17 Nisan 2016 04:35

Sendikacılar birleşmiyorsa tabanda işçiler birleşmek zorunda

Genel-İş İzmir 2 No'lu Şube Başkanı Arif Yıldız, sendika olarak işçilerin örgütlenmesi gibi bir dertlerinin olduğunu ve birlikte mücadeleyi yazdı.

Paylaş

Arif YILDIZ 
DİSK/Genel-İş İzmir 2 No’lu Şube Başkanı 

AKP özellikle 7 Haziran’dan sonra tek başına iktidar olamayınca 1 Kasım’a kadarki süreçte, işçi ve emekçilere çeşitli vaatlerde bulundu. 700 bin dolayında kamu işçisine kadro vereceğini, asgari ücreti 1380 TL yapacağını söyledi ve ardından tek başına iktidar oldu.
Biz zaten 7 Haziran’dan önce de, 1 Kasım’dan önce de AKP’nin 13-14 yıldır çıkardığı anti-demokratik yasalarla işçilerin, emekçilerin haklarını nasıl bir bir budadığını alanlarda anlatmaya çalıştık. 
3 Ocak’ta açıkladıkları asgari ücret zammında da, 10 gün önce Başbakan tarafından yapılan kamuda çalışan taşeron işçilerine kadro verileceği açıklamasında da samimi olmadıklarını gördük. Akabinde kendi Bakanlarının yaptığı açıklama ile kadro sözü yalanlanmış oldu. 
Biz Genel-İş olarak kadro talebimizi sık sık ifade ettik. Ama onların açıkladığı gibi bir kadro değil istediğimiz. Biz iktidarın ne yapmaya çalıştığını çok iyi biliyoruz. 80’den sonra işçi haklarından en son kıdem tazminatı kaldı. Onu gasbetmek için iktidarın işverenlere verdiği bir söz var. 
Eylemliliklerimizden dolayı bize yönelik asılsız söylemlerde bulundular, saldırıya geçtiler. Kimse bizden bu konuda sessiz kalmamızı isteyemez. Bugün Soma’da 301 maden işçisi hayatını kaybederken, peşinden Ermenek’te Torunlar’da iş cinayetlerine kurban giden bu kadar işçi arkadaşımız varken, bu ülkede 7 Haziran’dan sonra küçücük bebekler, 70 yaşındaki nineler, dedeler, asker, polis ölürken kimse bize DİSK olarak, Genel-İş olarak sadece toplantı salonlarında ‘basın toplantıları ile bu işi geçiştirin’ diyemez. 
Biz dün de sokaktaydık, yarın da olacağız. Nerede işçi ve emekçilerin haklarına bir saldırı varsa oralarda olacağız, olmak zorundayız.  
Yaşadığımız kentte bugün sendikalı olduğu için Dostcam işçileri, Hugo Boss işçileri, CP Piliç işçileri işten atıldı. Bize diyorlar ki sessiz kalın, sahiplenmeyin. Bugün Amasya’da yerin altında maden işçileri, Bursa’da Renault işçileri direniyor. İşçiler bu kadar aktif ve kendi kendilerine örgütleniyorsa sendikacılar olarak onlara sahip çıkma gibi bir derdimiz var ve olmalı.  
Bugün sadece DİSK’e, Genel-İş’e bağlı işçinin kıdem tazminatı ve onun çoluğunun, çocuğunun geleceği çalınmıyor. Türk-İş’e bağlı olan işçinin de, Hak-İş’e bağlı olan işçinin de kıdem tazminatı ile birlikte çocuklarının geleceği çalınmak isteniyor. Birlikte olursak bu saldırılara karşı mücadele edebiliriz. İktidar da sermaye de ırkçı şoven söylemler üzerinden bizi bölmeye çalışıyor. Hep söylüyoruz işçinin Türkü-Kürdü, sağcısı-solcusu, Alevisi-Sünnisi olmaz, işçi işçidir. Biz yarım gün iş bıraktığımızda da çağrımız netti, ayrışmayalım dedik. Bu kadar saldırının olduğu bir dönemde, birlikte mücadeleyi başaramazsak biteceğiz. 
Yukarıda sendikacılar birleşmiyorsa da tabanda işçiler birleşmek zorunda çünkü kaybedecek olan işçiler, bizleriz. O yüzden herkes kendi konfederasyonunu, kendi sendikasını, şubesini aşağıdan yukarıya doğru sıkıştırmalı. Sendikacıların ayak oyunlarına karşı, (hepsi için söylemiyorum, birleşmeye çalışan sendikacılar da var bunu görüyoruz) birlikte alanlarda tek ses tek yürek, tek vücut olup taleplerimizi haykıralım. 

