçı gelmek istemesine rağmen çalıştırılmak zorunda bırakıldı bilemem ama o gün 10 işçi bizi aradı. Sizlere de olur mu bilmem ama, bu mücadelenin içinde yaptığım eylemler, attığım sloganlar, dinlediğim türküler, şiirler, okuduğum kitaplar, haberler benim çoğu zaman tüylerimi diken diken eder. İşçilerin bizi 1 Mayıs için aradıkları anda, tam da böyle bir andı. Tabii bir abimiz yanımda o işçilerle telefonda konuşurken durumu o kadar net anlamamıştım ama, 1 Mayıs’tan sonra olanları anlatırken işte aynen böyle hissettim. İşçiler aramış “İnsanca çalışmak ve insanca yaşamak için gelin dediniz, patrona gittik ya izin ya da mesai dedik, patronda ne izin ne mesai dedi, biz de çalışmayız dedik bizi işten attı. 1 Mayıs’a geleceğiz sizinle görüşelim istedik” dediler. Tabii telefon konuşmasında işçilere hakları, ne yapmaları gerektiğiyle ilgili prosedür anlatılsa da, olayın özü; o işçiler korkmadan, çekinmeden, aç mı kalırız endişesi gütmeden büyük bir grev için değil 1 Mayıs için yani kendi bayramları için iş bıraktı. Çünkü kaybedecek pek de bir şeyleri yoktu, gözü karalıkları bundan ileri geliyordu. Türkiye’nin pek çok ilinde kaç tane böylesi olay yaşanmıştır. Bugün “ Emeğiyle, alın teriyle ayakta olanlar” ne olursa olsun çalışmanın son umut olduğuna inandırılıyorlar. Ama 1 Mayıs‘ta Türkiye’nin her yerinde işçiler “umudun kendileri” olduğunu daha iyi anladılar. Aslında işçi, işsiz herkese dayatılan iş, ücret ve çalışma koşulları, Taksim’e sokmamaları, fabrikalarda, iş yerlerinde, sokaklarda işçileri bölmeye çalışmaları, işçi sınıfının gücünü ve bundan korkularının ne denli büyük olduğunu gösteriyor. O yüzden bugünkü şartlar da gençlerin en büyük sorumluluğu sokaklarda, atölyelerde, fabrikalarda işçinin, işsizin, ezilenlerin olduğu her yerde, onlara “umudun kendileri olduğunu” onlara göstermektir. En önemlisi bunu bıkmadan, yılmadan, yorulmadan “her gün” yapmaktır. Çünkü Marx’ın da dediği gibi “Tarih sınıf mücadelelerinin tarihidir” ve biz sınıfın gençleri tarihi yazan ve yazılanlarız.