20 Mart 2016 15:33

Sessiz ve üzgün... Diyarbakır, Newroz’u bekliyor

Paylaş

Şafak TİMUR*

Kentin üstünde kara kara bulutlar, ara sıra büyük büyük yağmur damlaları bırakıyor şehrin üstüne. Güneş, bulutlara inat akşamın renklerine boyamış gene de Diyarbakır’ı.
 
Koşuyolu Parkı’nın karşısında, DTK binasının önünde bekleşenler, yağmurdan kaçmak için saçak altındalar, bir yandan ellerini güneşe siper ediyor ve yolun karşısında Bağlar’ın girişini kapatan zırhlı askeri araç ve özel harekatçıları seyrediyorlar.
 
Sur’un ardından Bağlar’da başlayan çatışmalar durmuş gibi. Yasak ise sürüyor. Bir kaç özel harekatçı tam teçhizatlı, ellerinde dürbün etrafı gözlüyor, orta refüje dahi yaklaşmak yasak.
 

Bir adam, elinde bir poşet, orta refüjde duruyor. Özel harekat anons yapıyor çekilmesi için. Bir süre sonra elindeki poşetle DTK önüne geliyor adam, bir kaç kilo patates taşıdığı. Orada bekleyen birine veriyor. Soru dolu yüzümden anlıyor herhalde, “Evim orada yahu, gidemiyorum” diyor.
 
Mahalle açılır mı, çatışma çıkar mı, Bağlar’da yaşayanlar, ya da yakınları Bağlar’da yaşayanlar DTK önünde adeta sabit bir grup olmuş, zırhlı askeri araç izliyor.
 
Güneş duruyor, yağmur yağmaya devam ediyor.
 
İğne atsan yere düşmeyecek ciğercide, dolu olan bir ya da iki masa, Dağ Kapı meydanı bomboş, Gazi Caddesi’nin girişinde kum torbaları arkasında mevzilenen polisler, o mevzileri adeta ev yapmış. Soba kurmuşlar bekledikleri bir çok noktada, etrafını çevrelemişler, naylon germişler, önüne de Türk Bayrağı asmışlar. Evleri gibi. Tek fark hepsi çelik yelekli.
 
Öğlen üzerimizi kerhen arayan, ararken belli ki sevdiği ile telefonda konuşan, mesai bitiminde nereye gideceklerini kararlaştırmaya çalışan kadın polisin yerini,  akşam üstü “işinin ehli” biri devralıyor.
 
Önce bana “Buralı mısın?” diyor, anlayamıyorum soruyu. Cebimdeki not defterini çekip “Gazeteci misin?” diye soruyor, nedense suç üstü yapmış gibi. Evet diyorum, not defterini karıştırmaya başlıyor. Defteri Diyarbakır için yeni almışım, not falan yok bomboş. Karışmıyorum, bakıyor. Bir sürü sorudan sonra Gazi  Caddesi’ne Ulu Cami’ye Sur içine doğru yol alıyoruz.
 
Haber Nöbeti’nin sekizince ve son ekibi Newroz’u takip etmek ve meslektaşlarla dayanışmak için tutuklu Jinha muhabiri Beritan Canözer’in duruşmasından önce son kez Diyarbakır’da.
 
Civarda eşarp satan ablalardan biri “Ben hiç iyi değilim” diyor, “Psikolojim çok kötü.” “Yasımız var, ama Newrozsuz da olmuyor”. Elindeki eşarpları gösteriyor, “Her Newroz öncesi sarı kırmızı yeşil olanlardan başka dükkanlar isterdi, kendi müşterime ancak yeter diye vermezdim, üç gündür bir tane bile satmadım” diyor.

Yüzbinlerce insanın toplandığı Diyarbakır Newroz’u bu sene nasıl geçecek, herkes birbirine bu soruyu soruyor. Yanıt ise belirsiz. İnsanlar Diyarbakırlıların Newroz’a saldırı olacak spekülasyonlarından bir miktar ürktüğünü aktarıyor, ama bunca sene savaş görmüş insanların son kertede gene de Newroz’a katılacağını tahmin edenler var.
 
“Burası Diyarbakır, gene ne de olsa 500 bini bulur” tahmini yapanlar var.
 
Sur’dan ve Cizre’den çıkan cenazelerin yası, çatışmanın savaşın ruh hali, tüm kentte hissediliyor. Sokaklar boş, kent sessiz mi sessiz, hüzün sanki madde kazanmış.
 
Bir garson yaklaşıp, “Newroz’a gidecek misiniz?” diye soruyor, kalabalık olur mu olmaz mı konuşuyoruz. “Ya siz?” diyorum. “Ben gitmem” diyor. “Ben gitmem, evimin avlusuna mayın koydular. 20 yıllık birikimim gitti.”
 
“Kim koydu?” diyorum, “YPS mi?” “Kim koyduysa koydu, ama ben Newroz’a gitmem. Ben devleti tanımam seni tanırım, avluma mayın koydular” diyor.
 
Diyarbakır Newroz’u bekliyor, sessiz, üzgün ve kim bilir nelere gebe.

* Haber Nöbeti 8. Ekibinden 

ÖNCEKİ HABER

İstanbul'da Newroz dolayısıyla gün boyu 120 gözaltı yapıldı

SONRAKİ HABER

Suruç katliamında yaşamını yitirenler Mersin'de şiirlerle anıldı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...