27 Mart 2016 03:59

Vicdanlarımızı değil çocukları kurtarmalıyız

Paylaş

Duygu AYBER
Ezgi UNAY
İstanbul

Karaman’da 45 çocuğun Ensar Vakfı ve KAİMDER’e ait evlerde istismar edildiğinin ortaya çıkmasının ardından devletin sorumluluğu yeniden gündeme geldi.
Bir yanda bizzat devlet denetiminde olan veya olması gereken kurumlarda üst üste ortaya çıkan istismar vakaları, öte yanda istismara uğrayan çocukların yararına olmaktan uzak yargı kararları...
Üstüne bir de Aile Bakanının çocukların değil istismarın yaşandığı vakfın “himmetinin” önemsendiğini düşündüren, “Bir kere rastlanmış olması hizmetleriyle öne çıkmış bir kurumumuzu karalamak için gerekçe olamaz” açıklaması yaşananlara öfkeyi iyice artırdı. Sorumluların açıklamaları kusurların üstünün örtüleceği kaygısını da doğurdu.
Kamuoyunun geniş tepkisi elbette önemli. Kaygılar da yersiz değil. Ancak çocuk istismarı için esaslı bir mücadele için sistemin ta kendisine bakmak şart!
Avukat Seda Akço’ya göre “cezalar artırılsın” diye ortaya atılmak sorunu çözmek yerine üstünü kapatır. Dahası, çocuğu cinsel bir obje olarak gören toplumsal değer yargılarıyla yüzleşmeden çocuk istismarı sorununu tartışmak ise mümkün değil.
Akço, yaşanan istismar olaylarına tepki gösterip sonra unutulmasına seyirci kalmamak için bir noktaya çok dikkat çekiyor: Benzer olayların yaşanmasına izin vermeyen bir mekanizma kurulması şart! Peki nasıl bir çocuk koruma mekanizması lazım? Bu mekanizmanın kurulması, sağlıklı bir biçimde işlemesi için devletin ve vatandaşların yükümlülükleri neler?
Ayrıntılar röportajımızda...

TEPKİLER UNUTULUYOR ASLOLAN ÇOCUKLA İLGİLENMEK

Karaman’da 45 çocuğun istismarına ilişkin son olayın ardından kamuoyunda çok ciddi tepkiler oluştu. Ancak olayın yaşandığı Vakfa ilişkin Aile Bakanından çocukları değil vakfı korumaya alan bir açıklama duyduk. Ne dersiniz bu tutuma ilişkin?   
Hatırlatmak isterim, en büyük tepki verdiğimiz olaylardan biri 10-12 yıl önce yaşanan bir bebeğin cinsel istismara maruz kalması olayı idi. Sonra ne oldu? Meselemiz çocuk idiyse,  nasıl oldu da sistemde hiç bir değişiklik olmadığı halde biz bunu unuttuk?
Bu tutumumuza dikkat etmemiz gerekiyor. Bu tür tepkilerin kendi vicdanlarımızı rahatlatmakla ilgili olduğu, çocuğu korumaya yaramadığı gerçeği ile yüzleşmemiz gerekir.
Vakıf üzerinde tepinilmesine de bu nedenle karşıyım. Aynı şekilde Vakfın savunulmasına da karşıyım. Vakfın kusur ve sorumluluğu incelenmeli ve biz bunun yapılacağına güvenebilmeliyiz. Ancak biz asıl olarak çocuk ile ilgilenmeliyiz.

Fakat bu açıklama sorumluların ortaya çıkarılacağına, soruşturmanın adil bir biçimde yürütüleceğine ilişkin bir güvensizlik yaratmıyor mu?
Ben Bakanın açıklamasının sorumluluk tarifi açısından tartışmak gerektiği kanaatindeyim. Olayın oluş ve ortaya çıkış biçimi kurum ve sistemde eksikler olabileceği hakkında ciddi kuşkular yaratırken Bakanın “Tanıyoruz, güvenilir” demek yerine “Kim olursa olsun titizlikle buradaki sorumlulukların saptanacağını” söylemesi sevindirici olurdu. Ayrıca Bakanla esas olarak bu kurumlara kimin, nasıl, hangi mevzuata göre ruhsat verildiğini ve denetlediğini ve bu tür kaç kuruluş ve bu kuruluşta kaç çocuk var gibi konuları acil konuşmalıyız. Aynı zamanda mesela personel istihdam kriterleri konuşulmalı. Hem de acil olarak, çünkü biz bu öğretmen ve Vakıf üzerinde kıyameti koparırken kaç çocuk benzer sorunlara karşı korumasız bilmiyoruz.
Nasıl oluyor da bu yaşta çocuklar Aile Bakanlığı tarafından ruhsatlandırılmamış bir kuruma kabul edilebiliyorlar? Bu şekilde kaç kuruluş ve bu kuruluşlarda kalan kaç çocuk var? Bu kuruluşlar kim tarafından ruhsatlandırılıyor ve denetleniyor? Çocuklara yatılı veya gündüzlü bakım veya eğitim hizmeti veren bütün kuruluşlarda, okullarda çocuklara hizmet veren bütün personel için uygulanan standartlar neler? Çocukları istismar eden kişiler nasıl bu kadar sıklıkla çocukla temas edecek hizmetlerde çalışabiliyorlar? O kadar çok sorgulamamız gereken konu var ki!

Sizce çocuk istismarı ile mücadele için neye odaklanmak gerekiyor?
Çocuk istismarı ile mücadele stratejisi istismarcı ile mücadeleye indirgenmemeli. Bu aslında hepimizin düştüğü hata. Bu tür olaylar sonrasında en çok çıkan ses, failin en ağır şekilde cezalandırılmasını talep ediyor. Oysa bu fiili ve faili ortaya çıkaran sebeplerle uğraşmamız gerekir. Bu da sistemin sorgulanmasını ve bu sistemin yönetici ve yürütücülerinin sorumluluk üstlenmesini gerektirir. Bizde bu yapılmıyor malesef. Bu bakış açısı soruşturmayı, araştırmayı, konuşmayı, çalışmayı gerektirir. Dolayısıyla buna uygun bir zemin oluşturmaya özen göstermek gerekir.

TOPLUMSAL DEĞER YARGILARIYLA YÜZLEŞMEDEN ÇOCUK İSTİSMARI BİTMEZ

İstismara uğrayan çocuğun yararına öncelik veren yargılamaların yapıldığını düşünüyor musunuz? Yargı kararlarını nasıl değerlendirirsiniz?
Yargı kararlarının yeterli korumayı sağlamadığına dair bir izlenim var. Gene bu alanda da araştırma eksikliği var. Keşke yapılsa. Örneğin TCK 103. maddesinde yer alan ruh sağlığının bozulması kriteri üzerinden büyük tartışmalar yaşandı ve sonunda bu kriter yasadan kaldırıldı. Cinsel istismar eylemlerine ilişkin en önemli bulgularından biri olan ruh sağlığı değerlendirmesi sistemden tamamen çıktı. Çok olumsuz bir etkisi oldu bu değişikliğin.
Çocuklara yönelik cinsel istismarın birden fazla yönü var. Bunlar arasında toplumsal değer yargısının rolü de önemli bir yer tutuyor ve ben bununla yüzleşmeden bu sorunu çözemeyeceğimize inanıyorum.

Nasıl bir yeri var toplumsal değer yargılarının çocuk istismarı üzerinde?
Her üç kadından birinin çocuk yaşta evlendirildiği bir ülkede çocuk yaşta biri ile cinsel ilişkiye girmek sadece evlilik dışı birliktelik sebebiyle bir ahlak kuralının ihlali gibi görülüyor. Örneğin, öğretmenler öğrencilerinin rızalarından veya öğrencileri ile evlenmek niyeti taşıdıklarından bahsederek savunma yapabiliyorlar. Öğretmenin böyle diyebildiği, düşünebildiği yerde bazı savcılar veya hakimler de böyle düşünebilirler. Çocukların korunmasından sorumlu olanların bunu fark etmeleri, bu gerçekle yüzleşme cesaretini göstermeleri ve bu bakış açısı ile mücadele etmeleri gerekir.

Bunun için cezaların artırılması bir yöntem midir peki?
Sosyolojik olgulara ceza hukuku ile çare bulmaya çalışmanın işlemeyen bir strateji olduğunu en iyi aile içi şiddet ve cinsel şiddet suçları gösteriyor. Biz her olaydan sonra tamtamlarımıza sarılıp cezalar arttırılsın diyoruz, bu çağrıların bazıları etkili oluyor ve yasalar değişiyor, cezalar artıyor. Hop bir bakıyoruz yargılamaların sonucunda sanıklar beraat ediyor, az ceza alıyor vs. Çocuklarını 18 yaşından küçük evlendirenler bizden uzakta bir uyduda yaşamıyorlar. Bu çocuklar, bu işte görev yapacak sosyal çalışmacının, savcının, polisin, avukatın, hakimin, öğretmenin yakını, kardeşi, kuzeni, belki de eşi.
Etkiyi cezanın yüksekliğinde değil, herkese aynı biçimde ve tam olarak uygulanmasında aramamız gerekir. Bunun için de gene bu olaylara sebebiyet veren bakış açıları ile uğraşmamız gerekir.

Etkili bir müdahale için devlet kurumlarının da güvenilir olması gerekmiyor mu?
Hakimin savcının bu meselenin topyekün bir mücadele olduğunu görmesi gerekir. Bunun için de ceza kanununun değil, çocuk koruma sistemine ilişkin mevzuatın ele alınması ve koruyucu hizmetlerin, müdahalelerin güçlendirilmesi gerekir. Bu tür olaylara müdahale ettiğinizde çocuğun tam olarak korunacağından emin olmalı herkes. Çocuk kurum bakımına alınacaksa bu kurumlara herkes tam olarak güvenmeli. Ya şimdi çocuğu aileden alacağız ama göndereceğimiz yerde çocuğun başına kimbilir neler gelecek denilen bir ortamda çocuk istismarı ile mücadele edilemez.

‘ÇOCUĞU EVE VE AİLEYE TERK ETMEYEN BİR SİSTEM KURULMALI’

Kadınlar çocuklarını bırakın okula göndermeyi kapının önüne çıkarmaya dahi korkar hale geldi. Ne yapmak lazım? Eve kapanmak istismarı önler mi?
Eve dönmenin bir faydası yok, çünkü çocuklar bu tür suçlara sadece dışarıda maruz kalmıyorlar, evlerinde de risk var. Tam tersine çocuğu eve ve aileye terk etmeyen bir sistem kurulmalı. Bir çocuk hem ailenin hem de devletin sorumluluğundadır. Dolayısıyla devletin çocukla hamilelikten itibaren bir teması olmalı. Aile hekimi de, öğretmen de çocuk koruma sisteminin bir parçası olmalı, çocuk devlet ile temasını bu görevliler üzerinden düzenli biçimde sürdürmelidir. Aynı zamanda sosyal hizmetler mahalle düzeyinde örgütlenmeli, çocuğu ve aileyi bu suretle desteklemelidir. Yani, aile hekimi çocuğu okul çağına gelinceye kadar periyodik olarak takip etmeli, sonra da bu görev öğretmene geçmelidir. Aynı zamanda da aile hekimleri ve öğretmenler çocuk ihmal ve istismarını takip etme konusunda bilgilendirilmeli, görevlendirilmeli ve bulundukları bölgenin sosyal hizmet çalışanı ile bir çocuk koruma ekibinin mensubu olmalıdır.
Çocukların da kendilerini koruma kapasiteleri güçlendirilmelidir. Onlar çok kolay ulaşabilecekleri bir bildirim mekanizmasına sahip olmalıdır.
Herkes kendi çocuğunun başına kötü bir şey gelip gelmeyeceğinin endişesini taşıyor. Çocukları korumak için bireysel olarak yapabileceğimiz bir şey yok mu?
Tabii herkese düşen bir görev var. Kendi çocukları ile herkes doğru bir iletişim kurabilecek bir ilişki geliştirmeli. Çocuklar neyin istismar olduğu, bundan kendini nasıl koruyabileceği hakkında bilgilendirilmeli.
Ama aynı zamanda herkes sadece kendi çocuğu ile değil diğer çocuklar ile de benzer bir dikkat ile ilgilenmeli. Bir çocuğun risk altında olduğunu düşünüyorsa bunu ASP İl Müdürlüğüne bildirmeli. Orada da çok acil bir biçimde, gelen her bildirim ile hemen ilgilenilmesi için yeterli sosyal çalışmacı istihdam edilmesi sağlanmalı. İlk olarak yapılması gerekenler bunlar.
Başkalarının çocukları ile ilgilenmek de yetmez, çocuk koruma sistemi ile de ilgilenmeli herkes. Bilmeli nasıl bir sistemimiz var, ne tür eksiklikleri var, güçlendirilmesi için ne yapılması gerekir. Bu yetişkinlerin sorumluluğudur. Çünkü korunma hakkı çocuğun temel hakkıdır ve çocuklar haklarını talep etmek için yeterli mekanizmaya sahip değiller. Örneğin oy kullanamıyorlar. Onun için yetişkinler oy kullanırken, karar alırken, talep ederken çocukların ihtiyaçlarını öncelikle dikkate almakla yükümlüdürler.
Ancak bu mesele gerçekten bireysel olarak mücadele edilerek başarı elde edilecek bir alan değil. Bir sistem kurmanın mücadelesi verilmeli.

ÖNCEKİ HABER

Palmira, IŞİD işgalinden kurtarıldı

SONRAKİ HABER

Kurumların itibarını değil, çocukların haklarını koruyun

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa