17 Mart 2016 00:38

'Karanlığa karşı barış demeliyiz'

Paylaş

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın, ‘terörist’ tanımının yeniden yapılması gerektiğini söylemesinin ardından peş peşe gelen tutuklamalara, gözaltı furyası ve baskınlara tepki geldi.
Dün avukatların gözaltına alınması, önceki gün barış bildirisine imza atan 3 akademisyenin tutuklanmasına siyasi partiler, hukukçular ve akademisyenler gazetemize yaptıkları açıklamada tepkilerini ifade ettiler.Görüşlerde, tutuklama ve gözaltıların hukukun değil Saray’ın kararı olduğu yönünde dile getirildi. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AKP’nin ülkeyi karanlık bir noktaya doğru götürdüğüne vurgu yapılan görüşlerde, karanlığa karşı barış talebinin dillendirilmesi gerektiğine dikkat çekildi.

BARIŞ TALEBİMİZDEN VAZGEÇMEYECEĞİZ!
EMEP Genel Başkan Yardımcısı Nuray Sancar:
Cumhurbaşkanı patlayan bombaların dumanlı ortamında terör tanımını değiştirmekten bahsedip; milletvekili, akademisyen, yazar, gazeteci, sivil toplum kuruluşu yöneticisi unvanlı kişilerin gerçekte terörist olduğunu söyleyerek hukuk ve hakları ayakları altına aldı. Hocaların tutuklanması bu açıklama üzerine geldi. Bu sabah (dün) ÇHD üyesi muhalif ve demokrat 8 Avukatın evlerinin basılarak gözaltına alınması, bu dikta rejim anlayışının hızla yürütüldüğünün göstergesi. Kimi çevrelerin darbe siyasetini hatırlatmaları boşuna değil... 1 Kasım’dan bu yana hızla hak, hukuk, özgürlük tanımaz antidemokratik bir baskı rejimi hızla inşa dilmektedir. Savaşçı politikalar bu ortamın dayanağı yapılmaktadır. Kaybeden halklar ve kardeşliği olmaktadır. “Buna seyirci kalmayacağız” diyenler de hukuk askıya alınarak susturulmaktadır. Bu rejimin ne olduğunun, başkaca örneklerinden adı bellidir... Hocalarımız, avukatlarımız, siyaset sapma hakkı ve tercihini iktidar karşıtı yapanlar, derhal serbest bırakılmalıdır. Savaşı, saldırıları, insanlık suçlarını büyüterek baskı rejimini sürdürmek mümkün değildir. “Her şeyi, herkesi teslim alıp başına buyruk bir yönetimi yürütürüm” diyenler başaramayacaktır!

‘BASKILAR BEYHUDEDİR’
ÖDP Eş Genel Başkanı Alper Taş:
3 akademisyenin tutuklanması doğrudan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın talimatıyla gerçekleşmiştir. Bağımsız yargı diye bir şey olmadığı açıkça ortadadır. Bu yaşananlar Saray’ın emriyle yapılmıştır. Bu dalga devam edecek. Dalganın devam ettiğini zaten avukatların gözaltına alınmasıyla yaşıyoruz. Akademi özgürlük demektir, dünyanın her yerinde bu böyledir; akademi devletin yapısına göre hareket etmez. Bu baskı gözaltılar beyhudedir, yapılanlar sorunları içinden çıkılmaz bir noktaya getirmekten başka bir işe yaramayacaktır.

KARARLARI MECLİS VE YARGI DEĞİL SARAY VERİYOR
HDP Eş Genel Başkan Yardımcısı Meral Danış Beştaş:

Yargıyı dizayn ettiklerini her günü tekrar tekrar yaşıyoruz. Yargı onlar için kendi suçlarını gizleme, aklama, muhaliflerini yok etme mekanizması olarak işliyor. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın “Terör tanımını yeniden yapacağız” demesinin hemen ardından bunlar yaşandı. Terör tanımını Meclis yeniden yapmadı, Erdoğan yaptı ve herkes ona uydu. Tutuklama ve gözaltı kararlarını da hakimler değil, Saray aldı. Yaşananlar hakimlerin nasıl bir emir komuta zincirinde görev yaptığını ortaya koyuyor. Bu yaşananları ülkeden hukukun üstünlüğü olduğunu iddia edenler de görmeli, ‘hukukun üstünlüğü, hukuk devleti’ diye bir şey yok. Ama biz buna alışmayacağız, bu yaşananlar kabul edilemez. Bu bir cadı avıdır. Kim kendi politikalarını kabul etmiyorsa, ona muhalefet ediyorsa, karşı çıkıyorsa ‘Saray’ kararı veriyor.
Bu karar dün akademisyenlere, bugün de avukatlara uygulandı. Gözaltına alınan avukatlar Türkiye’deki vahşeti, hukuksuzluğu gözler önüne sermeye çalışan, yaşananları Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine taşıyan, yaşananların takipçisi olan avukatlardı. Gerçekleri ortaya çıkaranlara karşı baskı kampanyası tırmandırılıyor. Burada hedef çok açık, toplumu kimliksizleştirmek, inançlarından, ideallerinden, hak peşinde koşmaktan geri adım attırmaya çalışıyorlar. Buna faşizm denir. Şu an adı konulmamış olsa da bu bir faşizmdir. Akademisyenlerin tutuklanması tahammülsüzlüğü göstermek açısından ibret verici bir tutumdur. Saray başlattı bu kampanyayı ve bir koro halinde sürüyor. Bir kısım yandaş medya -onlara gazeteci bile denemez, çünkü gazetecilik yapmıyorlar, onların deyimiyle “sözde gazete” demek gerek herhalde- gerçekleri yazmaktan ziyade bu kampanyaya katılmış durumdalar.  Ama başaramayacaklar. Tarihte defalarca kez yaşandı aynı şeyler, 2009’da da Kürtler öldürüldü, daha önce defalarca kez muhaliflere, Kürt halkına yönelik baskı ve tutuklamalar yaşandı. Bu ilk değil ama son olması için mücadele ediyoruz.
Ekmek gibi, su gibi bu ülkede demokrasiye, özgürlüğe ihtiyaç var. Bu gidişattan rahatsız olanlar susmamalı. Bıçak kemiği aştı denir ya bıçak artık kemiği de kesiyor. Şu an 3 merkezde sokağa çıkma yasağı devam ediyor. Yasaklar ve yasak altındaki yerlerde yaşananlar devam ederken dikkatleri başka yere çekmek istiyorlar.  Bu ülkede kararları yargı, Hükümet, Meclis vermiyor; Saray veriyor. Saray’ın kararları bir anda uygulamaya geçiyor. Bu da içinde bulunduğumuz dramatik tabloyu gösteriyor. Terör tanımı gerçekten yeniden ele alınmalı. Akademisyenleri tutuklamak, avukatları gözaltına almak terör estirmektir. Avrupa da Türkiye ile iş birliğini yeniden ele almalı.

‘SAVAŞ İSTEMİYORUZ ARTIK’
DEMOKRASİ İçin Hukukçular grubundan Avukat İlke Işık:
Ankara’nın kalbinde bombalar patlıyor. Yüzlerce yurttaş son beş ay içinde ölmüşken ve bütün bu tablodan siyasi iktidarın içeride ve dışarıda savaş politikaları sorumluyken terör ve terörist tanımının genişletilmesi, düşünen yazan konuşan herkesin terörist ilan edildiği bir döneme giriyoruz. ‘Savaş istemiyoruz artık’ diyen üç akademisyenin tutuklanmasının ardından İstanbul’da avukatlara yönelik gözaltılar başladı, köşe yazarları, gazete ve gazeteciler, kitle örgütleri yöneticileri de sürekli hedef gösteriliyor. Ülkede tam bir cadı avının koşulları yaratılmaya çalışılıyor. Ankara başta olmak üzere insanlar evden çıkmaya korkup, sokakta yürüyemez hale gelmişken, ‘Bu durum sona ersin, barış ve çözüm için adım atılsın, içeride ve dışarıda savaş politikalarından vazgeçilsin’ diyenlerin hedefe konulması ülkeyi ancak ve ancak daha büyük bir kaosun içine çekecektir. Yapılması gereken özgürlükler ve demokrasiyi yok edip, büyük bir baskı ortamı yaratmak değil, barış ve çözüm için, ülkede akan kanın son bulması için çaba harcamaktadır. Bu sebeple bütün bu aslı astarı olmadan yürütülen linç kampanyaları ve operasyonlara son verilmesi gerekmektedir. Barış istemek, insanlar ölmesin demek dünyanın hiçbir yerinde suç olamaz, o yüzden daha çok barış demeye devam etmeliyiz. Bu karanlık günlerden ancak böyle çıkabiliriz.

UMUDUMUZU KAYBETMEMELİYİZ
PROF. Dr Nilay Etiler:
“Bu tutuklamalar ve soruşturmaların yürütülmesi tamamen siyasi bir süreçten kaynaklanıyor. Türkiye’nin taahhüt ettiği kişilerin ifade özgürlüğü gibi haklar yok sayılıyor. Bunların dışında adaletin mekanizması bağımsız değil. Bu yüzden siyasi bir süreç işletiliyor. Akademisyenler söylemedikleri sözler yüzünden yargılanıyorlar. İddianamede ‘Siz neden terörü destekliyorsunuz’ gibi ifadeler yer alıyor. Üniversitenin evrensel değerleri hedefe konuluyor ve gözdağı verilmek isteniyor. Bu tutuklamalar da arkadaşlarımıza gözdağı vermek için yapıldı. Arkadaşlarımız daha önce giderek ifade verdiler, evleri ve adresleri belli, evlerinde silah yok yani toplumu tehdit eden bir tarafları yok. Bu durumla akademiyi sindirmeye yönelik bir süreç işleniyor ancak umudumuzu kaybetmemeliyiz.”

ORAN: ERDOĞAN’A DAVA AÇACAĞIM
Prof. Dr Baskın Oran:
“Bir taraftan örgüt teröre başladı ve bu durum felaket bir şey. Örgütün teröre başlamasından yararlanan devlet de hukuk terörüne başladı. Devletin mevcudiyetinin temeli vatandaşlarının can güvenliğini sağlamaktır ancak devlet şu anda kendi varlık nedenini korumak için kendi insanlarını tahrip ediyor. Örgüt şu anda çok yanlış bir yola girdi ancak örgütün böyle akıl dışı yollara girmesinin nedeni Erdoğan rejimidir. Ben tutumumu değiştirmeyeceğim ve Erdoğan’ın ‘Barış için Akademisyenler’ bildirisini imzalayan akademisyenlere karşı söylediği sözler için dava açacağım.”

UTANACAK HİÇ BİR ŞEYİMİZ YOK
TİHV Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı:
“Ciddi anlamda bir korku ortamı yaratılıyor ve terörist tanımlaması çok sık kullanılıyor. Sonuçta akademisyenlere, gazetecilere, avukatlara yönelik karalamaların her biri kendi yarattıkları bir terör eylemi. Aslında bunu söylemek de bir suç oldu. Topluma, muhalefete sesiz kalın mesajı veriliyor. Ama bundan çıkış yolu dayanışmak ve direnmektir. Utanacak hiç bir şeyimiz yok. Biz ‘Bu suça ortak olmayacağımızı’ söyledik. Şu anda sokağa çıkma yasakları devam ediyor, insanlar açlığa ve susuzluğa mahkum ediliyor. İnsanların evleri yıkılarak barınma hakları ellerinden alınıyor. Bizler bu bildiride ‘Bu suçlara ortak olmayacağımızı’ belirttik.

‘BİRLİKTE HAREKET ETMELİYİZ’
OYUNCU Jülide Kural: Elbette ki son yapılan açıklamalardan hemen sonra böyle bir sonuç ortaya çıkmış olması belli ki gidişatın da çok daha baskıcı ve otoriter olacağına dair gerçekliği ortaya koyuyor. Ama buna karşı bizim yapacağımız şey; korkmamak, düşündüklerimizi söylemekte ayak diremek ve her durumda özgürlükten yana tavrımızı devam ettirmek olmalı. Ayrıca bu süreçte ihtiyaç duyduğumuz şey tüm demokrasi, emek, özgürlük bağlamında çalışmalar yapan kurumların, kişilerin dayanışma ağını oluşturması. Yani birlikte hareket etmeliyiz. Eğer bu ülkenin özgür, demokratik ve kalıcı barışı sağlamış bir ülke olmasını istiyorsak. (İstanbulEVRENSEL)

ÖNCEKİ HABER

Bir zamanlar mülteci Avrupa

SONRAKİ HABER

Ali Deniz'in babası: Bir nesil savaş politikasına kurban ediliyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...