08 Mart 2016 00:10

Aralarında ne fark var...

Paylaş

Hülya ÖZSARIKAMIŞ
Metal işçisi/İstanbul

8  MART Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nü, 6 Mart’ta Kadıköy’ de yasaklamalar, polis ve devlet şiddeti ile alanlarda karşıladık. Barışçıl bir miting (ya da yürüyüş) kadınların en demokratik hakkıydı, engellendi. Oradaydık biz de, biz işçi kadınlar, kimimiz aralarda kimimiz kenarlarda... Sendikalar zaten yoktu ortada her zamanki gibi. Onlar, salonlarda ‘güvenli’ ortamlarda bulunmayı, bulundurmayı tercih etmişlerdi.
Kadıköy’den bir işçi kadın arkadaşımın daveti üzerine Uğur Mumcu Kültür Merkezinde Birleşik Metal-İş Sendikası’nın yaptığı 8 Mart etkinliğine doğru yola çıktım. 20 seneyi aşkın bir süredir metal işkolunda işçilik yaptım. Benim çalıştığım işletmede Türk Metal örgütlüydü ve Türk Metal de her sene 8 Mart kapsamında “kadın  kurultayları” yapar.
Kimi zaman gizlice seçtikleri işçi kadınları götürürler, kimi zaman da itirazlar çok olursa fazlaca konuşmayacakları seçerler. Ben de bu kurultayların bazılarında bulundum. “Üç gün gider eğlenirsiniz, hamam sauna yaparsınız, oh ne güzel dinlenir gelirsiniz” diye yollandık yıllarca. İçi boştu. Ne kadın işçilerin haklarından ya da genel olarak işçi haklarından bahsedilir ne de sermayenin işçilerin ellerinden aldıklarından... Oradaki ihtişamın içinde “Dünya Kadınlar Günü”nü kutlar gelirdik!
Ama bu kez farklı olacağını düşündüğüm bir etkinliğe gidiyordum. Zor günler yaşanan Türkiye’de, kıdem tazminatlarının nasıl patronlara peşkeş çekileceği, kadın çalışanlara müjde diye sunulan yarı zamanlı çalışmanın nasıl bir kölelik ortamı yaratacağını, özel istidam büroları ve kiralık işçilik önümüzde dururken, bunların tartışılacağı ve o salonda bulunan işçi kadınların aydınlatılacağı heyecanıyla etkinlik merkezindeki yerimi aldım.
İlk önce Birleşik Metal-İş Genel Başkanı Adnan Serdaroğlu çıktı kürsüye. Konuşmasında bu konulara değinmesini bekliyorum, yok! Sadece Kadıköy eyleminin yasaklanmasına şöyle bir değinerek, “her gün en az 1 kadının” erkekler tarafından öldürüldüğünü söyledi. Benim aklımda kalan Renault işçilerinin direnişini selamlaması oldu. Sonrasında Türk Metal’e yönelik eleştirilerini dinlemedim bile. Zaten yıllarca birbirlerini eleştirdikleri için dinlemedim, işçileri bölmek adına her iki sendikanın da özellikle böyle yaptığını biliyorum çünkü. İşlerine geliyor, ne yazık ki. Başlangıç hüsran! Bu kadar kadın işçi burada, belki serbest kürsü oluşur diye bekliyorum. Öyle ya, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü; emekçi kadınlar konuşacak...
Tek kişilik tiyatro başladı ardından “Bir Kadının Pazar Sabahı” idi tiyatronun adı, bildik bir yaşamı, yani bizim yaşamımız, çalışan kadının zorlu mücadelesi anlatılıyordu. Sonrasında “kadın bedeni, sağlığı ve kız çocuklarının ruhsal, fiziksel gelişimlerinin özel bir ilgi gerektirdiği” üzerine bir sunum yapıldı. Hem yararlı hem eksikti bence...  Hâlâ beklemekteyim... 8 Mart etkinliği, işçi kadınlar koltuklarda... Ve “Liman” adlı müzik grup sahnede yerini alıyor. İşte etkinlik bitti.
Peki, ne farkı var, iki sendikanın yaptığı 8 Mart “etkinlikler”i arasında? Biri 3 gün, diğeri 4 saat... Biri şatafatlı, diğeri sade... Ama her ikisi de asıl kadın işçilerden, taleplerinden, alanlardan uzak. Her ikisi de alabildiğince samimiyetsiz; içi boşaltılmış, yapmış olmak için yapılmış... Onlar günü kurtarırken patronlar ve onların hükümeti ise, kiralık işçiliği dayatıyor, geleceksizliği, yokluğu, yoksulluğu dayatıyor. Ve en önemlisi de yaşam hakkımızı elimizden alıyorlar.
Unutmadan ekleyeyim ki haksızlık olmasın! Tek fark vardı Türk Metal’in yaptıklarıyla bu etkinlik arasında; en azından kürsüyü Tayip Erdoğan’a teslim etmemişlerdi. Şimdilik...

ÖNCEKİ HABER

Bir çocuğun düşlerini kurşunladılar

SONRAKİ HABER

Kadının işte adı yok!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...