17 Nisan 2016 05:48

Daha ileri bir kıdem tazminatı hakkı için

Gebze'den metal işçisi, '1 Mayıs’ta patronların ve AKP'nin kıdem tazminatlarımıza yönelik saldırıları ve yalanları karşısında birleşelim' diye yazdı.

Paylaş

Organize Sanayi Bölgesi’nden metal işçisi / Gebze

"Üç aylık maaşlarınızı ödemiyorum. Fabrika iflas etti, kıdem tazminatlarınızı ödeyecek para da yok istediğiniz yere başvurun, başınızın çaresine bakın, ama yine de size bir iyilik yapayım hurdalıkta bulunan hurdaları satın, aranızda nasıl paylaşırsanız paylaşın.” 
Şaka değil! Bütün bunlar Gebze’de bulunan Alsan Alüminyum Fabrikasında yaşandı.
Alsan Alüminyum’da çalışan 50’ye yakın işçi, 3 aylık ücretlerini alamamanın ötesinde patronun iflas ettim gerekçesiyle kıdem tazminatları da ödenmeden kapı önüne kondu. İşçiler fabrika hurdalığında bulunan hurdaları kendi olanaklarıyla satıp aralarında bölüşerek Alsan’dan ayrılmak zorunda kaldı. İçerde 3 aylık ödenmemiş ücretleri olan işçilerden örneğin 17 yıllık kıdemi olan işçiler 10 bin TL alırken, 23 yıllık işçiler 1500-2000 lira almak zorunda kalmışlardır. Görüldüğü gibi aslında Alsan işçileri tazminatsız bir biçimde işten atılmışlardır. Çaresizlik içinde bunları yaşarken Alsan işçileri arasında keşke kıdem tazminatı fonu olsaydı düşüncesi öne çıkmıştı.
Bugün patronlar ve AKP Hükümeti Türkiye’de çalışma yaşamını fazla kurallı, katı ve maliyetli bulmaktadır. Bu durumu ortadan kaldırmak için patronların önündeki tüm engelleri kaldırmak için harekete geçen AKP Hükümeti esnek, güvencesiz, düşük ücretli çalışmayı yasalaştırmaya çalışırken kıdem tazminatlarımızı da fon adı altında gasbetmeye çalışmaktadır. Patronlar “asgari ücret katıdır, kurallara bağlıdır, rekabeti önlemektedir, kıdem tazminatı katıdır, patronlara yüksek maliyet oluşturmaktadır, çalışma süreleri esnekleşmelidir” diyor. Patronların istediği ve AKP Hükümetinin yapmak istediği ucuz işçilik, güvencesiz, alabildiğince esnek ve kıdem tazminatsız bir çalışma yaşamıdır.
Aslında son örneği Alsan Alüminyum’da, ondan önce FENİŞ’te yaşanan iflas durumlarında, kaldı ki bu iflasların gerçek olup olmadığı da biz işçiler tarafından bilinmemektedir, kıdem tazminatları ödenmemektedir. Kıdem tazminatı bizim her yıl için aldığımız 13’üncü aylığımızdır. Ancak bugünkü, uygulama yük gibi görülmekte, patronlar fona 30 günlük değil daha az ödeme yapmak istemektedir. Öyle görülüyor ki Alsan’da yaşananlar üzerinden kıdem tazminatı fonu olsaydı bu işçiler tazminatlarını alabileceklerdi aldatmacası önümüze gelecektir.
Biz işçiler 1 Mayıs’ta patronların ve AKP Hükümetinin kıdem tazminatlarımıza yönelik saldırıları ve yalanları karşısında kendi kıdem tazminatı taleplerimiz etrafında birleşelim.
- Mevcut yasada tek kelimelik değişiklik yapılsın ve 1 gün bile çalışan işçiye kıdem tazminatı ödensin.
- Kendi isteğiyle işten ayrılan işçiye de koşulsuz kıdem tazminatı ödensin.
- İflas nedeniyle ödenmeyen kıdem tazminatları devlet güvencesinde olsun ve devlet ödesin.
- Kıdem tazminatındaki tavan kaldırılsın.
Daha ileri bir kıdem tazminatı hakkı için, yapay ayrımları bir kenara iterek, işkolu ayrımı yapmaksızın, sendikalı-sendikasız tüm fabrikalarda işçi kardeşliği temelinde birleşerek Gebze’deki 1 Mayıs’a hazırlanalım... 

** 
Barış içinde, omuz omuza, özgürce... 

Çankaya Belediyesi’nden bir kadın işçi / Ankara

Merhaba,
Yaklaşık 7 yıldır Çankaya Belediyesi’nde çalışmaktayım. 2016 1 Mayısını bir de benim gözümden görün istedim. Öncelikle sizleri 1980’lere, 90’lara, çocukluğumdaki “işçiye” götürmek isterim. 
Rahmetli annem mevsimlik işçiydi, abim devlet işçisi. Annem yazları çalışır, kışın evde olurdu hep. Çocuk aklımla “kışın annem evde” diye sevinirdim. Sonradan öğrendim “Artık işgücün azaldı, yaşlandın!” deyip annemin işine son verdiklerini, SSK’sının yatmadığını, emeklilik haklarının olmadığını. Zorla öğrettiler bize insan hakkının nasıl yendiğini.
Her 1 Mayıs’ta annem kapıya duvar olur, “Gitme oğlum” derdi abime. “Etme ana! Yarın nasıl bakarım arkadaşlarımın yüzüne? Çekil önümden” derdi abim. Giderdi de… Annem abim gelene kadar girmezdi eve. O zaman derdim ki “Bu işsizlik kötü bir şey herhalde.” Büyüdüm, şimdi işçi bir kadınım, eş ve anneyim. Çok şey öğrendim, öğrettiler sendikalı olmayı, grev hakkımızı, “Hak verilmez, alınır”ı öğrendik.
Ama daha n’oluyoruz demeden kendimizi sık sık Çalışma Bakanlığı’nın önünde buluyorduk. 1980/90’lardan bu yana patlak veren taşeron belası sardı başımızı. Önceleri müteahhitler vardı, şimdilerde taşeron… İkisi de aynı kapıya çıkıyor. Yani işçiyi kiralayıp siparişle iş yaptıran, işçinin sırtından geçinenler. Ondan sonra da “Ben zenginim, gül koydum. Fakirler gibi karanfil koymadım” diye güya espri yaparlar. Yine de çok görmedim. Bilmiyordur karanfilin anlam ve önemini, ondandır. 
Bu taşeron canavarı sendikalı olsun-olmasın “işçi kıyımı”dır. İşçi sağlığı, iş güvenliği yok ediliyor. İş garantisini ortadan kaldırıyor. Hak ve özgürlüklerimizi elimizden alıp işçiyi işçiye kırdırıyor. İşçi “işsiz kalırım” korkusuyla ne yazık ki karın tokluğuna güvencesiz çalışmaya “zorla” razı ediliyor. Bunların hepsini sendikamız sayesinde öğrendik. Sendikamız da olmasaydı eğer işsizler ordusuna çoktan katılmıştık. 
Gelelim 2016 1 Mayısına. Dileğim tüm işçiler sorgusuz sualsiz sendikalı olsun, taşeron canavarı yok olsun, tüm işçiler eşit işe eşit ücret hakkına sahip olsun, emeğin ve alınterinin değeri bilinsin.
İsterim ki 1 Mayıs’ta meydanlarda can güvenliğimizden endişe etmeden, barış içinde omuz omuza, özgürce yürüyebilelim. 1980’lerdeki çocuk hafızamdaki işçiyle 2016’da benim çocuklarımın gözündeki işçi hakları arasındaki farkı gelin siz ölçün artık. Neredeymişiz, nerelere gelmişiz acaba? Kime ne diyelim? Kime şikayet edelim?

 

ÖNCEKİ HABER

İyi bir sözleşme talebiyle 1 Mayıs’a!

SONRAKİ HABER

İMES işçileri komitelerini kuruyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...