30 Mart 2016 00:55

Brüksel'de hatalı ‘terörle mücadele’ tartışmaları güvenliği değil ırkçılığı artırıyor

Paylaş

Deniz UZTOPAL
Paris

Brüksel’deki terör saldırılarından sonra güvenlik önlemlerinin artırılması ve terörle mücadelenin yöntemleri yoğun olarak tartışılıyor. Tartışmaların merkezinde Brüksel’deki Molenbeek ve aynı özellikleri taşıyan tüm şehir veya mahalleler bulunuyor. Zira 11 Mart 2004 Madrid saldırıları, 24 Mayıs 2014 Brüksel Yahudi Müzesi saldırısı, 21 Ağustos Amsterdam-Paris Thalys trenindeki saldırı, 13 Kasım Paris saldırıları ve ardından da 22 Mart Brüksel saldırıları… Tüm bu saldırıları yapan kişilerin hayatlarının bir bölümü Molenbeek şehrinde geçtiği, kimilerinin bu mahallede cihatçı/selefiste dönüştüğü tartışılıyor. Bu saldırıları planlayan hücrelerin Molenbeek’te aktif olduğu ise bugün artık bilinen bir gerçek. Dolayısıyla bu semtin cihatçı ürettiği, cihatçıların burada “rahatça” faaliyet yürüttükleri tartışmaları ve buna bağlı olarak da Avrupa’nın değişik ülkelerinde de buna benzer şehir ya da mahallelerin olduğu iddiaları hızlı bir şekilde tartışılır oldu. 

YOKSUL MAHALLELER TEHDİT ALTINDA

27 Mart günü Fransa Şehirler Bakanı Patrick Kanner, “Fransa’da da 100 civarında mahalle potansiyel olarak Molenbeek’le benzerlikler taşıyor” diye demeç verdi. Böylece tartışma Fransa’da da alevlendi. Başbakan Manuel Valls de “Molenbeek’deki duruma dair söylenenleri kendi kimi mahallelerimizde görüyoruz” diyerek iki ülkedeki yoksul mahalleler arasında bir paralellik kurdu, dikkatleri banliyölere çekti. 

Hükümet cephesinden gelen bu sözler kuşkusuz sağcılar ve aşırı sağcılar içerisinde etkisini gösterdi ve yoksulluğun olağanüstü derecede yüksek olduğu, göçmenlerin yoğun yaşadığı kimi mahallelerde “güvenlik önlemi”  alınmasına dair hararetli bir tartışma başladı. 

MAHALLELERİN ORTAK ÖZELLİĞİ

Canlı bombaların ve diğer saldırganların çocukluk ve gençliklerini geçirdikleri yoksul mahalleler arasında paralellik açık. Charlie Hebdo saldırısı ardından Hyper Cacher mağazasında Yahudileri rehin alan Amedy Coulibaly, Paris banliyölerinin en yoksul şehirlerinden olan Grigny’de yaşıyordu. Brüksel’deki Yahudi müzesine saldıran Mehdi Nemmouche Fransa’nın kuzeyinde bulunan Tourcoing şehrinin en yoksul mahallesi Bourgogne’dandı. Yahudi okullarına saldıran Mohamed Merah da Toulouse şehrinin Mirail Mahallesi’nde yaşamış, burada hırsızlık ve esrar satma gibi suçlarından tutuklanıp içeri atılmıştı. 

Terör saldırılarına katılmış diğer gençlerin de geçmişlerine bakıldığında, en yoksul yerlerde büyüdükleri, gerek Fransa gerekse de Belçika’nın göçmenlik politikasından dolayı en fazla dışlanan kesimden oldukları görülecektir. 

CİHATÇILAR NEDEN BU KADAR ETKİLİ?

Yüzlerce gencin her şeyi terk ederek Suriye’ye gittiği, bir kısmının tekrar döndüğü, onlarcasının farklı düzeylerde terör eylemleri yapmaya hazır olduğu artık biliniyor. Terör saldırısının “canlı bomba” biçiminde olması ve gençlerin cennet, yani daha iyi bir dünya uğruna hayatlarını vermeye hazır olmaları, saldırıları öngörme ve engelleme önündeki en temel engellerden birisi. 

Sadece bu bile teröre karşı mücadelenin siyasi boyutunun önemi açısından önemli bir ipucu sunuyor. Kuşkusuz bunun birçok boyutu var ama en önemli boyutlarından birisi göçmen kökenli gençlerin eşit haklar temelinde doğdukları ve büyüdükleri toplumdan siyasi, sosyal ve ekonomik olarak dışlanmış olmaları. 

DİPLOMASIZLARIN YÜZDE 28’İ GÖÇMEN KÖKENLİ

Belçika üzerine birkaç örnek vermek gerekirse. Belçika eğitim sistemi Avrupa’nın en kaliteli eğitimlerinden birisi olarak kabul edilir. Ama ortaöğrenimi hiçbir diplomasız terk edenlerin yüzde 28’i göçmen kökenli gençlerden oluşuyor. Diğer taraftan Belçika’da göçmen kökenli öğrencilerin okullarda başarısızlık oranı Avrupa’nın en yüksekleri arasında. 17 yaşında liseye giden göçmen kökenli gençlerin yüzde 68’i en azından bir yıl sınıfta kalmış ve başarılı olmasını engelleyen birçok zorluklarla boğuşup duruyor. Her yıl yüzlerce genç eğitim sistemini terk ediyor. Genel olarak gençler içerisinde işsizlik oranı kimi mahallelerde yüzde 50-60’lara kadar çıkıyor. İş bulan her iki göçmen kökenli gençlerden birisinin aldığı ücret yerli gençlere göre daha düşük ve iş sözleşmesi geçici. Bunlar resmi verilerde defalarca kanıtlanmış. Bu koşullarda hırsızlığın, gasbın ve uyuşturucu satmanın yüksek olması anlaşılmaz bir olgu değildir. 

