24 Şubat 2016 10:39

Şişenin boynundaki mücadele

Paylaş

İhsan ÇARALAN

Emek mücadelesinin çeşitli mücadele alanlarını olağan zamanda, bir şişenin içinde birbirine değmeyen sütunlar gibi düşünebiliriz. Önce iki büyük sütun vardır: İşçilerin ve kamu emekçilerinin kendi talepleri için patronlarına karşı verdiği mücadele ayrı ayrı sütunlar olarak görünür. Biraz yakından bakınca bu sütunların içinde daha küçük sütunlar yükseldiği görülür: Ücret ve maaşların yükseltilmesi mücadelesi, çalışma koşullarını iyileştirme mücadelesi, esnek çalışmaya karşı mücadele, özel istihdam büroları ve kiralık işçiliğin yasalaştırılmasına karşı mücadele, taşeron çalışmanın yasaklanması mücadelesi, kıdem tazminatını savunma mücadelesi, kamu emekçilerinin iş güvencesini koruma mücadelesi, işçi sağlığı ve iş güvenliği mücadelesi, TİS ve sendikal özgürlüklerin geliştirilmesi için mücadele, sınırsız grev hakkı özgürlüğü mücadelesi ayrı ayrı mücadeleler olarak görünür. Ama şişenin boynuna doğru ilerledikçe bu sütunlar birbirine yakınlaşır ve “boğazın” belirli bir yerinden itibaren sütunlar birbirinin içine geçerek adeta tekleşir!

GÜVENCELİ ÇALIŞMA HAKKI İÇİN MÜCADELE

Bugün işçi sınıfı ve kamu emekçilerinin emek mücadelesi;

1) Hükümet, kamu emekçilerinin 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu ile tanınan iş güvencesini kaldırmak için girişimlerini hızlandırmıştır. Geçen hafta Erdoğan-Davutoğlu yönetiminin yayımlayarak yürürlüğe soktuğu “genelge” ile, “terörle mücadele” bahanesine dayanarak, “teröre destek veren” (Siz bunu Hükümetin politikalarına destek vermeyen olarak anlayın) kamu emekçilerinin (memur ve işçilerin) işlerine son verilmesi için düğmeye basılmıştır. Bu genelgeyle Hükümet fiilen, Devlet Memurları Kanunu ve iş kanununun emekçilere tanıdığı iş güvencesini ortadan kaldırmıştır! Dolayısıyla Hükümet, kamu emekçilerinin bu en önemli haklarını gasbetmekteki kararlılığını bu genelgeyle ilan etmiştir.

Öte yandan Hükümet, işçilerin iş güvencesinin (güvenceli çalışmasının) en önemli dayanağı olan “kıdem tazminatı”nı kaldırmak için yaptığı hazırlıklarda da son aşamaya gelindiğini ve önümüzdeki günlerde bu tasarının Meclise getirileceğini açıklamıştır.

Başka bir söyleyişle “güvenceli çalışma” hem 3 milyon kamu emekçisi hem de 11 milyon kamu-özel sektör işçisi için acil bir talep olarak emek mücadelesi gündeminin en başına oturmuştur.

GÜVENCELİ ÇALIŞMA MÜCADELESİ ESNEK ÇALIŞMAYA KARŞI MÜCADELEYLE BİRLEŞTİ

2) Özel İstihdam Büroları ve “kiralık işçilik”le ilgili tasarı Hükümet tarafından TBMM’ye sunulmuştur. İlk bakışta bu düzenleme kamu emekçilerini ilgilendirmiyor gibi görünse de tıpkı “taşeron çalışması” gibi bu da kamu emekçilerini hedef almaktadır. Bu yüzden de bir yandan esnek çalışmaya karşı mücadele öte yandan her sektörden işçilerin ve kamu emekçilerinin “kurallı çalışma” haklarını tehdit etmektedir.

3) Taşeron çalışmanın yasaklanması talebi hem işçilerin hem de kamu emekçilerini talebidir ve Hükümetin 2016 Eylem Programı’nda taşeron çalışmanın yasaklanması bir yana yaygılaştırılıp yasal dayanağının güçlendirilmesinin amaçlandığı düzenlemeler yapılacağı yazılmıştır.(*)

EMEK CEPHESİNİN ÖRGÜTLENMESİ İÇİN MÜCADELE

Bu tablo kimlerin kimlerle birlikte kime karşı, nasıl bir mücadele içinde olması gerektiğinin göstermektedir.

“Şişenin boğazı”na gelen talepler hem işçilerin hem de kamu emekçilerinin tümünün taleplerdir.

Bundan çıkan sonuçları şöyle sıralayabiliriz:

1) Birbiriyle iç içe geçmiş talepler: Emek cephesinin başlıca taleplerini oluşturduğu tablo göstermektedir ki, ister iş güvencesini savunmaktan çıkın, ister taşeronun yasaklanmasından, ister kiralık işçilik ya da esnek çalışmadan hep diğer başlıca talepleri de mücadelenin gündemine almak zorundasınız. Bugün kamu emekçileri için elbette 657 sayılı yasadaki iş güvencesini savunmak öne çıkmıştır. Ama şu da bir gerçek ki bir yandan taşeron çalışması sürdükçe, kiralık işçi sistemi var oldukça, performans vb. gibi esnek çalışma uygulamaları yayıldıkça iş güvencesini, güvenceli çalışmayı sürdürmek olanaklı olmayacaktır. Nitekim bugün 657’de iş güvencesinin kaldırılmasına cesaret ediliyorsa, bunda taşeron çalışmanın ve esnek çalışma uygulamalarının püskürtülememesinin doğrudan rolü vardır.   

2) İşçiler ve kamu emekçilerinin mücadelesinin ortaklaşması: Şişenin boğazına gelen talepler sadece kamu emekçilerinin değil aynı zamanda işçilerin de talepleri olduğu için, işçiler ve kamu emekçilerinin birleşik bir mücadele yürütmesi için son derece uygun koşullar oluşmuştur. Üstelik bu talepler şu ya da bu patrondan değil tüm emek cephesinin doğrudan hükümetten, parlamentodan talepleridir. Demek ki bu mücadelenin başarılı olması için işçiler ve kamu emekçileri ortak bir mücadele yürütmek zorundadırlar.

3) Üretim ve hizmet birimlerinde örgütlenen bir mücadele: Talepler tüm işçileri, tüm kamu emekçilerini ilgilendirdiği için mücadele, bütün sektörlerde işyerlerinde üretim ve hizmet birimlerinden başlayan, dolayısıyla da kamu emekçilerinin, işçilerin ana kitlesinin katılacağı bir mücadele olarak örgütlenmek ihtiyacındadır. Bu yüzden de üretim ve hizmet birimlerinde ciddi bir aydınlatma ve mücadelenin örgütlenmesi, başarının ön koşulu olarak ortaya çıkmıştır.

Sendikalı-sendikasız ayrımı yapmadan, şu sendikalı bu sendikalı, şu partili bu partili demeden, geçen yaz metal işçilerinin öğrettiği gibi, taleplerin etrafında örgütlenmek, bu mücadelenin kritik ölçütüdür. “Hükümet yanlıları”, “uzlaşmacılar”, “sınıfına ihanet edenler”, “işbirlikçiler”, “emek düşmanları”, “mücadele kaçkınları” mücadele içinde ortaya çıkacaktır. Bunları önceden saptayarak kategoriler oluşturmak, en başta ve sadece bu çevrelerin işine yarar.

4) Sendikaların tutumu ve Emek Platformu için mücadele: Kamu emekçileri için 657’deki iş güvencesi, işçiler için “kıdem tazminatı”nın tasfiyesi başta olmak üzere yukarıdaki başlıca talepler için hiç bir sendikacı, “Beni ilgilendirmez” diyemez. Bugüne kadar kamuoyuna verdikleri sözler buna engeldir. Nitekim hükümet sendikası olarak Memur-Sen bile; “657’deki iş güvencesini kırmızı çizgisi” olarak ilan etmektedir. Ya da Türk-İş, “Kıdem tazminatına dokunmak genel grev nedenidir” demeye devam etmektedir. Bu da elbette, mücadeleyi örgütlemek için öne çıkacak ileri işçiler ve kamu emekçileri ile mücadeleci sendikacılar için çok önemli bir dayanaktır.

657’deki iş güvencesini öne çıkararak bir araya gelecek kamu emekçileri sendikaları ve elbette ki ileri kamu emekçileri, kendileri ve diğer konfederasyonları da birleştirerek bir “Emek Platformu” oluşturmak yükümlülüğü ile de karşı karşıyadır. Çünkü yukarıda ifade edildiği gibi işçilerin talepleri ile kamu emekçilerinin talepleri “şişenin boğazına” gelip iç içe geçmiş bulunmaktadır ve bu da ortak mücadeleyi zorunlu kılmaktadır. Tıpkı 2000’li yılların başında işçi-emekçi haklarına yönelik “topyekün saldırı” ve “özelleştirme” karşısında oluşturulan Emek Platformu gibi. Ama o mücadeleden alınan derslerle de birlikte. Kısacası bu durum, kendisine işçi ya da kamu emekçisi sendikası diyen tüm konfederasyonlar ve bağlı sendikaları bu başlıca talepler etrafında birleşip hükümetin ve sermaye güçlerinin karşısına emek cephesi olarak çıkmayı zorunlu kılmaktadır.

Bunun mümkün olup olmadığı, ne kadar mümkün olacağı  tartışması boş bir tartışmadır. Burada talepler tüm emek güçlerine böyle bir ortak mücadeleyi ve birliği emretmektedir. Eğer sendikalar ve konfederasyonların çoğu çeşitli bahanelerle bunun dışında kalırsa, bu mücadele ileri işçilere ve emekçilere, mücadeleci sendikacılara ve sendikalara, “bütün sınıf adına”, “tüm emek cephesi adına konuşma” hakkı tanıyacak; sendikal hareketi yenileyecek güçleri ortaya çıkaracak, gerçek bir emek cephesinin oluşmasının da yolunu açacaktır.

Elbette burada hareketin ilerlemesinin ve “tepede” oluşması düşünülen Emek Platformu’nun üst kurulunun mücadeleyi temsil etmesinin de; işletmelerden başlayan, işyeri temsilcilerinin ve “işyeri komiteleri”nin tabandan yükselen, yerel sendika şubelerini ve sendika merkezlerini baskılayan bir mücadelenin ihtiyacına göre her kademede (işyeri, havza, il çapında) oluşmuş platformların girişimleriyle olanaklı olduğunu emekçilerin ileri kesimleri ve mücadeleci sendikacılar bilmektedir. Bugün bu tüm emek cephesini ilgilendiren başlıca taleplerin kazandığı aciliyet (şişenin boğazına gelmiş olması) ve tüm sınıfın ve kamu emekçilerinin talepleri olarak az çok bilince çıkmış olması bu girişimleri başarmayı, düne göre çok daha olanaklı hale getirmiştir.

(*) Bu tabloya, işçilerin yaygın bir biçimde mücadele etmeye başladığı “ek zam” talebini de ekleyebiliriz. Ancak, kamu emekçileri cephesinden somut bir girişim yoktur. Ancak nesnel gerçek “ek zam” talebinin de hem tüm işçilerin hem de tüm kamu emekçilerinin talebi olduğu ortadadır. Önümüzdeki günlerde bu talebin kamu emekçileri için de sıcak gündem konusu olması sürpriz olmaz.

ÖNCEKİ HABER

Erdoğan'dan Meclis'e HDP talimatı: Dokunulmazlıklarını kaldırın

SONRAKİ HABER

Kamuda dönüşüm: Reform mu kamunun tasfiyesi mi?

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa