08 Mart 2016 13:29

Çocuklarımız, hiçbir şeyimiz kalmamış, ne söyleyelim

Paylaş

Meltem AKYOL
Cizre

Cizre günlerdir anlatılıyor, yazılıyor, konuşuluyor. Daha çok anlatılacak, tarihte yerini alacak ve bu günler, vahşet bodrumlarından yükselen ‘su heval su’ çığlıkları hiç unutulmayacak. Cizre’ye girer girmez bizim de ilk geldiğimiz yer vahşet bodrumları oluyor. Birinci bodrumun önü kalabalık, insanlar girip-çıkıyor, birbirine bakıyor. Çıkan iki adama bakıyorum, gözyaşlarını saklamaya çalışıyorlar, kadınlarsa beddua ederek, ağlayarak çıkıyor. İçerisi karanlık, telefonun feneri ile aydınlatarak tek tek bakıyoruz. İçerideki insanlar dikkatle bakıyor, kemiklere basmamaya çalışıyorlar. Annelerin ağıtı duyuluyor. Yanmış elbiseler, kemikler… Arka tarafına geçiyoruz bodrumun, orada da yataklar var, üzerlerinde kan… 

'BU BODRUMDA OLANLARI HERKES BİLSİN, DÜNYA BİLSİN'

Bodrumdan çıkarken kapıda bir kadınla konuşuyoruz, ismini vermek istemiyor. Bodrumu gösteriyor, ağlamaklı, sesi kısılıyor, ara ara ne dediğini anlamak zorlaşıyor… “Bu çocuklar evlerinden kaçıp buraya gelmişler, tankla, topla saldırmışlar onlara, onlar da buraya kendilerini muhafaza etmek için buraya gelmişler” diyor. Bodrumdakilerin kimyasal madde ile öldürüldüğünü duyduğunu söylüyor, sesindeki keder daha da artıyor: “Diyorlar ki kimyasal madde gibi bir şey atmışlar. Hepsini bu bodrumda öldürmüşler. Evlerini yıkmışlar, hepsi kaçmışlar. Çocuklarımız hiçbir şeyimiz kalmamış, artık ne söyleyebiliriz.” Bodrumda yaşananlar bilinsin istiyor, sesi yükseliyor: “Dünya bilsin, devlet bilsin, Avrupa bilsin, yabancı devletler bilsin. Bu zulmü bilsinler.” 

'BURADA SİVİLLERİ ÖLDÜRDÜLER'

Devletin ‘terör, terörist’ söylemine öfkeli, “Burada terör diye bir şey yoktu. Herkes evinden kaçıp geldi buraya. Tank-top ateşleri onlara gelmesin diye buraya girdiler. Çocuktular, gençtiler, başka bir şey değildiler, sivildiler. Hepsini bu bodrumda, bu sığınakta kimyasal atıp öldürdüler, dünya bilsin, dünya bu şeyi bilsin devlet bilsin. Terör diyor, hani kim terördür” diyor. Sesindeki öfke artıyor, gözyaşlarını tutmaya çalışıyor, “Kimse onları kurtarmaya gelmedi. İmdat dediler kimse gelmedi” diyor. 

'EVİN BORÇLARI DAHA BİTMEMİŞTİ...'

Cudi Mahallesi’nde Narin Sokak’tayız. Kadınlarla konuşmak istiyoruz. Kapıda babası ve annesi ile oturuyor Şükran Aslan. Evin içine giriyoruz, odaları tek tek gösteriyor. Çatıda, duvarda delikler var, camlar kırık, yerlerde moloz yığınları. Halıları işaret ediyor “Bak halılarımıza her şey mahvolmuş, hiçbir şey kalmadı. Sokağa çıkma yasağından sonra uzun zaman direndik, dayanamadık, yandaki ev yıkılınca dayanamadık çıktık. Çıkarken bizim evimiz sapasağlamdı, hiçbir şeyi yoktu. Geri dönünce evi bu halde bulduk, yıkıldık. Ne yemek yiyebiliyoruz ne bir şey, bu evin dışında gidebileceğimiz başka bir yer yok” diyor. Evin sağlam kalan odasında kaldıklarını söylüyor Şükran. Sağlam kalan eşyaları yerleştirmişler oraya, yatak yorgan atmışlar. Evi göstermeye devam ediyor, mutfağa geçiyoruz, bu arada annesi de anlatıyor aynı şeyleri, ağlıyor gösterirken. Mutfaktaki tabak çanak etrafa saçılmış, her şey kırılmış, dağılmış. Hiçbir şey eskisi gibi değil. Evi yeni yapmışlar, daha bir yıl olmamış, borçları da hâlâ duruyor evin. Annesi, öğrenci kardeşi ve gözleri görmeyen babası ile birlikte kalıyorlar. “Bu evi mi yapacağız, borçları mı ödeyeceğiz” diye soruyor Şükran ve anlatmaya devam ediyor; “Ev tutacak paramız da yok. Evimizi sağlam bırakıyoruz gidip geliyoruz bu halde. İnsan bu zulmü yapar mı insana…” Son sözü barış oluyor,  ağlayarak “Barış gelir inşallah, hepimiz huzura kavuşuruz, artık konuşmaya gücüm kalmadı.”

'ÖZGÜR BİR YAŞAM İSTİYORUM…'

Nur Mahallesi’ne doğru yol alıyoruz, birkaç kadın bahçede halı yıkıyor. İçeri giriyoruz. 17 yaşında Nesrin Dalmış önce konuşmak istemiyor, fotoğraf çekiyorum, “Çekme, halimize bak”  diyor. ‘Şanslı’ sayılırlar Nesrinler, çünkü evleri hâlâ girilebilir durumda. Camlar kırılmış, tavan dökülüyor. Onlar da bir odada kalıyor, kırık cam naylonla kapatılmış. Yasak başlar başlamaz Düzova köyüne gittiklerini ve bir okulda 7 kişi kaldıklarını anlatıyor Nesrin. 10. sınıfa gidiyor, daha doğrusu gidemiyor. “Devam edecek misin” diye soruyorum, ellerini iki yana açıyor; “Eğer bu sene bırakmazlarsa seneye devam, yoksa gidemem.”
Yine de umutlu Nesrin, “Özgür bir yaşam istiyorum” diyor, “Kendi hayatıma devam etmek istiyorum, bizi rahat bıraksınlar, ev olmasın ama bizi öldürmesinler. Ev eskisi gibi olur ama ölen insanlar geri gelmez” diye bitiriyor sözlerini.

 

 

 

ÖNCEKİ HABER

Sur’dan çıkan çocuklar SHÇEK’e mi sevk ediliyor?

SONRAKİ HABER

HDP'li Dora'dan Süryani Dili ve Edebiyatı Bölümü için kanun teklifi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...