27 Nisan 2016 00:33

Futbolda şiddet: Kim suçlu?

Trabzon'daki son saldırı bizlere futbolda şiddet üzerine her kesimce yapılacak bir sorgulamaya duyulan ihtiyacın aciliyetini bir kez daha hatırlattı.

Paylaş

Safter ELMAS

Geçtiğimiz yıl Fenerbahçe otobüsünün kurşunlanması olayından bir yıl sonra yine aynı şehirde ve yine aynı takımla gerçekleşen olay, bizlere futbolda şiddet üzerine her kesimce yapılacak bir sorgulamaya duyulan ihtiyacın aciliyetini bir kez daha hatırlattı.

Oyun oynamak güzeldir. Çocukluğumuzun en güzel anılarını oyun oynarken biriktiririz. Hem haz duyulan hem toplumsal yaşamın öğrenildiği oyunlarda, yaşamın içinde ne varsa, o vardır. Bir yandan insanın yaratıcılığını arttıran, bedeninin ve zihninin özgürlüğünün sınırlarında dolaşmasını sağlayabilen oyun, özellikle sportif oyun, yaşamın içinde şiddetin varolduğu toplumlarda  bu unsuru da kendi içinde barındırır. Futbol sportif oyunların içinde bilhassa erkek çocukların en kolay ulaştığı oyunlardan biridir. Güçlülüğü ve yaygınlığı onun toplumla olan bağlarını da güçlendirir ve toplumsal ilişkilerde etkisini arttırır. Diğer birçok oyundan farklı olarak futbol hem oynanan hem de taraftarı olunarak dahil olunabilen bir alandır. Şiddet boyutuyla değerlendirdiğimizde futbolun taraftarlıkla birlikte özel olarak incelenmesi gerekmektedir. Futbol kültürü şiddeti evrensel olarak içermektedir. Türkiye bağlamında incelemek istediğimizde ise futbolda meydana gelen şiddet olaylarının nasıl bir temele dayandığının, bu çerçevede ataerkil olan toplumumuzda, şiddetin erkeklikle olan ilişkisinin, zaten erkeklerden oluşan, homososyal bir ortamda üretilen ve aidiyet kimliği ile güç birliğine dönüşen futbol taraftarlığının birlikte ele alınması kaçınılmazdır. Düşüncede ve duygularda var olan şiddet, erkeklik, aidiyet ve taraftarlık üçgeninde çok kolay bir şekilde eyleme dönüşmektedir.

ERKEKLİĞİN FUTBOLDAKİ VARLIĞI

Futbol ile erkekliğin özdeşleştirildiği çok fazla örnek vardır. Bunlardan birisi de erkekliğe giriş ile ilişkilidir. Küçük bir erkek çocuğunun sokakta, okulda ya da herhangi bir yerde futbol oynaması “abilerin, babaların, amcaların” gözüne girmesini sağlar. Çünkü futbol oynamak bir anlamda erkek olmakla eş değerdir. Buradan başlayan süreçle, oğlan çocukları futbolu ve erkekliği aynı düzlemde ve “değerlilikte” görmekte, önemsemekte ve sahiplenmektedir. Futbolun oynandığı her ortamda ve itilafa düşülen her anda, haklıyı/güçlüyü belirleyen “erkeklik”, “mertlik”, “delikanlılık” gibi özelliklerdir. Maçın “erkekçe” oynanarak kazanılmasının vurgusu, sokaklardan altyapılara ve profesyonel alana kadar, ortak ve sıklıkla başvurulan bir söylemdir.

ŞİDDETE EVRİLME

Sahada oynayarak çözülemeyen “sorunlar” küfrederek, kavga-dövüş ile sonlanmakta ve “haklı”, “galip” böyle belirlenmektedir. Bu anlamda şiddetin güç ve erkeklikle eşlenmesi şiddeti “meşru”, başvurulabilir yol haline getirmektedir.. Bir takıma -özellikle semt, şehir takımına- duyulan sempatinin, aidiyete ve kimliğe dönüşmesi, şiddetin daha ciddi boyutlarda vuku bulmasını beraberinde getirmektedir. Fakat şiddeti sadece futbola, hapsetmek şiddetin zemininin nasıl oluştuğunu görmemizi engelleyebilir. Çünkü toplumsal bir sorun olan şiddet; evde, okulda, sokakta, işte, kafede, kışlada, karakolda, mecliste yani özel, sosyal ve kamusal olan tüm toplumsal yapı ve kurumlarda her gün meydana gelmektedir. Şiddetin meşrulaştırıldığı, rekabetçi ve agresif olan futbol oyununda, rakip takım ve taraftara karşı, erkeklik göstereni olan “güçlü olma”, “üstün olma” gibi durumlar kanıtlanmaya çalışılmaktadır. Bunu sergilemenin “erkekçe” en kolay yolu, erkeğin ve takımın “ötekisi olan, zayıf olan, aşağıda olan” rakibe ya da hakeme karşı öfke, nefret ve hiddetle saldırmaktır. Bu saldırı, söylemle gerçekleştiği gibi ciddi fiziksel boyutlarda da eyleme dökülmektedir. Erkekliğin ve eril şiddet kültürünün en çok göründüğü alanlardan biri olan futbolda, taraftar grupları için de sadece sahada oynanan maçın skoru sonucu tayin etmez. Onun haricinde, müsabaka öncesinde, sırasında, sonrasında veya karşılaşılan tüm mekanlarda, rakip olarak algılanan ve öteki olan, kendi cemaatlerinden olmayanlar, saha dışında başka bir “düello” üzerinden, kavga ederek, çatışarak, yaralayıcı ve öldürücü tüm araçları (bıçak, silah vb.) kullanarak maçın “galibi” olmak için karşı karşıya gelmektedirler.
Futbolda şiddetin devamlılığı futbol alanının endüstrileşmesiyle de yakından ilişkilidir. Futbol sporunun kapitalist tekelleşmesi kulüplerin bu rekabetçi çerçeve üzerinden oluşturduğu olumsuz ilişkiler, kulübün bir kurum olarak yaklaşımına, yöneticilerinin söylemine yansımaktadır.  Futbolun popülerliğinin ve izlenirliğinin devamının sağlanması çerçevesinde bu ilişkilerin yazılı ve görsel medya organlarında sürekli sıcak tutulması ve körükleyici, tahrik edici, tetikleyici bir yönde sunulması ise, şiddeti taraftarlar arasında önü alınamaz bir sonuç olarak karşımıza çıkarmaktadır.
Fenerbahçe futbol kulübüne ve hakeme yapılan saldırının Trabzon ilinde gerçekleşmesi, Fenerbahçe ve Trabzonspor kulüplerinin yıllardır varola gelen rekabetinin 3 Temmuz süreci itibariyle başka bir boyut kazanması gibi faktörler de bu çerçevede ele alınmalıdır. Özellikle bu süreçten sonra, iki takımın hem taraftarları hem oyuncuları ve özellikle de yöneticilerinin birbirlerine yönelik olumsuz söylemleri, günbegün artarak devam ederken, medya organları da bunu tüm iletişim alanlarında çok fazla işlemektedir. İlgili spor kurumlarının (TFF, Kulüpler Birliği vb.) bu tarz olumsuzluklara dair irade göstermemesi (sessiz kalması) gerilimi, saldırganlığı ve şiddeti önleme yollarından birini kapatmaktadır. Kaldı ki hukuki çerçevede yasaların var olmasına rağmen, bu yasaların uygulanması ve yaptırımı sürecindeki gelişmeler, iki farklı şekilde taraftarları şiddete yöneltmektedir. Bunlardan biri hukuka duyulan güvensizlik iken, bir diğeri de hukuki yasaların uygulanmaması sebebiyle cezasızlığın varlığıdır. Hukuka duyulan güvensizlik, kişilerin kendi adaletini sağlama, haklı olduklarını ispatlama konusunda tetikleyici bir mekanizma olarak işlev görürken, diğer yandan şiddete başvuranların yasalara rağmen cezasız kalması teşvik edici bir rol oynamaktadır.

ÇÖZÜMÜ BULMAK?

Futbolda şiddetin önlenmesine dönük bir çözüm toplumun farklı aktörlerinin bir arada hareket etmesini gerektirmektedir. Sporda yerleşikleşmiş erkek egemen kültür ve endüstriyel yapı düşünüldüğünde işin kolay olmadığı açıktır. Fakat bugün gelinen durum sporu seven ve akıl, bilim, hak ve özgürlükler gibi olgular çerçevesinde, çok kültürlü, çok kimlikli, çok sesli demokratik, kucaklayıcı ve kapsayıcı bir spor kültürünü özleyen spor insanları için bunun uğraşının ciddiyet ve özenle vermenin gerekliliğini bize göstermektedir. Bu çerçevede üniversitelerde üretilecek bilimsel çalışmalara ve bu çalışmaların uygulama alanında bulunanlarla birlikte pratiğe geçirilmesine ciddiyetle ihtiyaç bulunmaktadır. Şiddet üzerine spor pedagojisi, sosyolojisi ve psikolojisi alanında çalışmalar arttırılmalı ve teşvik edilmelidir. Batı’da örneklerini gördüğümüz gibi bilim insanları ile sahada bulunan uygulayıcıların birlikte çözüme dönük çalışmalarına her zamankinden daha çok ihtiyaç duyulmaktadır.

ÖNCEKİ HABER

Uşak'ta laiklik eylemi sonrası faşist saldırı girişimi

SONRAKİ HABER

Türkiye, yabancı gazeteciler için de riskli ülke

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa