13 Şubat 2016 04:52

İşçiler savaşa neden karşı?

Bir süredir sanayi havzalarında, fabrikalarda işçileri savaşa karşı barış için mücadeleye çağıran Emek Partisi, hazırladığı broşürle 'işçiler ve savaş' ilişkisini anlattı. 'İşçiler savaşa neden karşıdır?' sorusunun yanıtlandığı broşürde, savaşın işçilerden götürdükleri detaylı bir şekilde anlatılıyor.

Paylaş

Uğur ZENGİN
İstanbul

Türkiye, son aylarda içeride ve dışarıda savaşın içine çekilirken, Emek Partisi (EMEP) hazırladığı broşürle “işçiler ve savaş” ilişkisini ele alırken “İşçiler savaşa neden karşıdır?” sorusunu yanıtladı. Bir süredir sanayi havzalarında ve fabrikada işçileri savaşa karşı barış mücadelesine çağıran EMEP, birçok işçi mahallesinde de savaşın işçilere neler getireceğine dair toplantılar ve paneller düzenliyor.
7 Haziran genel seçimi sonrasında ortaya çıkan tablodan hoşnutsuz olan AKP Hükümeti tarafından devrilen çözüm süreci masası, içeride Kürtlere karşı sokağa çıkma yasakları eşliğinde başlayan savaş, dışarıda ise Suriye ve Irak’ta, ABD ve Batılı müttefiklerinin hazırlandıkları savaşa katılmakta çok hevesli bir AKP Hükümeti... Çıkan savaşlar çatışmalar işçilerden ne götürüyor? Sadece insan ölümleri değil, savaş vergileri, yapılmış olan TİS’lerin bozulması, savaş yokken bile ‘milli güvenliği tehdit’ ettiği söylenen grevlerin ‘savaş hali’ durumunda yasaklamamasını beklemek, birbirini boğazlayan farklı ulustan işçiler, milli duyguların ve dini inançların istismar edilmesi...

HERKES BARIŞTAN YANA İSE NEDEN SAVAŞ ÇIKIYOR?

Broşürde savaşın işçilerden götürdüğü detaylıca açıklanırken, broşürde ele alınan ilk soru şu; “Savaşlar neden çıkıyor, savaş kararını kim alıyor? Bakarsanız, ilkel topluluklardan başlıca düşünce akımlarına kadar hiçbiri savaşı kutsamamıştır. Peki herkes savaşa karşı ve barıştan yanadır 21. yüzyılda bile savaşların hâlâ sürüp gitmesini nasıl açıklayabiliriz?” Yanıt ise şöyle veriliyor: “Savaş, ülkeleri yöneten egemen sınıfın çıkarlarını korumak için mücadelesinin bir aracı olarak, rakiplerini artık başka yollarla alt edemediklerinde, mücadelenin silahlarla yürütülen bir aşaması olarak devreye sokulur. Savaşın çıkarılmasının gerekçesi bize; ‘ülke çıkarı’, ‘milli çıkar’, ‘ülke güvenliği’, ‘düşmanların oyununu bozma’, ‘vatanı kurtarma’ olarak gösterilir. Savaşlar genelde ülkeyi ya da dünyayı yöneten güçler arasındaki çıkar çatışmasında tarafların kendi çıkarlarını silah kullanarak elde etmelerinin aracıdır.”

SAVAŞ KARARI ALAN VE FATURA ÖDEYEN

Peki savaş kararı alanlarla, cephede savaşanlar ve cephe gerisinde savaşın faturasını ödeyenler aynı kişiler midir? Broşürde dikkat çekilen bir başka nokta bu: “Banka sahipleri, holding sahipleri, büyük toprak sahipleri vardır ve onların çıkarları için, onlar tarafından halka seçtirilip Meclise gönderilen vekiller ve hükümetler savaş kararı almışlardır. Savaşta birbirini boğazlayanlar ise iki tarafın işçileri, emekçileri, halk çocukları.” Egemenlerin kendi çıkarları için “düşman” diye gösterdiği ülke ya da ülkelere savaş ilan etmek yeterli değil. Bu savaş ilanının halka nasıl benimsetileceği ise şu sözlerle ifade ediliyor: “Egemenler, ilan edilen savaşı ‘ulusun savaşı’, ölenlerin ‘şehit’ kalanların ‘gazi’ olacağı ‘kutsal’ bir savaş olarak benimsetir. Böylece egemen sınıf, bu savaştan hiçbir çıkarı olmayan yoksul halk çocuklarını cepheye sürerek, asker ailelerini, yakınlarını dolaysız biçimde kendi zaferi için çalışan, propaganda yapan, dua eden bir kitleye dönüştürür. Ama bu daha başlangıçtır; çünkü savaşın masraflarının da halkın sırtına yıkılması gerekir. Bunu da egemen sınıf elinde tuttuğu Meclis ve hükümetin yetkilerini kullanarak ve bunun yanı sıra böyle durumlar için hükümetlere olağanüstü yetkiler tanıyan ‘savaş hali yasasını’ kullanarak yapar. Savaş vergileri koyar, başlıca tüketim mallarının fiyatları yükseltilir, ücretler ve maaşlar ‘savaş var’ gerekçesiyle mümkün olduğunca aşağı çekilir, grevler, direnişler yasaklanır; işçilerin, emekçilerin hakları kısıtlanır, her tür hak ve özgürlük mücadelesi şiddet de kullanılarak ezilir!”

SAVAŞIN İŞÇİDEN GÖTÜRDÜKLERİ

“Halk tarafından ‘benimsenmiş’ bir savaş işçilerden ne götürüyor?”, “İşçilerin neden savaşa karşı olması gerekiyor?”, “Savaş politikalarına karşı neden en başta işçilerin mücadele etmesi gerekiyor?” Broşürde 4 temel başlıkta ele alınan sorunun yanıtı şöyle veriliyor:

1- Savaşın faturası en başta işçilere çıkar:
Savaşın faturası en dolaysız ve en açık biçimde işçilere çıkarılır. Çünkü savaşlarda yapılan ilk iş savaşta harcanacak paranın en kısa yoldan halkın cebinden alınmasıdır ki, burada en kestirme olan, işçilerin ücretlerinden çeşitli yollardan yapılan kesintilerin artırılmasıdır. Savaş nedeniyle doğrudan bir önlem olarak “savaş vergileri” öncelikle işçilerden alınır ve bir adım sonrasında ise işçilerin ücretlerinin düşürülmesi, çalışma saatlerinin artırılması vb, sömürünün artırılmasında sınır tanınmamasıdır. Yapılmış olan TİS’lerin bozulması, patronların elini kolunu bağlayan, az çok işçilerden yana düzenlemelerin ortadan kaldırılması, işçilerin elini kolunu bağlayacak yeni uygulamaların ve kuralların devreye sokulması birbirini izler.

2- Savaş işçilerin kazanılmış haklarını geçersiz kılar:
‘Savaş hali’ ortaya çıktığında sermaye hükümetlerinin ilk işi işçilerin daha önceki mücadelelerle kazandıkları, yasalara geçirdikleri haklarını (Ki bunlara kazanılmış haklar diyoruz) kaldırmak olur. Çünkü toplumu zapturapt altına almak için egemenlerin ilk aklına gelen, işçilerin grev yapmasını, patrona ya da hükümete karşı talepler ileri sürmesini ve bu talepleri elde etmek için mücadele etmesini, barış dönemlerinde kullandığı hakların kullanılmasını yasaklamaktır. Bunu nereden biliyoruz? Bunu bugüne kadarki bütün savaşlarda sermaye sahiplerinin uyguladığı politikalardan biliyoruz. Ki, bugüne kadar “savaş hali” ilan eden ama işçi haklarını yasaklamayan hiçbir hükümet yoktur! Nitekim ortada savaş yokken bile işçilerin grevlerini ‘milli güvenliği tehdit’ gerekçesiyle yasaklayan sermaye hükümetlerinin bir ‘savaş hali’ durumunda işçilerin haklarına saygı göstermesini ve işçilerin grev ve öteki haklarını yasaklamamasını beklemek ham hayaldir. Son yıllarda AKP hükümetinin, cam işçilerinin grevini ve Birleşik Metal üyesi işçilerin grevlerini ‘Milli güvenliği tehdit ettiği’ gerekçesiyle yasakladığını hatırlayalım.

3- Savaşlarda farklı ülkelerden işçiler kendi sermaye sınıfının adına birbirini boğazlamaya zorlanır:
Burada cepheye sürülenler içinde en yoğun olanı da genç işçilerdir. Dolayısıyla işçi sınıfı açısından baktığımızda, savaşan ülkelerin yöneticilerinin, genç işçileri cepheye sürerek, sermaye sınıfının çıkarları için birbirini boğazlamasını istediği apaçıktır. Bugün de her savaşta yapılan budur. Sınıfın genel olarak sömürüsünü artıran önlemler alınırken, sınıfın genç unsurları da cepheye sürülerek aynı sınıfın farklı ülkelerdeki fertlerini birbirine boğazlatır. Oysa bugün dünyanın her ülkesindeki işçiler, tek bir sınıfın, yani dünya işçi sınıfının bir bölüğünü oluşturur. Yani Türkiye işçi sınıfı ile Amerika, Fransa, Almanya, Çin, Japonya vd. işçi sınıfları aynı ‘tek sınıf’ın, dünya işçi sınıfının bölükleri olarak tam bir çıkar birliği içindedirler. Dolayısıyla Amerikan ya da Alman, Japon vd. işçi sınıfının kazancı, Türkiye işçi sınıfının da kazancı, kaybı ise hepsinin kaybıdır. Bu yüzdendir ki bütün dünyanın işçileri kardeştir, aralarında işçi kardeşliği bağı vardır. İşte her 1 Mayıs’ta kutladığımız bayram da işçi sınıfının uluslararası karakterinin, enternasyonal karakterinin ifadesidir.
Demek ki hiçbir ülkenin işçilerinin öteki ülkelerin işçileriyle savaşması için bir neden olmadığı gibi, tersine uluslararası sermayeye, onların devletlerine karşı birleşmeleri gerekir. Ama sermaye sınıfı, bu gerçeğin üstünü örterek onları birbirine karşı savaşa sokarak hem kendi çıkarlarını gerçekleştirir, hem de işçilerin uluslararası birliğini parçalayarak sermayenin uluslararası çıkarlarını, sermayenin dünya çapındaki egemenliğinin devamını kolaylaştırır.

4- Savaş sınıfı böler, bilincini karartır:
Savaşlarda sadece farklı ülkelerin işçileri birbirini boğazlamaya teşvik edilip aralarına düşmanlık sokulmaz, aynı zamanda aynı ülkenin işçileri arasına da nifak tohumları ekilir. İşçiler arasında etnik köken, din-mezhep farklılığı, siyasi görüş ayrılığı, ayrı bölgelerden ve kentlerden olma vs. gibi ne kadar farklılık varsa kışkırtılır ve bütün işçilerin sermayenin politikası etrafında birleşerek savaşı desteklemesi için çalışılır. Bu da çoğu zaman işçiler arasında milli duyguların ve dini inançların istismar edilmesi olarak yansır. Savaşın öne çıkardığı çelişkilerin karakterine göre de işçiler din-mezhep, milliyet, siyasi farklılıklara göre birbirinin karşısına geçerek ayrı baş çekmeye teşvik edilir. Böylece diğer uluslardan işçilere karşı cephelere sürülüp savaştırılan işçiler, kendi ülkelerinde de birbirlerine karşı ‘savaştırılmaya’ çalışılır.

HER ÜLKENİN İŞÇİLERİ KENDİ HÜKÜMETLERİNİN SAVAŞ POLİTİKASINA KARŞI ÇIKMALI

Broşürde ‘Savaş işçilere ölüm, yoksulluk, hak kaybı getirirken işçilerin buna karşı etkili bir ses çıkarması nasıl mümkündür?’ sorusuna verilen cevap ise şöyle: “Savaşan ve savaş politikası yürüten başka ülkelerin hükümetleri hakkında konuşmak, aleyhte propaganda yapmak, hatta protestolar yapmak nispeten kolaydır. Örneğin bugün Suriye’deki savaşla ilgili, ABD’ye, Rusya’ya, Esad rejimine karşı verip ve-riştirmek, onların savaş politikasını eleştirmek, protesto yapmak kolaydır. Ama zor olan ve en önce yapılması gereken her ülkenin işçilerinin kendi hükümetlerinin savaş politikasına karşı çıkabilmesidir. Asıl etkili olan, olacak olan da budur. Türkiye işçilerine düşen budur. Bu da işçi sınıfımızın ve savaşa karşı mücadele etmek isteyen her çevreden kişinin;
* Sınır dışına gönderilen tüm askeri güçlerin geri çekilmesi ve yabancı ülkelere asker gönderme yetkisi veren Meclis kararının iptal edilmesi,
* Hava, Deniz ve Kara Kuvvetlerin imkanlarının ve başta İncirlik olmak üzere bütün üslerin yabancı askeri güçlere kapatılması,
* Bölgeye müdahale eden tüm emperya-list ülkelerin bölgeden elini çekmesi,
* Özel savaş gücü olarak organize edilen özel kuvvetlerin dağıtılması,
* Kürt illerindeki sokağa çıkma yasaklı ve savaş uçaklarıyla sürdürülen operasyonların durdurulması,
* “Çözüm Süreci”ne bağlı görüşmelere yeniden başlanması,
* Milliyetçilik ve din-mezhep istismarcılığı propagandasına son verilmesi için mücadele etmesi, bugün işçi sınıfı için, onun haklarını savunmak ve ülkedeki demokrasi mücadelesine müdahale etmek için vazgeçilmezdir.”

ÖNCEKİ HABER

Kendi paramızla zehir tüketiyoruz!

SONRAKİ HABER

Dev buzdağı penguen kolonisini yok edebilir

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...