20 Şubat 2016 11:35

Antep işçi sınıfının en yeni üyeleri: Mülteci işçiler

Paylaş

Fatma KESKİNTİMUR
İnanç YILDIZ

Dört yıldır sayıları 500 bini bulan Antep’teki Suriyelilerin çalışma koşulları, düşük ücretler ve en çok da “yereldeki işçilerin işsiz kalmasına yol açıyormuş” algısı kimi zaman linçlere varan sorunlar da yaratmıştı. Konuştuklarımızın büyük çoğunluğu bir an önce geri dönmeyi düşünse de, devam eden savaş koşullarında, bu pek mümkün görünmüyor. Mülteciler açısından Avrupa’nın kapılarının da kapanması sonucu Türkiye’nin, kimi pazarlıklar neticesinde yenisini de ekleyerek, bu yükün altında olmaya devem edeceği görülüyor. Bu pazarlıklar ve sonuçları mültecilerin yaşam koşullarına ne kadar yansır bilinmez ama şimdiki tablo, en temel haklardan bile mahrum biçimde yaşamaya çalışan yüz binlerce Suriyelinin de artık buradaki emek mücadelesinin bir parçası olduğu gerçeği.

ÜNALDI’DA SİGORTA HAYAL GİBİ!

Suriyeli işçilerin en yoğun çalıştıkları yer olan Ünaldı Sanayi Sitesi’nde çalışan atölye işçisi Suriyelilerle konuştuk. İlk olarak hükümetin “Suriyeli çalıştırma iznine” dönük düzenlemelerini sorduk. Aldığımız yanıtlardan anlaşılıyor ki henüz kimsenin haberi bile yok! Haberi olanlar ve Antepli işçilerden aldığımız yanıt ise sorunun sadece bir yasa çıkarmakla çözülemeyecek kadar büyük olduğunu gösteriyor: “Ünaldı’da, hatta Antep genelindeki atölyelerde kim sigortalı çalışıyor ki?”

Suriyeli işçiler, en çok “çok ucuza” çalıştırıldıklarından şikayetçi; patronlara bu durumu sorduklarında da aldıkları cevabı şu sözlerle aktarıyorlar: “Niye bu para? Çünkü Suriyelisin.”

23 yaşında, ailesi Kilis’te, baba çalışmıyor, iki kardeş Ünaldı’da… Mobilya atölyesinde çalıştığını söyleyen genç işçi, 8-23 yani 15 saat çalışıyor. Yasayı soruyoruz,  “Valla ben duymadım, yaparsa iyi olur… Ustalar bize haksızlık yapıyor, haftalık az veriyorlar. ‘Para yok, ister çalış ister çalışma’ diyorlar.”

Yasayı soruyoruz, “Sizce çözüm olur mu” diye. Şu an yaşadıkları zorluğu örnek gösterip çok da güvenmediğini söylüyor bir işçi. Kimlik başvurusuna bile 4 ay gün verildiğini anlatıyor “Çok zor yapıyorlar, her şeyi düzgün yapsak bile zorluyorlar.”

Kazak atölyesinde çalışan bir başka işçiyle konuşuyoruz. 3 sene olmuş geleli ve gitmek istiyor; “Savaş biterse Allah’ın izniyle buradan giderim. Bu memleket zor, bizim memleketimiz güzel.” Ailesiyle gelmiş, iki kardeş çalışıyorlar. Hazırlanan yasa için “İnşallah” diyor ve devam ediyor: “Sigorta olsun, bize lazım sigorta. Şimdi kimlik var. Numarayı gösterip hastaneye gidebiliyoruz. Ama sigorta olsa iyi olur.” Yasadan haberi yok. “Olursa iyi olur” diyor.

‘SİZ SURİYELİSİNİZ’

Muhammed, “Tek şunu söyleyeceğim” diyerek giriyor söze: “Hudutta 90 bin adam bekliyor. Tayyip Erdoğan ne yapıyor? Hep başkanlar, güzel oturuyor, yemek yiyorlar. Onlar da Suriyeli, yemek yok, bir şey yok. Bak burada bize iş soruyorsun, çalışıyoruz işte. İyi tabi ama orada 90 bin kişi oturuyor. Kapı kapalı… Yağmur yağıyor, soğuk… Kadınlar, çocuklar… Ne yapacak onlar?”

İki buçuk senedir burada olduğunu söyleyen bir diğer işçi, biraz da sınırdakileri de kastederek, “Tek isteğimiz gelip burada yaşayabilmek” diyor. Atölye işçisi o da… Lafa giren bir diğer işçi, yine de koşulları hatırlatıyor, “Çalışıyoruz da Türkler haftalık 400-450 alıyor, Suriyeliler 150-200…” Bu arada etrafımızı saran tüm işçilerden aynı sesler yükseliyor. Tercümanımız özetliyor: “Daha usta bile olsak, Suriyeliyiz diye yarı yarıya alıyoruz. ‘Bize niye böyle yapıyorsunuz’ deyince ‘Siz Suriyelisiniz, onlar bizim vatandaşımız’ diyorlar.”

Ahmet; “Biz de burada her şeyi ödüyoruz. Elektrik, su, kira hepsini ödüyoruz. İşyeri sahibine gidince ‘Siz Arapsınız’ diyor. Aynı işi yapıyoruz ama bize değer vermiyorlar. Düşünsünler, biz de insanız. Sınırdaki, arkadaşlarımız da getirilsin.”

‘NE YAPACAKLAR? SOKAKTA MI KALACAKLAR?

Geleli henüz 15 gün olan bir başka Suriyeli de sınırı hatırlatıyor hemen “Çoluk, çocuk sınırdalar… İzin verilmiyor, sınırda bekliyorlar günlerdir. Yakınlarımız var, konuşuyoruz. Sınırdan geçen arkadaşlarımıza ateş açıyorlar” diye isyan ediyor. Sonra geldiği günden beri yaşadığı zorluğu anlatıyor, o günden beri dolaştığını ama Suriyeli olduğu için ev vermediklerini söylüyor. Bir arkadaşı da ekliyor, “200-300 liralık evler, Araplar geldi diye 500-600 oldu. Millet ne yapacak sokakta mı kalacak?”

Hemen arkamızda terk edilmiş gibi duran binaya davet ediyorlar bizi. Artık kullanılmayan bir atölye binası, girişten itibaren sağlıksız koşullar gözümüze takılıyor. Üst katta bir oda, yerde yan yana sığabildikleri kadar serilmiş yataklar. “Bekarlar burada kalıyor” diyorlar. Burası gibi çok yer olduğunu anlıyoruz, sanayi sitesinde. Tüm bu koşullara rağmen, sınırda bekleyen arkadaşlarına getiriyorlar sözü, hep bir ağızdan “Kadınlar, çocuklar rezil oldular. Bir an önce bırakılsınlar” diyorlar. Öyle ya, söz konu savaş olunca, sadece ‘yaşayabilmek’ başka her şeyin önüne geçiyor!

ÖNCEKİ HABER

‘Üyelerimiz silahların hedefi halinde’

SONRAKİ HABER

‘Barış mücadelesine sendikalar öncülük etmeli’

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...