13 Mart 2016 03:37

Haşmetlû’nun Osmanlısı

Paylaş

Mehmet TARHAN

Zamanında Haşmetlû Muhteşem Yüzyıl’a kükrediğinde işin ciddiyetinin farkında değildim vallahi de billahi de. Önce dizideki kadınların kılığına kıyafetine laf etti, dekolteler bir gitti geldi. Sonra “Bu padişah niye sefere çıkmıyor?” dediler diye dizi tarihinin en sıkıcı bölümlerini seyrettik. Allah’tan Haşmetlû Sultan Süleyman’ın ölmesine itiraz etmedi de dizi bitebildi.

Geçtiğimiz gün Haşmetlû’nun Haseki’si “Harem eğitim kurumudur” buyurdular, hem de 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü vesilesiyle. Hürrem’e özeniyor belli, sarayı kaptı bir de harem istiyor hükmedecek anlaşılan. Ama Haşmetlû’nun Altın Yol’undan geçen olur mu, olabilir mi işte o muamma. Hamdolsun ki bizi ilgilendirmiyor da.

Yedi iklimin padişahına özeniyor biliyoruz. Üç kıtaya hükmetmiş Osmanlı’ya. Ve fakat Haşmetlû tüm Osmanlı padişahlarını bünyesinde taşıyor; konsantre Osmanlı maşallah! Kah Osman Gazi oluyor, maaşlı Şeyh Edibali’sine milyonluk Mercedes çekiyor, kah Fatih Sultan Mehmet olup sefere çıkıyor küffarin üstüne. Kanuni olup kanunnameler yazdırıyor, sonra beğenmeyip yeniden yazdırıyor, olmadı kendi kanununu bozuveriyor, tanımıyor. Sonra birden II. Mahmut olup Nizam-ı Cedit’ler kuruyor, aynı üniformalarla. Ayanların yardımı için yağmalanmadık memleket toprağı bırakmamacasına dağıtıyor Ayanlara. Ama en çok Abdülhamit’i seviyor galiba. İstibdat rejimini yakıştırıyor en çok damalı ceketine.

Biraz zorlama mı geliyor? Allah var, henüz ne süper zeki evladının ne de kadınları ölümle tehdit ediş tapeleri düşen evladının, katletmek bir yana, kulağını çekmiş değil. Gemicikler geliyor ardı ardına. “Bilal’e anlatır gibi” deyimiyle şimdiden şanlı Türkçemize büyük katkılar sunmuş şehzademiz geçmiş vakfın başına parsayı, pardon bağışları topluyor. Osmanlı modeli vakıfta servet toplayıp koruma geleneğimize yeniden kavuştuk, hamdolsun.

Yalnız kardeşlerle durum aynı değil, Nizam-ı Alem için kardeş katlı geleneği geri döndü. Türk-Kürt kardeştir, Milli Kardeşlik Projesi derken bunu kastettiğini nereden bilecektik ki? Kürt kardeşlerin katlı vacip Nizam-ı Alem dediği kendi nizamını korumak için Haşmetlû’ya göre. Tabii o kelime başka Ocak’ta olduğundan şimdilik “Kamu Düzeni” demeyi tercih ediyorlar. Genç, yaşlı, çoluk çocuk demeden veriveriyor katl fermanlarını. İhsan ettiğinden fazlasına göz dikenleri önce küffar ilan ediyor, sonra salıyor ordularını, Esedullah timlerini üstlerine. “Türk’ün gücü” diye bir şey gösteriyor aklı sıra. Yakıp yıkıyor şehirleri, ordular evleri, dükkanları, kendisi halkların binlerce yıllık tarihini yağmalıyor. Yağmacıları da çok seviyor, sınırın ötesinde sağı solu yağmalasınlar diye DAİŞ mi dersin, el Nusra mı dersin ne kadar barbar yağmacı varsa lütfuna boğuyor.

Damat olan hemen Divan’a giriyor. Bu vesile ile yeni damat namzedini şimdiden kutlamak lazım; ben kendisine Bayındırlık ya da Çevre ve Şehircilik vezirliklerini yakıştırdım fakat neden Vezir-i Azam olmasın. Malum müstakbel eşleri bir Mihrimah Sultan; Haşmetlû’nun kıymetlisi. Ayrıca halihazırdaki Vezir-i Azam’ın pek azametli olduğu söylenemez. Okumuş, yazmış ama boydan kısa işte. Rabbim azametten sakınmış. Sümmühaşa; Rabbimin sakındığını kürsülerde aşmaya çalışırken iyice saray soytarısına dönüyor. Zaten başka türlü gören de yok anlaşılan; cepheleri ziyarete gittiğinde sokağa çıkma yasağını bile kaldırtamıyor. Halk diye üç-beş devlet memuru ile buluşup Cuma eda ediyor kendi kendine. Çok şükür hiçbir yalana yüzü kızarmayan taşmalı vakanuvişleri var da dalkavukluğu sahi zannedip gününü geçiriyor.

Tabii sarayda entrika eksik olur mu? Dürttüre dürttüre sarayın dışına ittiği eski vezirler ortalıkta dolanıp duruyor. Kazan kaldıran olsa pek hevesliler gelip tahta oturmaya. Haşmetlû henüz ipek urgan kullanamadığından çok gergin, “o zat” diyor; köpekleri salıyor eski müsahiplerinin üzerine. Halife ya kendisi, haşhaşı ilan ediverdiği eski Hoca’sının umuğunu sıkmak için daha önce ihsan ettiği ne varsa tek tek müsadere ediyor. Eskiden milletin umuğunu birlikte sıktıkları için, milletin haykırışlarına kulak asmayacağını da biliyor. Bir rahatlık, bir ferahlık.

Haşmetlû yedi iklim önünde diz çoksun istiyor. Kürdistan’da insanlar beyaz bayrak sallayarak çıkabiliyor evinden, şanslıysalar keskin nişancılar vurmuyor, hayatları “bağışlanıyor.” Lakin yetmez, herkesin beyaz bayrak sallayıp diz çökmesini, insafi için yalvarmasını istiyor. Gelgelelim olmuyor, bu toprakların halkları her zaman isyanın kozunu taşıdı içinde. Kah sakındı gözlerden o kozu, kah harladıkça harladı, yakıp geçti nice zalimi. Yüzünde duyuyor kozun harini, ateşle söndürmeye çalıştıkça büyüyor, büyüdükçe Haşmetlû aklını, olmayan izanını kaybediyor.

Fehim Taştekin kitabında* Suriye Demokratik Forumu kurucusu ve Le Monde Diplomatıque’in Arapça yayın yönetmeni Samir Aita’dan bir anekdot aktarıyor. Aita’nın Ankara’da Davutoğlu ile görüşmesinde söz Osmanlı’dan açılınca “Bir dakika, orada durun!” diye “van minut!” çekiyor Davutoğlu’na. Bizimki pek şaşırıyor; Aita devam ediyor:

“Asıl Osmanlı biziz. Osmanlı mozaiğini koruyan biziz. Ermenileri katlettiğinizde onlara biz kucak açtık. Ardından katliamdan kaçan Kürtler bize geldi, onları da kucakladık. Birçok Türkmen korunmak için Suriye’ye kaçtı. Aleviler sizde haksızlığa uğrarken bizde hayat buldu. Osmanlı mozaiğini Suriye halkı korudu, Türkiye değil.”

Nizam-ı Alem dediği Nizam-ı Saray işte. Haşmetlû ve taifesinin Osmanlı’dan anladığı da saray; o yüzden kendisinin aklı sarayda, kupon arazilerde; Haseki’ninki de haremde. Yeni Osmanlı hayallerinin Muhteşem Yüzyıl’daki pozlardan, kostümlerden, şaşaadan ibaret çığlığın ötesine geçememesi de ondan.

*Fehim Taştekin, Suriye “Yıkıl Git, Diren Kal”, İletişim, 2015, sf:297

ÖNCEKİ HABER

Evimizi bozdular

SONRAKİ HABER

Kötülük ve şiddetin ideolojisi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...