22 Nisan 2016 17:49

İki kritik davada Saray’ı üzecek kararlar

Gazetemizin Genel Yayın Yönetmeni Fatih Polat, bugün görülen gazetecilerin ve akademisyenlerin yargılandığı 2 kritik davayı değerlendirdi.

Paylaş

Fatih POLAT

Çağlayan, iki önemli davanın aynı günde çakışması ile dikkatlerin odağında olarak güne başladı. Ve iki davada da yargılananlar açısından rahatlatıcı kararlar çıktı. Beraat gelmedi ama Çağlayan’daki İstanbul Adliyesi önünde toplananlar, günü coşkulu sloganlarla tamamladılar.

DÜNDAR-GÜL DAVASINDA BİRLEŞTİRME REDDEDİLDİ

Meslektaşlarımız Can Dündar ve Erdem Gül ile Barış İçin Akademisyenler’in barış metninin imzacısı olan tutuklu yargılanan dört akademisyenin davası için hazırlıklar günler öncesinden başlamıştı.

Çağlayan’daki İstanbul Adliyesi’nin karşısındaki alanda ellerinde ‘Biz Dörtten Fazlayız’, ‘Kalemlere Özgürlük’ yazılı ve ‘Barış için Herkes’ imzalı dövizler taşıyan gruplar dikkat çekiyordu.

Can Dündar ve Erdem Gül’ün 14. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki davası kapalı görüldüğü için mesleğimizin yargılandığı bu davayı duruşma salonu dışından, içerideki avukatların bizlere attıkları mesajlar üzerinden izlemeye çalışıyorduk. Duruşma salonunun dışındaki koridorda epey bir kalabalık vardı.

Mesleğe ömrünü vermiş gazetecilerden genç gazetecilere kadar uzanan bu katılım, gazetecilerin bu davayı bir haberin ötesine üzerlerine alındıklarını gösteriyordu.

Duruşma salonundan, savcının bu davayı Yargıtay 16. Ceza Dairesi’nde görülen MİT TIR’ları davasıyla birleştirme talep ettiği haberi geldiğinde ciddi bir tedirginlik hissi dolandı adliye koridorunda. Bunun kabul edilmesi demek, bu davanın ‘paralele’ bağlanması demek olacaktı.

Ama verilen aradan sonra mahkeme heyetinin bu talebi oy birliği ile reddettiğini açıklaması bu planın çöktüğü anlamına geliyordu. En azından şu an için... Can Dündar da kararın ardından attığı ‘Bir zafer daha’ tweeti ile bu kararı hem duyurmuş, hem de selamlamış oldu.

Cumhurbaşkanı ve MİT’in bu davada avukatları aracılığıyla müdahil olduğu da düşünüldüğünde bu kararın önemi bir kat daha artıyor.

Duruşmanın ardından adliye önünde yapılan açıklamada Can Dündar ve Erdem Gül, şimdi beraate daha umutla baktıklarını söylediler ve ‘Akademisyenleri de alıp gitmek istiyoruz’ dediler.

HOCALARDAN DERS GİBi SAVUNMALAR

Saat 14.30’a doğru 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülmesine başlayan “Bu Suça Ortak Olmayacağız” bildirisine imza attıkların için tutuklanan akademisyenler Yrd. Doç. Dr. Esra Mungan, Doç. Dr. Kıvanç Ersoy, Yard. Doç Dr. Muzaffer Kaya ve Yard. Doç. Dr. Meral Camcı’nın duruşması başladı. “Terör örgütü” propagandasından 7.5 yıla kadar hapisleri istenen akademisyenler ilk duruşmalarında tahliye oldular.

Akademisyenlerin duruşmasında tam anlamıyla bir ‘savunma şölenine’ tanıklık ettik. Dört akademisyen de imzalarının arkasında dururken, bilimi, üniversiteyi ve barışı savundular. Yaptıkları ironik ve espirili savunmalarla da salonda bulunanları zaman  zaman güldürdüler ve salondan alkış aldılar.

Duruşmaya Türkiye’nin birçok kentinden akademisyenler ve avukatların yanı sıra, yurt dışından da parlamenterler, akademisyenler ve çeşitli kurum temsilcileri katıldı. Duruşma salonunun önü dava öncesi tıklım tıklımdı. Adım atacak yer yoktu ve gelenler salona sığmadı.

Duruşmada ilk sözü Yard. Doç. Dr. Muzaffer Kaya aldı. Kaya şunları söyledi:
-    40 gündür tutukluyuz. Burada TC vatandaşlarının barış hakkı yargılanıyor.
-    İddianame yazarken daha ciddi kaynaklara başvurmak lazım. (Gülüşmeler)
-    Savcı bizi örgüte birşey söylememekle suçluyor. Biz söylemediklerimizden sorumlu tutulamayız.
-    Ben bu iddianameye on üzerinden iki bile vermezdim.
-    Özyönetimin bir kez bile geçmediği bir bildiri nedeniyle özyönetimi savunmakla suçlanıyoruz.
-    Biz açıklama yaparak akademisyenlere imzalarını çekmemeleri için baskı yapmakla suçlanıyoruz. Bizden sonra Cumhurbaşkanı bizi tehdit eden, bize hakaret eden bir konuşma yaptı. İmzalar 2 bini aştı. Cumhurbaşkanı'ndan korkmayan akademisyenler bizden mi korkacaklar?

Kaya’nın ardından konuşan Yard. Doç. Dr. Esra Mungan, PKK’ye birşey dememekle suçlanmalarını eleştirerek, “Biz devlete hitap ettik. Çünkü yasal bir kurum olarak muhatabımız devlettir” dedi. İddianamenin kendilerini devlet gibi düşünmedikleri için sauçlayan bir içerikte olduğunu belirten Mungan, “Umarım bu mahkeme kamuoyunun vicdanını rahatlacak bir karar verir” dedi.

Ardından konuşan Kıvanç Ersoy, bileklerini kaldırarak kelepçenin izlerini gösterdi ve bunun kendilerine ödettirilen bir bedel olduğunu belirterek “Pişman değiliz, yine olsa yine imzalarız” dedi. İmzaladıkları Metinde şiddet içerikli bir vurgu olmadığını belirterek, “Barışı savunmak haktır ve ölümlerin olmadığı bir Türkiye’yi savunmak bir aydın olarak vazifemdir” dedi. Ersoy’un şu sözleri ise salonda bulunanları güldürdü: “Savcı bizi zorla kahraman yapmıştır.”

‘AKADEMİ BİAT ETMEZ’

Meral Camcı ise, savunmasında “Bilmek yapabilmektir. Kastettiğim gerçekliğin yüksek sesle dile getirilmesi yönünde bir tanıklıktır.” dedi.  Camcı’nın şu sözleri ise, günün en özlü ifadelerinden biri olarak akıllara kazındı: “Akademi biat etmez, etmemelidir. Çünkü üniversite memlekettir.”

Davanın tahliyeye geliş aşaması da, yargılama süreçlerinde örneği pek rastlanmayacak bir gelişmeye sahne oldu. Savcı önce akademisyenlerin üzerine atılı suçun Türk Ceza Kanunun 301. Maddesi kapsamında değerlendirilebileceğini, mahkeme durdurma kararı verilerek Adalet Bakanlığı’nın izninin beklenmesini ve dört akademisyenin de tutukluluklarının devamına karar verilmesini talep etti. 15 dakikalık aradan sonra ise, savcı görüşünde düzeltmeye giderek, Adalet Bakanlığı’nın izninin beklendiği süre içinde akademisyenlerin mağdur olabileceklerini belirterek tahliyelerini talep etti.
Akademisyenlerin avukatları da, savcının bu mütalaası karşısında iddianamenin geçerliliğini yitirmiş olduğunu, dolayısıyla beraat kararı verilmesi gerektiğini belirtti.

Mahkeme başkanı da önce karar için 15 dakika ara verileceğini belirtti, sonra bundan vazgeçerek kararını açıkladı.

Akademisyenler tahliye edilirken, yurtdışı yasağı gibi herhangi bir tedbir kararı alınmadı. 301. Madde ile ilgili olarak Adalet Bakanlığı’nın izninin beklenmesi kararı verilerek duruşma 27 Eylül’e ertelendi.

Böylelikle akademisyenler ‘terörle mücadele’ suçlaması ile yargılanmaktan kurtulurken, 301. Maddeden ve Adalet Bakanlığı izin verirse ‘düşünce suçu’ kapsamında yargılanacaklar.

Bu elbette bir rahatlama ama bundan da kurtulmak için dava etrafındaki adalet mücadelesini güçlü bir şekilde sürdürmek gerekiyor.

Böylelikle Çağlayan iki kritik davada da, bu yargılamaları gündeme getirenlerin argümanlarının çatırdadığı bir gün yaşadı. Aslında bu argümanların çöktüğü de söylenebilir. Ancak her iki davada da henüz beraat kararları verilmediği ve bizzat Cumhurbaşkanı bu iki davadan birinin doğrudan müdahili, diğerinin de adeta savcısı olduğu için mücadeleyi elden bırakmamak gerekiyor.

ÖNCEKİ HABER

Kilis'te 30 gün boyunca her türlü eylem yasak!

SONRAKİ HABER

Obama, 'Soykırım' yerine 'Büyük felaket' dedi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...