28 Mart 2016 00:50

Ahmet Ada’nın şiirlerinde insan, kültür ve doğanın izleri

Paylaş

Mustafa GÜNAY

Ahmet Ada’nın son şiir kitabı Yağmur Başlamadan Eve Dönelim çoğu düzyazı şiirlerini bir araya getirmektedir. Önceki kitaplarında rastladığımız poetik damarlar bu kitabın bünyesinde de yer almakla birlikte, biçim ve söylem bakımından, ayrıca şiirlerdeki öznenin kendine, yaşama ve doğaya bakış açısı bakımından derin bir yalınlıkla konuşması daha belirgindir. 

Ada’nın şiirinde toplumsal boyutla birlikte belirgin bir doğa algısı ve kavrayışı da yer alır. Bu noktada Ada’nın şiirinin ontolojik haritası karşımıza çıkar. Öznenin dile getirişlerinde insan ve doğa birlikte görünür. O, şehirden, kültürün içinden konuşurken bile doğaya yönelik derin bir bakış ve insanı doğayı da gözeterek dile getirme kaygısı birliktedir. Opera meydanından denize bakan şair, bir bakıma insanı varoluşsallığı içinde ele alır ve onu doğa-kültür bütünlüğü ve gerilimi içinde dile getirmeye çalışır. Şiirin sözcükleri bu nedenle aynı zamanda denizin ve rüzgarın sözcükleridir. Kitabın başında yer alan “Yazıt” şiiri, şairin asıl dünyasının sözcükler olduğunu ortaya koyar: “Ötelere, kör noktaya ulaşsın istiyorum sözüm. Sözcüklerin evim olduğunu bilmek rahatlatıyor. Evin yolu bir dizi kavak, dönüşlerimde ürperiyor içimde rüzgârı: Deniz gibi parlıyor kavak sözcüğü de. Başımın üstünde olmasını isterdim öldüğümde de, bir taş, bir kavak, bir yazıt. Yazıtta: ‘Kardeşti doğaya, sözcüklerin eviydi evi’ diye yazsınlar isterdim.” (s. 13)

“Ön Şiir” adlı şiirin başlangıç kısmında yer alan şu dizeler Ada’nın poetik tavrıyla birlikte dil ve gerçeklik ilişkisini kavrayışını ortaya koyar: “Sıla için musiki, aşk için ölümle yalnızlık ekliyor ön şiirine. Ben’in şiirini yazıyor ama ağaçtır kuştur denizdir öteki-ben’i. Kuşlar uçmaya mahkûm menekşe kokusuna bulanmış gökyüzüne. Varoluşunun nerede durduğunu sorguluyor.” (s. 17)

Ada’nın şiirinde toprağın ve otların da insan kadar konuştuğunu duyabiliriz. Kuşlar, bir bakıma, şiirinde insanın imgeleminde sonsuzluğa doğru kanatlanan düşünceleri ifade eder. “Seçme Anlar” şiirinden: “Kuşlar (…) kendileri için vardı sadece”. (s. 20) diyen şair, “Söylence” şiirinde ise şöyle der: “Artık kuşların bakışıyla bakıyorum sana. Gök kıyılarından”. (s. 22) 

DOĞA HEM GERÇEKLİK HEM DE DÜŞ

Ada’nın şiirinde doğa hem bir gerçeklik olarak yer alır hem de insan için bir ideali ya da düşü temsil eder. İnsanın uygarlık tarihi içinde tahrip ettiği doğa, bu nedenle bir kaybolmanın ve yaralanmanın ve eksikliğin duyarlılığıyla karşımıza çıktığı kadar, insanın varoluşsal konumu açısından onun yeryüzündeki yaşama serüveninin sürekli tanığı olarak da yer alır. Bu nedenle Ada, kimi şiirlerinde insan, doğa ve kültür ilişkileri bağlamında tarihsel değerlendirmeler ve eleştiriler ortaya koyarak çağıyla hesaplaşmasını yapar. Bu aynı zamanda şairin tarihsel koşullar bağlamında kendi zamanına-dönemine yönelik estetik ve etik muhalefeti anlamına gelir. “Işık” adlı şiirde de kuşları ve doğayı, insana her şeyini veren doğayı görürüz: “Yazması oyalı yaz. Kuşlar dizilmiş telin üstüne. Kentin sokaklarında, sıkışık saatlerde yitirdiğimiz özgürlüğümüzü doğa veriyor..Güneşin neşeli türküsü suların seken parıltısı üstünde. Seviyoruz. Paragöz değil doğa. Yılın on iki ayı yemişlerini veriyor yalın toprak.” (s. 25) 

Ada’nın şiirinde karşımıza çıkan estetik ve etik değerler, güncellikten de beslenerek geleceğe yönelik umutları, özlemleri ve erekleri de belirgin kılar. Bu noktada Gezi süreciyle ilişkili şiirler, onun poetik çizgisine eklenir. Güncel yaşanmışlığın ve politik yaklaşımın estetik değerlerle harmanlanarak ortaya konulan şiirsel birikim, aynı zamanda şiirin diliyle yazılmış tarihsel bir dipnot olarak da okunabilir. Çünkü isyan, başkaldırı ve özgürlük arayışı, çağdaş şiiri besleyen en önemli kaynaklardan biri olduğu kadar, çağdaş şiir de böylesi kaynaklardan beslenerek insani olanla bağını koruyup sürdürebilir. Şiiri yazılamayan isyanın anlamı ve değeri belirsiz kalır. Bir başka deyişle kendini şiirde dile getiremeyen başkaldırıların insanın özgürlük arayışında ve mücadelesinde yeterince duyulmayışı ve giderek unutulması söz konusudur. Ahmet Ada’nın Gezi süreciyle ilgili şiirleri, hem bir hatırayı hem de bir düşü içermekte ve insanın insanca bir yaşamı inşa etme yolundaki yaratıcılığını ve direncini ortaya koymaktadır. Onun şiirinde doğayla bütünleşme arayışındaki insan aynı zamanda toplumsal sorunların karşısında başkaldıran tavrıyla da karşımıza çıkar.

Bir şairi belki en iyi anlayan ve dile getiren de bir başka şairdir diyebiliriz. Bu bağlamda Ada’nın Ahmet Erhan için yazdığı şiiri, hem Erhan’ı hem onun şiirsel birikimini ve mirasını incelikli biçimde yorumlayan bir şiirdir. Akdeniz ikliminde şiirini sürdüren bir şairin başka bir Akdenizli şaire bir selamı olarak da okunabilir…

ÖNCEKİ HABER

Başbakan ‘taşerona müjde’ dedi ama: İşçilerin sevinci kursaklarında kaldı

SONRAKİ HABER

İşten atılan Şişecam işçileri direnişe Mersin’de devam edecek

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa