05 Mart 2016 12:36

İnsanca bir yaşam için 8 Mart’a!

Bu 8 Mart her zamankinden daha çok mücadele diyeceğimiz, “direniş” diyeceğimiz, “kadın dayanışması” diyeceğimiz bir 8 Mart. Çünkü nefes almaya ihtiyacımız var; çünkü “başarabiliriz”, “bu kabusu sonlandırabiliriz” demeye, bunun için birbirimizin gözünün içine umutla bakmaya ihtiyacımız var. Çünkü bu 8 Mart her zamankinden daha çok birbirimize “hadi artık” demeye ihtiyacımız var.

Paylaş

İlke IŞIK 

Bu 8 Mart her zamankinden daha çok mücadele diyeceğimiz, “direniş” diyeceğimiz, “kadın dayanışması” diyeceğimiz bir 8 Mart. Çünkü nefes almaya ihtiyacımız var; çünkü “başarabiliriz”, “bu kabusu sonlandırabiliriz” demeye, bunun için birbirimizin gözünün içine umutla bakmaya ihtiyacımız var. Çünkü bu 8 Mart her zamankinden daha çok birbirimize “hadi artık” demeye ihtiyacımız var.

BARIŞ İÇİN... 
Şimdi Taybet İNAN için ayağa kalkalım. Taybet, Cizre’de yaşayan bir kadındı. Birden bire yaşadığı şehirde adı konulmamış bir savaş başladı. Sokağa çıkmak yasaklandı. Sokaklarda askerler, özel timler gezmeye ve katliamlar düzenlemeye başladı. Evlere bombalar düşerken Taybet sadece komşusuna gitmek istedi. Her zaman gittiği, oturup birlikte çay, kahve içip dertleştiği komşusuna gidecekti, gidemedi. Onu evinin hemen önünde vurdular. Cenazesi tam yedi gün vurulduğu yerde kaldı. Çocukları camdan izlediler annelerinin cenazesini, alamadılar, defnedemediler, kurtlar kuşlar yemesin diye günler geceler boyu beklediler. Şimdi Taybet İnan için barış diye haykıralım. Bu ülkede başka hiçbir kadın onun başına gelenlerle karşılaşmasın, çocuklarının yaşadığı acıyı başka çocuklar yaşamasın diye “bu savaşı istemiyoruz, artık yeter” diyelim.

KATLİAMLARA KARŞI...
Zöhre Tedik’i hatırlayalım arkasından. 10 Ekim günü Ankara’daki barış mitingine kızları, oğlu ve eşiyle birlikte giden Zöhre ablayı. Ankara’da her zaman yapılan barış mitinglerinden birine gitmişlerdi hep birlikte, akıllarında en küçük bir kaygı ya da soru işareti olmadan. Sonra patlayan iki bomba bütün hayatını değiştirdi Zöhre ablanın. Hemen yanındaki oğlu Korkmaz’ı kaybetti. Artık asla geri gelmeyecek, telafisi imkansız bir kayıpla yaşamayı öğreniyor. Başka bombalar patlamasın, başka çocuklar ölmesin ve hepsinden önemlisi başka anneler kendi yaşadığı acıyı yaşamasın diye ayakta durmaya çalışıyor. Şimdi Zöhre Abla ve bütün annelerimiz için, Şebnem için, Dilan için, Emine için, Elif için ve katliam ve patlamalarda yaşamını kaybetmiş bütün kadınlar için toplanalım 8 Mart alanında. 

SAVAŞA HAYIR!
Sonra Aylan bebeğin annesi ve Aylan bebek için barış isteyelim. Yaşadıkları ülke Suriye, emperyalizmin hedefi olunca evini barkını terk eden, göç yollarına düşen Aylan ve ailesini hatırlayalım tekrar. Bütün Avrupa’nın gelmesinler diye kırk takla attığı, sınır kapılarında beklettiği, Türkiye’nin “açarım kapıları size gönderirim” diye tehdit ettiği yüz binlerce göçmeni unutmayalım. Her gün evimize giderken sokakta karşılaştığımız, üç kuruşa çalışan ya da dilenmekten başka çaresi kalmayan kadınları bir kez daha hatırlayalım ve ‘savaşa hayır’ diye haykıralım bütün gücümüzle.

ŞİDDET SON BULSUN DİYE 
Çilem’i hatırladınız mı Adana’da bir cezaevinde yatıyor şimdi. Kocasını öldürdü, daha doğrusu öldürmek zorunda kaldı. Yıllarca uğradığı şiddet, eziyet, tehdit, hakaretle yaşamını sürdürmeye çalışan Çilem tam altı kez devlete başvurdu, “bu adam bana şiddet uyguluyor” diye. Ama kaderiyle baş başa kaldı. Sonra bir gün ona öldüresiye saldırdığında canını kurtarmak için öldürmek durumunda kaldı kocasını. Şimdi müebbet hapisle yargılanıyor ve hala cezaevinde. Çilem’i ve yaşadıklarını hatırlayalım yeniden ve kadına yönelik şiddet son bulsun diye hep birlikte ses verelim. 

ERKEK EGEMEN SİSTEME ‘HAYIR’
Cansel’i hatırlatmaya gerek var mı? Daha geçen ay okuldaki öğretmeninin tecavüzü sonrası yaşamına son verdi. Oysa okula anlatmıştı yaşadıklarını, idarecilerle paylaşmıştı. Ama onlar hiçbir şey yapmadılar. Belki de Cansel’i suçladılar bilmiyoruz ki ne konuştular. Ama yaşadıklarından kendisini suçlamış olması, ‘ben sebep oldum’ diye düşünmesi kuvvetle muhtemel. Sonra da böyle yaşayamayacağına karar vermiş işte. Kadını uğradığı tecavüzden, tacizden, şiddetten sorumlu hissettiren erkek egemen sisteme öfkemizi bu 8 Mart’ta söylemezsek ne zaman nasıl söyleyeceğiz?

GÜVENCELİ BİR İŞ HAKKIMIZ
Sonra pazar alışverişi yapmaya çalışan Emine Hanım Teyzeyi düşünelim. Elindeki sınırlı para ile evin bir haftalık ihtiyacını almaya çalışıyor. Her şey o kadar pahalı ki hiçbir şeye yetmiyor işte para. Patates alıyor bol bol, 40 TL olmuş kıymadan alacak hali yok ya. Bütün hafta ne pişireceğini düşüne düşüne evin yolun tutuyor. Sonra hastaneye bile gidemediği aklına geliyor ne zamandır. Her muayenede kesilen paralara da gücü yetmiyor tabii. Yetmez mi yoksulluk demeyecek miyiz bu 8 Mart’ta.
Gelin bir de fabrikada işçi olan Fatmagül’e bakalım. Sabahın köründe evden çıkıyor Fatmagül. Sıkış tıkış servisle gidip geliyor her gün. Çocukları kayınvalidesine bırakıyor her sabah, çünkü kreş falan hak getire. Bütün gün ayakta çalışıp ağır iş yapıyor, ama maaş üç kuruş, zam isteseler yok. Zaten fabrikada kadınlar daha az ücret alıyor, kadınlara daha fazlasına gerek yok diyorlar. Sendika mı, geçenlerde üye olanları hemen işten çıkardılar. Ustabaşının yılışık hallerini ise aklına bile getirmek istemiyor, mecbur sonuçta bu işte çalışmaya. Krediyle ev de aldılar. Yarın işten çıkarılırım korkusu kocasıyla ikisinin en büyük korkusu. Pankartlarımıza, dövizlerimize güvenceli iş ve insanca yaşanacak bir ücret yazıp gitmeyelim mi 8 Mart meydanına…

BU HAYAT BÖYLE GİTMEZ!
Sonra Özlem, Hatice, Ayşegül, Feride, Nur, Büşra, Elif adımız her neyse hepimizi düşünelim. Yaşadığımız hayatı gözlerimizi kapatıp, birkaç dakika düşünelim bir. Mutfak, çocuk odası, yatak odası, iş, çarşı pazar, koca, çocuk, kayınvalide, görümce, konu komşu böyle mi sürecek gerçekten hayatımız. Bu sarmalda sürüp giden hayatlar bizim hayatımız. Sanki bizden bağımsızmış gibi akıp giden ama her birimizin “bir dakika ya” diye durdurup yönünü çevirmesi gereken yaşamlarımıza bir el atmanın vakti geldi de geçiyor bile. 
Yaşadıklarımız aslında yokmuş gibi, aslında böyle mutluymuşuz gibi, başka şansımız yokmuş gibi yaşamak zorunda değiliz. Ama bunun için birbirimize ihtiyacımız var. Omuz omuza durmaya, birbirimize arkamızı güvenle yaslamaya ihtiyacımız var. Kolay olmayacak yaşamımızın yönünü çevirmeye çalışmak ama bir el atsak olacak, bir niyetine girsek neler olabileceğini göreceğiz. Bu 8 Mart bunun miladı olsun. Kadınların direnişinin, mücadelesinin ve isterlerse neler yapabileceklerinin yılı olsun. 

ÖNCEKİ HABER

Sokaktan kampüse baskı, taciz her yerde

SONRAKİ HABER

Metrodaki bomba 'şakası' kamerada

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...