** 

Sağlık emekçisi olarak sağlığımızı düşünemiyoruz 

Fergül ZENGÜL
Sağlık emekçisi / Antalya

Kimimiz yaklaşık 30 yıl çalışarak emekli olmuş, kimimiz özel hastanelerde yıllarını vermiş. Kimimiz umudunu KPSS’ye bağlamış bir grup ebe ve hemşireyiz. 
Ben özel hastanede çalışan bir sağlıkçıyım. Gerek kendi aramızda konuşurken, gerekse çevremize sorunlarımızı sıkıntılarımız anlatmakta sıkıntı çekmiyoruz. Ama iş yazmak olduğunda nereden başlayacağımızı bilemiyoruz. İsmimizin gazetede çıkmasından korktuğumuzu belirtelim ilk önce. İşimizden olabiliriz endişesinini bir kenara koyamıyoruz. 
Aslında sağlık emekçilerinin sorunları herkes tarafından biliniyor. Ama bunu birimiz, açık açık dillendirirse sonra ne olur? Belki patron hiç duymayacak. Emekçiler de zaten bizden, aynı veya daha ağır koşullarda çalışıyor. Öyle ki biz doğum yaptıran ebeler olsak bile gebe kaldığımızı gizlemek zorunda kalıyoruz. Ne kadar geç duyulursa, o kadar iyi. En az üç çocuk isteyenler, biz işsiz kalınca çare mi olacaklar?
Değişik hastanelerde çalıştık. Sorunlar dayanılmaz olduğunda çözümü yeni bir hastanede aradık. Hiç birimiz yarına güvenle bakamıyor. Aşırı baskı altında çalışıyoruz. İşten atmak için tutanaklara, sözleşmelere sarılıyorlar.
İş güvencemiz yok. Hasta hakları, patron hakları derken kendi haklarımızı unuttuk. Müşteri memnuniyeti esas olduğundan, her eksikliğin aksaklığın sorumlusu biz oluyoruz. 
Çalışma saatleri çok çok uzun. Buna karşılık maaşlarımız çok düşük. Hiç bir sosyal hakkımız yok. Ne servisimiz, ne çocuklarımızı bırakabileceğimiz bir kreşimiz var.
Diğer özel hastanelerde olmayan, aslında hepimizin en temel hakkı olan küçük bir hak bile sanki ayrıcalıkmış gibi sunuluyor. Sendikamız yok, olmasını çok isteriz ama kim ön ayak olacak? Kim işten atılmayı göze alacak. “Abla, 1 Mayısa birlikte katılalım, servis isteyelim, kreş isteyelim, sendika isteyelim, baskıları dile getirelim” diyor beraber çalıştığım bazı sağlık emekçisi arkadaşlarım. Daha önce 1 Mayıs’a katılmış bir arkadaşımız, “Ben 1 Mayısa katılırsam işten atarlar, kredi borcum var, ödeyemem” diyor. “Abla haklı, ama biz daha birlik olamamışız” diyorlar. 
Umarım 1 Mayıs bu sene her yerde çok güçlü kutlanır. İşçilerin, sağlıkçıların herkesin isteklerini bütün dünya duyar.

 

ÖNCEKİ HABER

Tırnakta kalan iğne

SONRAKİ HABER

Kötüyü beklemek mi iyiyi kazanmak mı?

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa