02 Mart 2016 09:42

Haber Nöbeti'ndeki Çağrı Sarı'nın yazısı: Kim masum kim değil?

Paylaş

Çağrı SARI
Diyarbakır

Masum kelimesini Google’a yazınca çocuk ve bebek fotoğrafları çıkıyor... Kelime anlamı için de‚ suçsuz günahsız’ ifadeleri. Devlet Sur’dakileri ‘masum olmayan’ insanlar ilan etmiş... Aralarında çocukların da olduğu 200 kadar sivil bombardıman altında... Masum değil diyorlar!

Haber Nöbeti’nin 5. ekibi ile beraber Diyarbakır’dayız... Bir ayını geride bıraktı Haber Nöbeti. Bu bir ay için de çok şey yaşandı Kürt illerinde. Meslektaşlarımız gözaltına alındı, tutuklandı, şiddete maruz kaldı. Azadiya Welat Gazetesi Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Rohat Aktaş’ı Cizre’de kaybettik. Haber yapmaya Cizre’ye gitmişti... Bir bodrum katında onlarca siville beraber öldürüldü. İlk olarak DİHA, Azadiya Welat ve imc TV’yi ziyaret ettik; baş sağlığı, geçmiş olsun dileklerimizi iletmek ve batıda görev yapan gazeteciler olarak yanlarında olduğumuzu söylemek için.

DİHA muhabirleri kentin birçok noktasına dağılmış haber peşinde... Biz, gazetecilerle sohbet ederken Sur’dan top sesleri geliyor. “Bu top sesleri altında çalışmak nasıl” sorusuna aldığımız cevap: “O top seslerinin altında siviller var..” Bize verilen kısa bir yanıt bile onların bu çalışmadaki azmini ve amacını gösteriyor aslında... Her türlü baskıyı yakından hissediyor gittiğimiz bu 3 kurum. Azadiya Welat’ın binasına girdiğimizde Rohat’ın fotoğrafları karşılıyor bizi... Gencecik bir gazeteci Rohat, “Sorumlu yazı işleri müdürüydü ama aynı zaman da alanda muhabirlik yapıyordu” diyor çalışma arkadaşları... “Cizre’ye de o nedenle gitmişti. Bir çok röportajını yayımladık Cizre’den” diye de anlatıyorlar... Duvardaki fotoğraflara bakıyorum... Ne çok Kürt gazeteci öldürülmüş görevi başındayken ve imc, kapatılan bir televizyon kanalı. Neden? Cevap basit: Gerçekleri aktardığı için... 

Şu anda Waar TV’den yazıyorum bunları size... Yanımda gazeteci arkadaşlar birbirleriyle sohbet ediyor... “Akşam polis arkadaşlarımıza silah çekti... ‘Aaa bir şey var mı’ ‘Neden’ ‘İyiler mi’ Sorular yanıtlar peş peşe...  Sonra birden konu kapanıyor. Yapacak çok iş var çünkü. Zaten polisin silah çekmesi ne yazık ki rutin!

DİYARBAKIR’IN KALBİNİ SÖKÜYORLAR 

Diyarbakır’a günü birlik uğramalar dışında ilk kez geldim... Haber Nöbeti’nin 5. ekibi benden farklı değil... Hepimiz ilk kez Diyarbakır’dayız... 

Eskiden çok haraketliymiş Sur... Zaten Diyarbakır’ın kalbi... Şimdi esnaf da yaşayanlar da mutsuz... Yaşayanlar derken, büyük bir kısmı göç ettirilmiş zaten.. Dicle Fırat Kültür Merkezi yolundayız... Sur’un girişindeki kapılarda polisin arama noktası var... Elimizde fotoğraf makinalarını görünce GBT kontrolü yapıyorlar. Bu da rutin bir uygulama, Sur’a giren çıkan herkes aranıyor. Halktaki huzursuzluk diz boyu.. Polisteki laf cambazlığı da... Polisin çeşitli sorularına maruz kalıyoruz... “Taraflı mı haber yapacakınız?” Ardından devam eden cümleler... “Devlet istese burayı yarım saatte uçaktan bombalayarak yok eder”... “Onlar devlete başkaldırıyor”, “İçerdekiler masum değil!”

