03 Nisan 2016 04:09

‘Ev mahremiyeti’

Paylaş

Mehmet TARHAN

Partisinin grup toplantısında konuşuyor Davutoğlu: “Ev mahremiyetine, aile namusuna bile saygısı olmayan bu hain odaklara biz o şehirleri, o aileleri terk eder miyiz?”
Belki adımız Ahmet’li Hakan’lı Hilal’li falan olsa, sinmiş ya da çoktan mezatta satılmış olsak Yüksekova’dan gelen fotoğrafı görmemiş gibi yapıp goygoyumuza devam ederdik. Ama bu küçük adamın arsızlığına, hayasızlığına sessiz kalmak ya da desteklemek insandan farklı bir yaşam formu olmayı gerektiriyor. Ne diyor? “Ev mahremiyetine, aile namusuna bile saygısı olmayan bu hain odaklara biz o şehirleri, o aileleri terk eder miyiz?” Ne zaman diyor? Yüksekova’da bir evin yatak odasına girip, o evde yaşayan kadının rujuyla aynaya “Yüksekova’da Aşk Başka Yaşanıyor” diye yazan Konya Beyşehirli, ölürse ailesine maaş bağlanacak, üniformalının pozu sosyal medyaya düştükten hemen sonra. Bir bildiriye imza attı diye sabahın köründe akademisyenlerin evi basıldıktan sonra. “Galoş giyin” dedi diye Dilek Doğan ailesinin gözü önünde katledildikten sonra. Aylardır süren bombardımanlarla yerle bir ettiği Sur’a “kamulaştırma” diye el koyduktan sonra. Ve hali hazırda Kürdistan’da evleri top atışı altında tutup, askerlerini yatak odalarına kadar sürmekteyken. Ensar vakfı “Ev”lerindeki tecavüz skandalı ortaya çıktıktan hemen sonra. “Ev mahremiyeti” diyor.
E neden “Ev mahremiyeti”nden bahsediyor? Çünkü arsız. Utanma diye bir duygu yok; herhangi bir utanç duyacak asgari ahlaktan yoksun. Gezi İsyanı’nda “Allah’ın evine ayakkabıyla girdiler, içki içtiler” demişlerdi. Ne hikmetse bu “Ev mahremiyeti” akıllarına suçları en ayyuka çıktığında geliveriyor.
O kadar yavuz hırsızlar ki bu cümleyi Sur’daki “Kamulaştırma” kararı hakkında konuşurken söylüyor. “Neymiş? Devlet halkın malına el koyuyormuş. Bunların hiç utanması, sıkılması yok. Bu Sur’dan, Cizre’den bize gelen şikayettir. Halka ’Yatarken kapılarınızı açık bırakın’ derken neredeydi bunlar? Ne demek bu? Yani mahremiyetiniz bile artık yok, demek.” Zannedersiniz memlekette insan hakları arşı alaya varmış da Cizre’de, Sur’da, İdil’de maaşlı çeteler kapıları çiçek ve çikolatayla; arama emirleri ve büyük bir nezaketle çalıyor. Cizre’de, Sur’da çocuklarının, kardeşlerinin cenazelerini alamayanların, şehir şehir gezip çocuklarının yanmış, parçalanmış cenazelerini bulmaya, bir araya getirmeye çalışanların şikayetlerine sağır bu kulaklar ne de olsa.
Gezi İsyanı’nda polisin saldırılarından korunmaya çalışırken pencerelere bırakılmış limon, talcid görüp duygulananlar iyi bilir koştuğunuz sokaktan gelen “bızzt bızzt” apartman otomatı seslerinin ne anlama geldiğini. Hızlıca içeriye dalıp bir kat çıkarsınız görünmemek için, hatta ev sahibi dairesinin kapısını açıp tehlike geçinceye kadar misafir eder sizi. O vakitler “şu sokaktaki apartmanlar otomatlara bassın” diye tweet atanlar “Ev mahremiyetine, aile namusuna bile saygısı olmayan bu hain odaklar” oluyor yani. Açanlar da “Ev mahremiyeti, aile namusu” olmayan işbirlikçiler.
Zalim her zaman cinayetlerine “güvenliği sağlama, düzeni koruma, halkın yararı” gibi bahaneler üretti. Öldürdü, sürgün etti, yaktı, yıktı. “İç işlerime karışma” dedi, “halkımı korumak için yapıyorum” dedi; diyor. Bugüne kadar hiçbir zalimin “Ben para için, iktidarım için, güç için” savaşıyorum dediğini yazmadı tarih. Ama İkinci Dünya Savaşı sırasında Nazilere teslim etmemek için ölümü göze alarak komşularını evinde saklayanlar bugün kahramanlar olarak anılıyor. Kuşkusuz öyleler de. Zalime karşı mazlumun yanında olanlar; zalime direnen de direnenle dayanışan da kahraman. Zalim her daim onlara “hain” dedi, “terörist” dedi.
Şimdi bu dayanışma ile haneye tecavüzü aynılaştırmaya çalışıyor. Senin kapını açman ile kapını kırıp senin yatak odandaki aynaya yazı yazılmasını aynılaştırıyor. Senin mahremini tanımlıyor, daha da fenası mahrem alanın sınırlarını tanımlıyor. Mahremini kiminle paylaşacağına senin karar veremeyeceğini, ama kendisinin karar verebileceğini söylüyor. “Camiye ayakkabılarıyla girdiler” diye feveran edenler Kabe’ye koruma ordusu ile girebiliyor.“Barikatlarda çocukları kullanıyorlar” diyenler çocukları kah zindanlara kah evlere doldurup tecavüz ediyor. “Kapıları açık bırakın” denmesine isyan edenler özel harekatçıların yatak odalarını işgal etmesine sesini çıkarmıyor.
Anlıyoruz ki ancak ona biat edersen, onun izin verdiği ölçüde “mahrem”in olabilir. Eğer biat etmiyorsan ona göre zaten sahibi olduğu ülkenin mahremiyetine halel getiren namahremsin. Şimdi diğerleri gibi “namus” diyor, “namussuzluk” atfediyor.
Kamulaştırma kararı ile el koyduğu, “namahremi kovduğu” Sur’da bir evi olsun istiyormuş. Şöyle okkalı bir küfür etmiyorsam; sadece sizin yaratıcılığınıza bırakmak istediğimden. Yüksekova’daki ayna önünde poz veren adama da bir laf etmezsem içim şişer: Keşke aşk hakkında bir fikrin olsaydı!

ÖNCEKİ HABER

Biz nereden bilelim bu ‘bakara makara’ işlerini...

SONRAKİ HABER

Sennur Sezer’den barış mesajı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...