20 Şubat 2016 11:37

‘Barış mücadelesine sendikalar öncülük etmeli’

Paylaş

Cumhur Daş

Uzun süre Petrol-İş Batman Şube Başkanlığı görevini yürüten Mustafa Mesut Tekik şimdi Petrol-İş Genel Eğitim ve Örgütlenme Sekreteri olarak görev yapıyor. Tekik, işçi eğitim toplantılarında yaşanan süreci de ele aldıklarını belirterek, “İstanbul’dan Batman’a işçiler barış istiyor. Ama bu mücadeleye emek örgütleri öncülük etmeli” diyor. Tekik, yaşanan sürece ilişkin sorularımızı yanıtladı.

Yaşanan savaş ortamını nasıl değerlendiriyorsunuz? Emekçiler nasıl etkileniyor?

Bildiğimiz bazı klişeler var onları tekrar etmek isterim. Kapitalizm, emperyalizm dünyanın başına bela olmuş iki gerçekliğimiz. Kapitalizm kendisi kriz yaratır ve krizden çıkmanın yolları olarak da vahşeti savaşı, yıkımı dayatır. Bunun bedelini de başta emekçilere ödetir. Küresel kapitalist güçlerin Ortadoğu’da bitmez tükenmez iştahı, vahşeti, zulmü günümüzde de sürüyor. Bu söz konusu güçler, Kürt illerinde, Irak’ta, Suriye’de olduğu gibi kendisine koltuk değneği güçler de bulunduruyor.Tabi bölgesel hegemonya kurmak isteyen güçler de var. Ben açıkçası Türk-Kürt kardeşliğine, Türkiye’deki halkların tümünün barış içerisinde yaşayabileceği ne inanan biri olarak son günlerde umutsuz bir buhranı yaşıyorum.

Sizi umutsuzluğa iten şey nedir?

Özellikle Türkiye’de 7 Haziran seçimlerinden sonra yaşananlara akıl sır ermiyor. İnsan bu kadar vahşileşebilir mi? Bu kadar zalim olabilir mi? Yani, benim gerçekten aklım almıyor. Kürt hareketinin biliyorsunuz Türkiyelileşme gibi bir hedefi vardı. Özellikle silahların devreden çıkması Türkiye’de demokratik siyasetin önünü açan bir hedefi vardı. Aynı zamanda Türkiye’yi yöneten AKP’nin, mutlak hedefler ve amaçları var. Dolayısıyla her siyasi gücün, partinin, yapının kendince coğrafyaya dair bazı amaç ve hedefleri oluyor. Bunlar doğal ama insanların katline yol açabilecek bir düzeyde yapılması kabul edilemez. Beni umutsuz kılan şey de bu. Bölgede bir yıl önceki umut ve bir arada yaşama özlemi bugün dibe vurmuş durumda. Açıkçası, hem ruhsal hem politik anlamda bir kopuş başlamış gibi. AKP’nin Türkiye’yi, 80 milyon insanı kendi bazı politik hedeflerini kurban etme durumundan acilen vazgeçmesi gerekir.

Petrol-İş Batman Şubesinde uzun yıllar görev yaptınız. Bölgedeki emekçilerle yakın diyaloğunuz var. Şimdi batıda da işçilerle bir araya geliyorsunuz? Neler söyleniyor?

Ben batıda da yüzlerce emekçi ile sohbet ettim. Kesinlikle emekçilerin bu iç çatışmanın ölümlerin koşulsuz durması gerektiğini Türk, Kürt hiç kimsenin ölmemesi gerektiğine dair ciddi talepleri ve söylemleri var. Hem Bölgede görüştüğümüz emekçiler, hem İstanbul’da, diğer illerde görüştüğümüz emekçiler işin ekonomik boyutunu bir kenara itip, ortak gelecek kaygısı taşıyan söylemler dile getiriyor. Ama şunu özellikle vurgulamak gerekiyor. Türkiye’de henüz geniş emekçi kitlelerde barışçıl taleplerini meydanlarda dile getirebilecek, hükümete baskı yapılabilecek bir öncülük yok. Bunu oluşturmak bir araya gelmek gerekiyor. Türkiye’de ben bizleri kastederek bunu söylüyorum; sendikaları ve emek örgütlerini…

Emek örgütlerinin bu durumda rolü ne olmalı, nasıl bir tutum takınmalı?

Türk-İş’in, DİSK’in hatta Hak-İş’in, Memur-Sen’in öncelikle Türkiye’de barış için acilen diyalog taleplerini içeren bir tutum içerisine girmesi gerekiyor. Yani bu emek örgütlerinin kendilerini hükümete ne de başka örgütlere angaje etmesine gerek yok. Tamamen kendi üyelerinin halkın en insani en vicdani talepleri olan barışı değerlendirmeleri gerekiyor. Yani emekçiler emek örgütleri ‘kendi ülkemizde biz barış istiyoruz silahların koşulsuz derhal susmasını ölümlerin durmasını ve tarafların birbirleriyle acilen diyalog geçmesini istiyoruz’ demelidir. Ortada bir sorun varsa bunun müzakere ile diyalogla çözülmesi gerektiğini dilendirmemiz gerekiyor. Bu noktada emek örgütleri olarak özeleştiride bulmamız gerekiyor. Türk-Kürt barışına inanan emek örgütleri ve çevreleri derhal savaşa, zulme dur demeli. Alanlara çıkıp barış ve çözüm demekten başka seçeneğimiz yok. Her yerden emekçiler yaşananları sosyal, siyasal ve ekonomik yıkımın kendi çocukları üzerinde de bir travmaya yol açtığını, barıştan umudunu kesen bir kuşağın yetişmekte olduğunu ve bundan kaygı duyduklarını belirtiyor. Batman’dan, Trakya’ya kadar emekçiler bana bunları ifade ediyor. Marmara’da bir emekçi kadın 80 kişinin içinden çıkıp ‘bölgede kan gövdeyi götürüyor; emek örgütleri, sendikalar savaş mı istiyor’ diye sordu.

Önemli bir sendikanın da yönetiminde yer alıyorsunuz. Türk-İş’le de diyalog halindesiniz. Sendika yönetimlerinde yaşananlar nasıl ele alınıyor?

Açıkçası kendi içimizde de Türk-İş nezdinde de bu konuda düşüncelerimizi ifade ettik. Ancak henüz örgütlü tavra ve tutuma dönüşmedi. Ama önümüzdeki günlerde geniş katılımlı yapacağımız toplantılarda neler yapacağımızı konuşacağız. Cizre’nin Sur’un, Silopi’nin Nusaybin’in yandığı bir ortamda bu ateşin tüm ülkeye sirayet edebileceği görülmeli. Altını tekrar çiziyorum; bu bizlerin öncülüğünde bir tavır bir tutumla gelişecektir.

ÖNCEKİ HABER

Antep işçi sınıfının en yeni üyeleri: Mülteci işçiler

SONRAKİ HABER

Emekçilerin ve halkların barışa, barışın emekçilerin gücüne ihtiyacı var

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa