28 Şubat 2016 00:56

La Turquie, at artık imzanı git bir an önce…

Paylaş

Menekşe KIZILDERE

Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi Konferansı (BİMÇDS) toplantıları iklim politikası ile karışık dış politika toplantılarıdır aslında. Bir ülkenin dış politikadaki varlığı ve pozisyonunu bu her yıl iki hafta süren toplantılarda çok net gözlemlenir. Geçtiğimiz yıl 21. Taraflar Konferansına ev sahipliği yapan Fransa’nın dış politikası özetle “At artık imzanı git bir an önce…” havasında idi. Bu tutumu da en çok Türkiye’ye gösterdi. Zira şu herkesin ayağa kalkıp sarmaş dolaş bu tarihi antlaşma zaferini kutlarken söz isteyen Türkiye’ye, söz verme nezaketini vermeden, “Haydi oturmaya mı geldik?” diyerekten 195 ülkelik uzlaşı antlaşmasını çılgınlar gibi kutladılar, kutlattılar. Peki, ama neden? Bu tarihi Paris antlaşması nedir?
30 Kasım- 11 Aralık tarihleri arasında Fransa’nın Başkenti Paris’te gerçekleşen BİMÇDS 21. toplantısı sonucunda taraf olan 195 ülkenin tamamının üzerinde anlaştığı bir metin otaya çıktı. Daha önceki kısaca COP (conference of parties, taraflar konferansı) olarak adlandırılan görüşmelerde, COP20 Lima, COP19 Varşova, COP18 Doha, COP17 Duban, COP16 Kankun ve en büyük hayal kırıklığı COP15 Kopenhag’da taraflar, hukuki bağlayıcılığı olan ve belirli kirlilik (karbon salımı) azaltım hedeflerinin yer aldığı ortak bir metin çıkarılamamıştı, çünkü anlaşma sağlanamamıştı. Paris Anlaşması 195 ülkenin ortak bir metinde anlaşması sebebi ile politik bir başarıdır. Ev sahibi Fransa’nın iki hafta boyunca yürüttüğü hassas dış politikanın başarılı bir ürünüdür.  

KARBONA NASIL FİYAT KOYSAK?

Anlaşma oluşuncaya değin COP21 boyunca neler oldu? 11 Günlük zirvenin yaklaşık 105 sayfalık tüm toplantı kayıtlarına bakınca ağırlıklı olarak finans toplantıları yapıldığı gözlendi. Zirvenin üçüncü gününde Karbon Liderleri basın açıklamasında OECD (Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü) Başkanı Jose Angel Gurria bu Zirve’nin bir çevre zirvesi değil, bir finans zirvesi olduğunu işin başında ifade etmişti zaten. Zira öyle de oldu. Zirve boyunca finans toplantılarında görüşülen konuların geneli anlaşma metninde bir şekilde yer aldı. Bunların başında karbon salımının fiyatlandırılması, iklim değişikliği ile mücadele için sağlanan finansmanın yönetişim mekanizmasının kurulması ve ayrımlarının yapılması konuları gelmekteydi. Zira iklim değişikliği ile mücadele karbon piyasası bakımından büyük bir ekonomik potansiyel taşımakta, haliyle iş dünyasının da büyük ilgisine maruz durumda. Zirve boyunca ekonomistlerin en çok konuştuğu konu, “Karbona nasıl fiyat koysak?” oldu.
Anlaşma’nın en çarpıcı çıktısı total, yeryüzü sıcaklık artışını 1,5 C’de sabitleme hedefi. Bu hedef anlaşmanın 2. maddesi 1. kısım a bendinde ülkelerin karbon salımlarına bağlı olan sıcaklık artışının 2 C’nin üzerine çıkması gerektiği ve bu sebeple bu salımların total oranının 1.5 C’nin altında kalması gerektiğini bildirmekte. Fakat bunun için hukuksal bağlayıcılığı olan acil bir zorunlulukta getirmemekte. Yani tam da başında gereklilik ve öneri arasında bir analiz durumundadır. Bu aslında durumun vahametinin herkes tarafından iyice kavrandığı, fakat yapılabileceklerin ülkeler nezdinde sınırlı olduğunun açık bir itirafıdır. Buna rağmen 1.5 C hedefi iklim aktivisti Bill Mc.Kibben’ın da dediği gibi sivil toplumun Paris Anlaşması adı altında, sürekli liderlere hatırlatabileceği bir araçtır artık. Elimizde anlaşmayı imzalayıp antlaşma haline getiren hükümetlere karşı koca bir 1,5 C balyozu var artık.
Finans konusu dışında zirvede en hararetli tartışmaların yaşandığı konulardan biri de kayıp ve zararlar konusu. İklim değişikliği sebebi ile kayba ve zarara uğramış, acil ihtiyaç halinde ama finans desteğine ulaşmada sınırlı şansı olan ya da olmayan ülkelerin durumu en çok tartışılan konur arasında yer aldı. Neticede bu başlık anlaşmada genişce yer aldı fakat iklim adaleti çerçevesinde değerlendirildiği takdirde gelişmiş ülkelerin verdiği zararları karşılama mekanizmaları için aldıkları önemler yersiz ve eksik. Paris Anlaşması bu yönüyle iklim adaletini destekliyor denemez. Üstelik bunu niçin bir araç olan iklim finansmanı konusunun nasıl mobilize dileceği, karbonun fiyatlandırılması ya da vergilendirilmesinin bu mobilizasyonu sağlayıp sağlayamayacağı da anlaşmada kesin bir şekilde yer almayan konulardan birisi. Bu konuya ilişkin, Paris Anlaşması’nın 9. maddesine baktığımızda yine öneri ve gereklilik arasında ifadeler gözlenmektedir.
Ülke görüşmeleri sırasında, görüşmelerin tıkanmasına sebep olan insan hakları, mültecilerin durumları ve toplumsal cinsiyet konularından, insan hakları ve toplumsal cinsiyet vurgularının anlaşma maddelerinde netlik içinde yer alamasa da en azından önsözünde yer alması ise sevindirici. İnsan hakları ve mülteciler konusu tartışılırken Türkiye heyeti hatırı sayılır pozitif bir politika izledi, bunu da vurgulamak gerekir. Görüşmeleri ise özellikle kadın hakları konusunda Suudi Arabistan tıkadı. Gerekçeleri ise kadın hakkı olarak sunulan birçok kavramın kendi kültürlerine ters olmasıydı. Bunların birçoğunun neredeyse temel haklar olduğunu söyleyelim de varın Sudi Arabistan’daki kadın hakkı mevzusunu siz düşünün…
Anlaşmanın kararlar kısmının yoğun oluşu, anlaşma maddelerinin gereklilik bildirip zorunluluk yerine, genellikle öneri sunması da bir son dakika hamlesi gibi gözükmekte. Görüşmelerde arasan bulamazsın, ABD yetkilileri kulislerde baya bir mesai harcadılar bunun için. Hatta Başkan Obama’nın tek tek telefon edip ülke liderlerine “Yaw imzalayın şunu artık” dediği dedikodusu bile duyuldu zirve sonunda.

TÜRKİYE’Yİ ES GEÇMİYOR

Bu durumda önümüzdeki yıl 7 – 18 Kasım arasında Fas’ta düzenlenecek COP22 Zirvesinde öneride bırakılan konuların hararetle tartışılacağını öngörmek yanlış olmayacaktır. COP21’de iklim değişikliği ile mücadele adına birçok Dünya ülkesinin irade beyan ettiği bir tarihi Paris anlaşması çıktı fakat nihayete erdirilmedi. Özellikle Türkiye için yarım kalmış bir gönül hikâyesine dönüştü adeta. Türkiye’nin Paris macerası başka bir yazının konusu, o sebeple bu konuyu ayrıca yazacağım.
Bol kısaltımlarla dolu, çok birimli, çok tarihli, çok ülkeli, çok bürokratlı iklim politikası konusunu yazmak zor, okuyup anlamlandırmak daha zor, fakat ülke savaşta da olsa, ülke gündeminde iç-dış güvenlik politikası çılgınlığından başka bir şeye yer olmasa da, iklim değişikliği tehdidi hep orda ve hiçbir yere gittiği yok. Kim inkâr ederse etsin Galileo Galilei’nin de bildirdiği üzere Dünya yuvarlak ve dönüyor. İklim değişikliği de Türkiye gündeminde yer almasa da, Türkiye’yi es geçmiyor. Bu sebepten mütevellit bunları yazmak, okumak gerek.
Umutla…

Not: Susmak ve konuşmak demişken; #EvrenselSusmayacak ve #imcTvSusturulamaz

ÖNCEKİ HABER

Biz zilli kurdumuzu çok özledik

SONRAKİ HABER

Şiirsel manzara

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...