‘RADİKALLEŞEN MÜSLÜMANLAR DEĞİL MÜSLÜMANLAŞAN RADİKALLER’

Belçika’da cihatçı dalganın gelişmesi üzerine yıllardır çalışma yürüten Profesor Rik Coolsaet, son günlerde verdiği birçok demeçte Suriye’ye giden gençler içerisinde din olgusunun ikincil olduğunu ifade ediyor. Ona göre burada terör saldırısını gerçekleştirenler “radikalleşen Müslüman” değiller, tersine “Müslümanlaşan radikaller”. 

Ezici çoğunluğu esrar satışından, gasptan, serserilikten defalarca içeriye girmiş bu kişiler, toplumların içinde bulunduğu somut durum ve uluslararası koşulların da etkisiyle, bir “önderle” buluşarak dine yönlendiriliyorlar. 

13 Kasım Paris saldırısını yapanlar arasında birkaç gün önce esrar satışından gözaltına alınmış olanların bulunması tesadüf değil. Tüm bunlar görülmeden, “teröre karşı mücadele”nin siyasi boyutları öne çıkmadan, canlı bombaları durdurmanın mümkün olmayacağı söylenebilir. Ancak buna rağmen şu ana kadar gerek Fransa, gerekse Belçika hükümetlerinin gündeme aldığı önlemler, sadece polisiye önlemlerden ibadet.  

ÖLÜM CEZASI VE GERÇEK MÜEBBET TARTIŞMALARI

13 Kasım Paris saldırılarından sonra OHAL durumunu anayasallaştırma ve çifte vatandaşların, vatandaşlıktan atılması “önlemleri”ne Belçika saldırılarından sonra “ölüm cezası ve gerçek müebbet” tartışması eklendi. 

Cumhuriyetçiler Partisinden Xavier Bertrand, “1981’de ölüm cezasının kaldırılmasına dönüp baktığımızda, bunun bir koşulda anlamlı olduğunu görebiliriz: Bu cezaya çarpıtılma çerçevesine girenler asla cezaevinden çıkmamalıdır” diyerek yeni bir tartışma başlattı. 

Ona göre; “Ya onlar ya biz; o zaman onları yok etmemiz gerekiyor”. 

Sağcı partinin milletvekillerinden ve Cumhurbaşkanı Aday Adayı da olan Nathalie Kosciusko-Morizet de, “Gerçek ve geri alınamayacak bir müebbet hapis cezasını”nın acilen onaylanmasını Mecliste önerdi. Başbakan Manuel Valls ise yuvarlak bir cevap vererek öneriye kapalı olmadığını ifade etti. 

‘FİŞLENEN HERKES HAPSE ATILSIN!’

Cumhurbaşkanlığı aday adaylarından bir diğer sağ Politikacı Laurent Wauquiez de istihbaratın “devlet güvenliğini tehdit” edenleri fişlediği “S dosyası” olanların hepsini hapse atmayı önerdi. Aynı partinin diğer sözcülerinden Bruno Le Maire ise “S dosyası”nda fişlenmiş yabancıları sınır dışı etme; Fransız vatandaşlarını da hapse atma önerisinde bulundu. Ama uzmanlar “devlet güvenliğini” tehdit etmekten fişlenmiş kişilerin tümünün “terör eylemlerine bulaşmış kişiler” olmadığını hatırlatıyor. 

GÜVENLİK DEĞİL IRKÇILIK ARTIYOR

Burada yaratılan kutuplaşma yıllardır bütünleşmenin ve birlikte yaşamın imkansız olduğunu savunun ırkçı, faşizan ve hatta IŞİD türü örgütlerin propagandalarını güçlendiriyor. 

Yine bu kutuplaşmayı hızlandıracak başka bir olgu, gettolara karşı mücadele etme adı altında “yoksullara karşı mücadele”nin hızlandırılmasına yönelik alınan tüm kararlardır. 

Kısa bir süre önce gerçekleşen yerel seçimlerde “İle de France” (Paris ve çevresi) bölgesini ele geçiren sağcı Cumhuriyetçiler Partisi, “sosyal evler” oluşturma projesini durdurmayı onayladı. İle de France Bölgesi Başkanı Valerie Pecresse’e göre, “Birçok mahallede var alan gettoları durdurmak için sosyal evlerin inşasının durması gerekiyor” 

Sosyal evlerin durdurulması ve ailelerin gelirlerine uygun bir eve sahip olmamaları ve daha fazla yoksullaşmalarını beraberinde getirecek; yaşam koşulları ağırlaşacak, çocukların eğitimleri zorlaşacak ve işsizlik girdabına daha fazla itileceklerdir.

 

ÖNCEKİ HABER

Jantsa işçisi 3 yıllık sözleşmeye tepkili

SONRAKİ HABER

Erdoğan’ın en zorlu ABD ziyareti

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...