06 Nisan 2016 09:09

Fırat Duymak: Gazetecilik bodrumda ölen babamın vasiyetiydi

Paylaş

Fatih Polat
İstanbul

Dicle Haber Ajansı’nın (DİHA) Cizre’deki en genç muhabirlerinden Fırat Duymak ile 30 Mart günü Cizre’ye gittiğimde tanışmıştık. Cizre’deki bodrumlarda yakınlarını kaybetmiş olan aileler ile röportaj yapmak için mahalleleri dolaşırken, bize yardımcı olan iki DİHA muhabirinden birisi, diğerini göstererek ‘Bodrumda babasını kaybetti’ demişti. O kişi Fırat Duymak’tı.

Mahalleyi dolaşıp röportajlarımızı yaptıktan sonra, Cizre merkeze dönerek Fırat ile sohbete başladık. Bana hem babasını nasıl kaybettiklerini, hem de gazeteciliğe nasıl adım attığını, gazeteciliğin onun için neyi ifade ettiğini anlattı.

OKULUNU KARAKOL YAPIYORLARMIŞ

Fırat, 18 yaşında. Cizre Endüstiri Meslek Lisesi Elektrik Bölümü son sınıf öğrencisiymiş. ‘Miş’ diyorum, çünkü okulu elinden alınmış olanlardan o da. Dersleri çok iyiymiş. “Çalışkan bir öğrenciyim. Bu yasaktan dolayı okula gidemedik. YGS sınavına da giremedim” diyor ve devam ediyor: “Bizim okulumuzu şimdi karakol yapıyorlar. Orada artık eğitim yok. Bazı okullarda hem karakol yapıyorlar yanında ilk öğretim okulu oluyor. Ama bizim okulumuz artık tamamen karakol oluyor.” 

‘BEN DE BODRUMDA OLABİLİRDİM’

Fırat’a, “Ne olmak istiyordun?” diye soruyorum, şu yanıtı veriyor: “Ben elektrik mühendisi olmak istiyordum. Bir gün bir belgeselci Cizre’dey geldi. Babam, “Ona eşlik et Cizre’de” dedi. 

-İsmi neydi belgeselcinin?

- Fatih Pınar.

Anlatmaya devam ediyor Fırat Duymak; “Ona eşlik ettim. O da ‘senin yeteneğin var’ dedi. Gazetecilik eğitimi için beni ‘dokuz8haber’in eğitimine yönlendirdi. Cizre’de yasak başladığında, ben de eğitime başladım. Ben İstanbul’a eğitime gitmek için havaalanına giderken, polisler geliyordu. Eğitime gitmeseydim, ben de bodrumda olabilirdim.”

Eğitimleri 7 gün sürmüş. Çok memnun kalmış Fırat bu eğitimden. Çok şey öğrendiğini söylüyor. Sözü yine ona bırakalım: “Eğitimi bitirip, benle Fatih abi (Pınar) Cizre’ye geldik. Ama Cizre’ye giremedik. Yasak olduğundan dolayı köyde bekledik. 15 gün Cizre’nin bir köyünde bekledik. Sonra Şırnak’a geçtim ben. Sonra Fatih abi İstanbul’a döndü. 

Sonra ben ailemi aradım. Annem, babam, iki tane kardeşim buradaydı. Bir ablam da Batman’da üniversitede okuyor. Arıyorduk onları, ‘durumumuz iyi’ diyorlardı. Devletin baskısı arttıktan sonra ulaşmak zorlaştı. Baskı artınca insanlar Cizre’yi terk ediyordu. Ablam da babamı arayarak ‘Siz de çıkın bir şey olmadan’ demiş. Babam ‘Ben çıkmam, evimi bırakıp nereye gideceğim!’ demiş. Babam Kürdistan aşığı bir insandı. Sonra babam beni aradı, ‘Ablana mukayyet ol’ dedi. Ben de ‘Yeter artık, siz de çıkın’ dedim. En son bizim aile bulunduğu mahalleden Cizre merkeze indi. Telefon edip annemle konuştum. Annem ‘Biz merkeze indik, ama baban gelmedi’ dedi. Babam bizimkileri, kardeşlerimi yola kadar getirmiş ve mahalleye geri dönmüş. Ben yine babamı aradım. Babam, ‘Ben gelmeyeceğim, burada kalacağım’ dedi. Sonra ‘vahşet bodrumları’ meselesi ortaya çıktı. Babamın ismi de 1. bodrumda geçti. Sonra babam Med Nuçe’ye bağlandı. Çağrıda bulundu bodrumdan. Sonra ben buradan gazetecilerden numaraları aldım, ben de aradım. Telefona Cizre Halk Meclisi Eş Başkanı Mehmet Tunç çıktı. ‘Baban burada. Yaralılara yemek yapıyor. Durumumuz iyi’ dedi.”

Fırat’ın babasının ismi Mahmut Duymak. 52 yaşındaymış. Fırat, Mehmet Tunç ile konuştuktan sonra babasını telefona istemiş ve onunla da kısa bir konuşma yapmış. Ardından da telefon kesilmiş. Sonrasını şöyle anlatıyor: İki üç gün geçti, yine aradım, ‘Baba artık sen de çık’ dedim. Benim 3 yaşındaki kardeşim var.”

Babası da ona şu yanıtı vermiş: “Ben 52 yaşındayım. Çok yaşamışım. Burada 16-17 yaşındaki yaralı gençlere bakıyorum. Onlar benim varlığımdan umut buluyorlar.” 

Fırat içini çekiyor ve buruk bir ifadeyle devam ediyor: “Vicdanı elvermedi oradan çıkmaya. Babam ne yaptıysak çıkmadı. 2-3 gün geçti, TRT, Cizre’de bodrumda ‘60 terörist etkisiz hale getirildi’ diye bir haber yayınladı. Biz inanmadık önce. Sonra insanlar DNA örnekleri vermeye gidiyorlardı, biz de verelim dedik. Ablam Batman’da kan verdi, ben de Şırnak, Cizre, Silopi’deki cenazeleri teşhis ettim. Bulamadım. 10-10 gün geçti. Silopi’den aradılar, ‘Gelin baban buradadır, gelin alın’”

‘BABAMI 5 KİLO KEMİK TORBASI OLARAK VERDİLER’

Sonra babasının cenazesini almaya gitmişler. “Cenazeler hayvan soğuk hava deposunda üst üste yığılmıştı” diyor Fırat ve şöyle anlatıyor gerisini: “Bize bir torba verdiler. Ben önce şaşırdım. Babam iri, 80 kilo bir adamdı. 5 kilo kemir verdiler elimize. Ben oradaki memura itiraz ettim. ‘Siz bizimle alay mı ediyorsunuz?’ dedim. Baktım tersleştiler. Bir insan tek taşıyabiliyordu. Torbayı açtık. Ne olduğunu biz de çözemedik. Birbirinden ayrılmış 3-4 parça kemikti. Simsiyah. Hiçbirşeye benzemiyor. Biz o cenazeleri getirirken mehter marşı çalıyorlardı. Bizimle alay ediyorlardı.”

Fırat, bu yaşadıkları için, “Bunlar, tek Türkiye’nin suçu değildir, bütün dünyanın suçudur. Çünkü onlar, Türkiye’ye hiçbir şey demedi. Bodrumdakilerin seslerini duydular ama duymamazlıktan geldiler” diyor ve ekliyor; “Ben hepsini kınıyorum buradan.”

‘BABAMIN VASİYETİYDİ...’

Fırat, henüz çok genç bir gazeteci. DİHA’da da yeni başlamış. Çok kısa olarak gazetecilik üzerine de konuşuyoruz. “Babamın vasiyetiydi bana gazetecilik eğitimi. ‘Eğitime gidecem’ dedim. Dedi, ‘Tamam git. Doğru olanı yap, doğru olanı yaz. Bu benim vasiyetimdir.”. 

Ardından soruyorum, “Gazeteciliği seviyor musun?”. 

Gülerek yanıtlıyor: “Ben küçükken bizim gazetecilerin bize tavırları biraz kötüydü. Kızıyordum.”

- Ne yapıyorlardı? 

- Küçükken mitinglere giderdik. Gazetecilerin elinde kameraları görünce hemen önüne atlıyorduk. İzin vermiyorlardı, bize kızıyorlardı. Ama şimdi ben gazeteci olmak istiyorum. Doğruları, gerçekleri yazmak istiyorum.

GÖZALTINA ALARAK, BABASINI SORDULAR

Fırat Duymak bu sabah polislerce gözaltına alındı. Bir süre tutulduktan sonra da bırakıldı. Bırakılmasının ardından kensini aradım, olayı şöyle anlattı: “Birinci bodrumda ismi yeni netleşen Murat Aslan’ın cenazesi vardı. Ben de gazeteci olarak izlemek için gidiyordum.

Yolda aracımızın önü polislerce kesildi. 5-6 polis aracı vardı. Silah doğrultarak, ‘İn in’ dediler. Bizi araçtan indirdiler. 1.5 saat boyunca bizi Nusaybin Caddesi’nde beklettiler. ‘Ne için tutuyorsunuz?’ dedim. Eş yalarımıza el koydular. Bizi emniyete götürdüler. Orada da 2 saat beklettiler. Sonra bir polis memuru yanıma geldi; ‘Baban nerede?’ dedi. Ben de ‘Babam 1. Vahşet bodrumunda öldü’ dedim. ‘Neden ismini vahşet bodrumu diye anıyorsun?’ dediler. Sonra da, ‘Baban eline silah almış’ dediler ve babama hakaret ettiler. Sonra da avukat geldi ve bizi serbest bıraktılar.”

Fırat’ın bu gencecik hayatında yaşadıkları, hem Cizreli olmanın, hem de Cizreli bir gazeteci olmanın ne anlama geldiğini de çok çarpıcı biçimde anlatıyor.

 

 

ÖNCEKİ HABER

ÇHD'li avukatlar beli kırılan meslektaşları için suç duyurusunda bulundu

SONRAKİ HABER

HDP'li Tan: PKK’nin kayıtsız, şartsız silahlarını susturması gerekir

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...