NEDİR MASUMLUK?

Yol boyu “Nedir masumluk” sorusunu yanıtlıyorum içimden... Çocuklar mı masum değil? Ya da şurada komşuları ile oturan teyze mi? O bombardımanın altında yurtlarına, kimliklerine sahip çıkanlar mı? 
Bir süre ilerledikten sonra ‘masum olmayan’ların yanına gidiyoruz; Aileler... “Yaşam koridoru açılsın” diye beyaz tülbentleriyle bekleyen anneler. Her şeye rağmen yüzlerindeki gülücükleri yok etmeyen, ağabeyleri, ablalarından haber almak için nöbet tutan çocuklar... 

DUALARIM NEDEN KABUL OLMUYOR?

Küçücük bir çocuk 8 yaşında, ağabeyi varmış bombardımanın altında... 3 ay öncesine kadar anne, baba ve 4 kardeş aynı evde yaşıyorlarmış... Her gece dua ediyormuş; “Allah’ım ne olur abimi de alalım yeniden evimizde yaşayalım.” Sabah olunca annesinin yanına gidip “Dualarım neden kabul olmuyor her gece ediyorum” diyormuş... Bunu, bana çocuğun annesi anlattı... İsimlerini yazmamı istemediler. Çocuklarından kaynaklı enişeliler çünkü. 4 çocuğu varmış annenin. “Üç kaldı” diyor. “Üç kaldı derken” diyorum “Biri içeride ya bombardımanda” diyor. Ne diyeceğimi şaşırıyorum. 3 ay evvel hiç bir eşya almadan annesinin yanına taşınmış, her gün kültür merkezine gelip bekliyorlarmış. “Ne polis, ne asker, ne de bizim çocuklarımız ölmesin. “Polis ölüyor aileleri diyor ki: Vatan sağolsun... Böyle dersen olmaz, ölmeye devam ederler. Barış gelsin artık çocuklarımız gelsin... Evimi barkımı görmeyi istiyorum ama çoçuklarımızdan daha değerli değil. Biz yine bir şekilde yaşarız yeter ki ölmesinler” diyor. Bu sohbeti yaparken bombardıman devam ediyor.  Sadece iki yüz metre ilerideler. Her ses duyulduğunda eller havaya kalkıyor dualar başlıyor. Etrafımdaki annelerin yüzlerine bakıyorum. O top atışı yüreklerine düşüyor. Bize teşekkür ediyorlar. “Gelin görün anlatın ne olur” diye. Hiç bir şey yapamamanın hüznüyle kalkıyorum oradan.  
Sur’dan gidiş vakti. Kalanlar var elbette. HDP’li milletvekilleri oradalar. Yorgunlar belli ama ailelerin yanından hiç ayrılmıyorlar. Sabahlayanlar da var. Gece çalışan gazeteciler de. Bombardıman sesi sıklaşıyor akşama doğru. Genelde öyle oluyormuş. Akşamları daha çok duyuluyormuş bu ses. Bombaların altında çocuklar var. Haber Nöbeti’nde yer alan Leyla Alp’in yazısını okumuştum dün akşam. Çocukların boynuna bakır tel ile isimlerini yazıyorlarmış. Kim oldukları belli olsun diye. Aklımda Cizre. Sonra Rohat. Aynı soru kafamda; Şimdi kim masum kim değil ?

ÖNCEKİ HABER

DİSK: İktidar hangi sınıftan yana olduğunu gösterdi

SONRAKİ HABER

KESK Kocaeli: Karartılan TV ekranları değil ülkenin geleceğidir!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...