24 Şubat 2016 10:47

Kamu istihdamı ile ilgili olarak hükümetin iddiaları neler? Yalanlar ve gerçekler!

24 Ocak 1980 kararlarıyla hedeflenenler son 13 yıl içinde büyük ölçüde hayata geçirildi. Hatta o zaman hayal bile edilemeyecek düzeyde özelleştirme, kamu hizmetlerinin piyasaya açılması, esnek ve güvencesiz çalışmanın yaygınlaşması gibi hedeflere ulaşıldı. Ek olarak, işçi ve emekçilerin en temel hakları, birer birer ellerinden alındı.

Paylaş

24 Ocak 1980 kararlarından bugüne adım adım hayata geçirilen kamunun yeniden yapılandırılması uygulamalarının ana hedefi, kamu hizmetleri alanının sermayenin dönemsel ihtiyaçları doğrultusunda yeniden biçimlendirilmesi oldu.

24 Ocak 1980 kararları ile 13 yıldır iktidarda olan AKP’nin “2023 vizyonu” arasında söylem ve hedefler açısından önemli benzerlikler bulunuyor. 24 Ocak kararlarının uygulanmasına, hem ülke içindeki ekonomik ve siyasi kriz, hem de dış dünyada (özellikle ABD ve İngiltere’de) uygulanan politikalar belirleyici oldu. Dönemin temel söylemi, “Rekabete açık bir ekonomik yapı, her alanda etkinlik ve verimlilik artışı, borçlanmaya ve ithalata dayalı bir ekonomi, sermaye teşvikleri ve dış ticaretin artırılması üzerinden kalkınmanın sağlanması” şeklindeydi.

AKP’nin 13 yıllık iktidar pratiğini dikkatli bir şekilde takip eden herkes, hükümetin sağlıkta dönüşüm uygulamalarından eğitimde uygulanan 4+4+4 dayatmasına, Ulusal İstihdam Stratejisinden kamu personel rejiminde yapılmak istenen değişikliklere kadar çeşitli alanlarda hazırlanan temel metinler ve söylemlerde benzer ifadelerin yer aldığını görebilir.

24 Ocak kararlarıyla hedeflenenlerin büyük bölümü, aslında son 13 yıl içinde büyük ölçüde hayata geçirildi. Hatta o zaman hayal bile edilemeyecek düzeyde dış borçlanma, özelleştirmeler, kamu hizmetlerinin piyasaya açılması, esnek ve güvencesiz çalışmanın yaygınlaşması gibi hedeflere ulaşıldı. Bütün bunlara ek olarak, işçi ve emekçilerin en temel hakları, yasal düzenlemeler ve fiili uygulamalarla birer birer ellerinden alındı.

Özelleştirmeler, kamu hizmetlerinin piyasalaştırılması, çalışma yasalarının üretim sürecinde yaşanan esnekleşmeye uygun şekilde yeniden düzenlenmesi gibi adımların büyük bölümü bu 13 yıl içinde atıldı. Kamuya ait işletmelerin, özel sektör eliyle daha iyi çalışacağı ve kar edeceği iddia edilerek kamu hizmetlerinin ticarileştirilmesi ve özelleştirilmesi süreci hızlandırıldı. En temel gerçekler bile çarpıtılarak yürütülen yalan propaganda eşliğinde kamu emekçileri hedef haline getirildi. İşte birkaç örnek: 

YALAN: Türkiye’de memur sayısı fazla!

GERÇEK: Türkiye’de memur sayısının fazla ol   duğu tezi 1990’lı yıllardan bu yana dillendirilen en yaygın yalanlardan birisidir. 78 milyon nüfusu olan Türkiye’de 26 milyon işgücü bulunmaktadır. OECD ülkelerinde çalışan her 100 kişiden ortalama 21’i kamu personeli iken Türkiye’de bu oran yüzde 12,9’dur, yani OECD ortalamasının çok altında kalmaktadır.

Hükümet temsilcilerinin her fırsatta söylediği “memur sayısı fazla” söyleminin koca bir yalan olduğunu, OECD’nin 2015 yılında yayınladığı ‘Bir Bakışta Devlet’ raporunda yer alan verilere bakarak görmek mümkündür.

YALAN: Kamu hizmetlerine en çok pay ayıran iktidarız!

GERÇEK: AKP Hükümetinin en sık başvurduğu yalanlardan biri de, eğitim ve sağlık başta olmak üzere, kamu hizmetlerine en çok payın kendileri döneminde ayrıldığına ilişkindir. Türkiye’de 1986 yılında başlatılan özelleştirmelerin yüzde 90’ı geçtiğimiz 13 yıl içinde AKP iktidarı döneminde gerçekleşmiş, kamu hizmetlerine ayrılan pay yıllar içinde belirgin bir şekilde azaltılarak halka yönelik hizmetlerin adım adım ticarileştirilmesi ve özelleştirilmesi süreci geçtiğimiz yıllar içinde hızlanmıştır.

2001 krizi sürecindeki koalisyon hükümeti döneminde merkezi bütçenin yüzde 42,3’ü kamu hizmetlerine ayrılırken, aradan geçen sürede ekonomide yaşanan büyüme rakamları ve milli gelirdeki rakamsal artışa rağmen kamu hizmetlerinin merkezi bütçe içindeki payı istikrarlı bir şekilde azalmaya başlamış ve 2015 itibariyle yüzde 25’e kadar gerilemiştir. Benzer bir durumu kamu personel giderlerinde de gözlemlemek mümkündür. AKP hükümetleri döneminde Türkiye’de memur sayısı artmasına karşın, personel giderleri sürekli olarak azalmış, kamuda esnek ve güvencesiz istihdam uygulamaları, özellikle taşeron istihdamı yaygın bir şekilde hayata geçirilmiştir.

YALAN: Personel sistemi değişikliğinde hak kaybı olmayacak!

GERÇEK: Hükümetin kitleler üzerinde etkili olan yalanlarından bir diğeri de muhtemel değişiklikler ile ilgili olarak herhangi bir hak kaybı olmayacağı yönündedir. Bugüne kadar hak kaybı olmayacak denilen bütün düzenlemelerde ciddi hak kayıpları yaşanmıştır. Son olarak sağlık ve sosyal güvenlik alanında çıkarılan SSGSS yasası ile emeklilik bağlama oranlarında yapılan değişiklikler sonucunda işçi ve memurların emeklilik maaşları oransal olarak düşürülmüş, 2008 öncesinde işe girenlerin emeklilik yaşına takılması nedeniyle kamuoyunda “Emeklilikte yaşa takılanlar” olarak bilinen geniş bir kesim ortaya çıkmıştır. Kamu personel sisteminde yapılacak bir değişikliğin mevcut çalışanları etkilememesi mümkün değildir. Benzer bir söylem “kıdem tazminatı fonu” tartışmalarında da kullanılmakta, ancak yapılmak istenen değişiklikle kıdem tazminatının en az yarı yarıya azaltılmak istendiği bilinmektedir.

YALAN: Türkiye’de memurların çoğu çalışmıyor, iş güvencesine güvenerek yan gelip yatıyor!

GERÇEK: Hükümet temsilcileri ve onların destekçisi olan medyanın en çok dillendirdiği bir diğer yalan memurların çalışmadığı, yan gelip yattığı şeklindedir. Hatta 657 değişiklikleri her gündeme geldiğinde bazı gazetelerde “Devlete kapağı attık, yan gelip yattık devri bitiyor” gibi ifadeler kullanılarak kamuoyu yönlendirilmeye çalışılmıştır. 

Türkiye’de devlet memurlarının oransal dağılımına bakıldığında “yan gelip yatmak” ifadesinin ne kadar içi boş olduğunu görmek kolaylaşmaktadır. Kamuda istihdam edilen 2 milyon 800 bin devlet memurunun yüzde 52’si eğitimde (MEB + Yükseköğretim), yüzde 19’u sağlık alanındadır. Toplam devlet memurlarının yüzde 71’ini ülkenin dört bir yanında görev yapan eğitim ve sağlık emekçileri oluşturmaktadır. Emniyet personelinin payı yüzde 11, Adalet’in yüzde 6, Diyanet’in yüzde 5, Maliye’nin yüzde 4,5 civarındadır.

ÖNCEKİ HABER

Cerattepe'de direniş geri adım attırdı

SONRAKİ HABER

Dikensiz gül bahçesinde değiller

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...