13 Şubat 2016 01:21

Güney cephesine NATO fitili

Avrupa’da haftanın gündemini Suriye’deki gelişmeler, mülteciler ve NATO’nun mülteci sorununu kullanması oluşturdu.

Paylaş

İngiltere’den The Financial Times, Cenevre’de yapılan Suriye zirvesinin fiyasko ile sonuçlanması, Halep’e ilerleyen Rusya destekli Esad ordusunun yol açtığı kitlesel göç ve Avrupa’nın mülteci politikasının açmazını ele aldı. Yazıda, “Yine de dünya dünden daha aciz. Suriye’deki dramın baş rolünü Rus devlet başkanı çaldı ve diğer herkesin yardımcı oyuncusu olmak için uğraştığı bir süreç yaşıyoruz” deniyor.

RUSYA’YA KARŞI NATO GÜCÜ
Almanya’da ise NATO birliklerinin Ege Denizi’nde sınır güvenliğinin sağlanmasına destek vermek için devreye sokulmasına yönelik planlar yoğun şekilde tartışılıyor. Çoğunluk bu tür planların reddedilmesinden yana. Badische Zeitung’da; “NATO, keşif amaçlı modern elektronik sistemleri ile Ege’deki birkaç sığınmacı botunu bulup durdurabilir. Tıpkı Avrupa Birliği’ne bağlı askeri gemilerin Libya açıklarında yaptığı gibi. Peki sonra? Sığınmacıların karaya çıkarılmaları gerekir. Eksik olan şey asker değil, sığınmacıları kabul etmeye hazır ülkeler. NATO’nun destek vermesini isteyenlerin amacının gözdağı vermek olması da mümkün” şeklinde yorumlandı.
Sol Parti Federal Meclis Grubu Uluslararası İlişkiler Sözcüsü ve Federal Meclis Dış İlişkiler Komisyonu üyesi Sevim Dağdelen de; “Mültecilerle mücadele bahanesiyle bölgede NATO’nun gücü arttırılacak” diyerek, savaşın yaygınlaştırılması için “Bir fitil daha tutuşturuldu” değerlendirmesi yaptı.

FRANSA’DA OHAL TARTIŞMASI
Fransa’da Ulusal Meclis çarşamba günü Anayasa’nın 1. ve 2. maddelerinde değişiklik yaparak OHAL ve göçmen kökenli Fransızların vatandaşlıktan çıkartılması yasalarını onayladı. Değişikliğe 317  milletvekili  evet kullanırken 199’u ise çekimser kaldı. Anayasa’nın değişmesi için zorunlu olan oy, küçük bir farkla sağlanmış oldu.
287 milletvekili olan hükümet partisi Sosyalist Partiden 165 milletvekili evet oyu kullanırken, 83’ü hayır ve 36’sı  ise çekimser oy verdi. Ana muhalefet partisi sağcı Cumhuriyetçilerde ise 111 evet, 74 hayır ve 8 çekimser oy kullanıldı. Oranlar, yasanın siyasi partileri ne kadar böldüğünü gösterirken, bunun yansıması olarak  toplum içinde yarattığı kutuplaşmaya da ışık tutuyor. CGT sendikasının öğretmenler federasyonu yayın organı Perpectives’den çevirdiğimiz makale toplum içinde oluşan bölünmelere değiniyor.


NATO’NUN EGE DENİZİNE MÜDAHALE PLANI

Sevim DAĞDELEN
Junge Welt

NATO, önümüzdeki dönemde Ege Denizi’nde mültecileri püskürtme operasyonlarına katılacak. Püskürtmenin sadece savaş gemileriyle mi yoksa hava kuvvetlerinin de katılımıyla mı yapılacağı henüz tartışılıyor. Açık olan güney cephesinde NATO askeri gücünün arttırılacak olması. İnisiyatifi Alman hükümeti üstlenecek. Merkel’in Ankara ziyareti sırasında bu konuda da basın bilgilendirildi. Federal Meclis milletvekillerine ise  e-postayla bile haber verilmedi. Türkiye-Suriye sınırına Rusya’ya karşı Türkiye hava sahasını korumak için NATO-AWACS’larının gönderilmesinde olduğu gibi, Federal Mecliste oylama yapılmadan karar alınacak. Federal Meclis, Reichstag binasında olmasına rağmen Kayser döneminden bile geriye giderek asker göndermeler konusunda söz sahibi olamaz hale getirildi.
Frank-Walter Steinmeier NATO’nun mülteci göçünün yönlendirilmesinde herhangi bir rol oynayamayacağını söyleyerek bu türden haberleri yalanladı. Ama planlanan şu: Askeri birlik AB sınırlarını mültecilere karşı koruyacak. Şebekelerle mücadele adına yapılacak olan bu askeri müdahale, Avrupa’nın mültecilere kapatılabilmesinde Merkel’in en son şansı. SPD’nin baştan protesto edeceği ama sonra boyun eğeceği de açık. Başka bir şey olması mucize.  Ancak söz konusu olan sadece NATO’yu mültecilerin başına bela etmek değil. Askeri birliğin güney cephesinde NATO’nun varlığının güçlendirilmesi hedefleniyor. Rusya’nın bölgeden püskürtülmesi esas alınıyor. Bu nedenle de NATO ülkelerinin yol açtığı katliamlar geçiştirilirken tek sesli bir koro halinde Suriye’deki Rus hava saldırısının sivil kurbanlarından söz ediliyor.
Çok tehlikeli olan AWACS gönderimi ile Suriye savaşına bir ayakla girilmiş oldu zaten. Ya partnerlerden birinin hava kuvvetleri Suriye’deki Rus hava kuvvetleriyle çatışmaya girerse NATO ne yapacak?
Berlin,  Kuzey Suriye’de içinde dev mülteci kamplarının inşa edileceği Türk tampon bölgesine lojistik destek vermeyi Ankara’da kabul etti. Bu Türkiye açısından Suriyeli mültecilere devletler hukukuna aykırı olarak sınırlarını kapatma ve Suriye sınırları içinde müttefiklerinin onay ve desteğiyle oluşturduğu tampon bölgede mültecileri tutma anlamına geliyor. Ankara için söz konusu olan başka şey de Kürt savunma güçleri Türkiye sınırına doğru yaklaşırken, Kürt kantonları Efrin ve Kobanê arasına fitne sokmak ve Suriye’nin kuzeyindeki Kürt otonom kantonlarının bölgesel birliğini engellemek. Savaşın yaygınlaştırılması için bir fitil daha tutuşturuldu ve NATO işin içinde...

(Çeviren: Semra Çelik)


HALEP’TE ÖLÜM, RUSYA’DA ZAFER VE AVRUPA’DA KARMAŞA

Roula KHALAFAT
The Financial Times

Halep kalesi yanarken, büyük cami havaya uçurulduğunda ve antik pazarlar enkaz haline getirildiğinde hayretler içinde izledik. Akıl dışı bombaların ve enkaz altında kalmış yerleşim alanlarının önce ve sonraki halini fotoğraflar ve uydudaki görüntülere şaşkınlıkla bakarak kıyasladık.
İnsanlığın çektiği acıdan dolayı ve 5 bin yıllık miras yıkıma uğradığı için kahrolduk. Bir çoğumuz için son 3 yılda yaşanan kayıplar bizden çok uzaktaydı ve hafızalarımızdan  çıkarmak da çok kolay oldu.
Ama artık bu kadar kolay değil. Halep’te yaşanan son tahribat bizim evlerde de yankılanacak. Vladimir Putin’in gönderdiği savaş uçaklarının da desteğini alarak Esad rejim güçleri Suriye’nin en büyük şehrini geri almaya yakın ve bu yüzden Türkiye sınırına yeni bir mülteci dalgası yanaşıyor. Avrupa’nın yüzünü diğer tarafa çevirmek gibi bir lüksü artık yok.
Suriye’nin iç savaşı İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra en büyük mülteci sorununu yarattı. Avrupa’daki yabancı düşmanlığını körükledi ve Avrupa Birliği ile ilgili siyasi tartışmaları zehirledi. Bu kriz daha fazla büyüyecek ve on binlerce Suriyeli’yi evsiz bırakarak durum daha da ağırlaşacak gibi görünüyor.
Yine de dünya dünden daha aciz. Suriye’deki dramın baş rolünü Rus devlet başkanı çaldı ve diğer herkesin yardımcı oyuncusu olmak için uğraştığı bir süreç yaşıyoruz. Bölgesel gücü elinde tutmak için yürütülen sürecin en son kurbanı Halep oldu. İran ve Rusya’nın desteğini alan Esad’ın son hamlesi ateşkesle başlayan ve sonra Suriye’deki sözde barış yolunu açacak adımlarla örtüştü. ABD ve Rusya’nın sponsorluğunda geçen hafta gerçekleşen Cenevre görüşmesi durumu saptırdı. Rejim güçleri savaş alanında durumu çözmek istiyor.
Aylardır Rusya, Cenevre’ye davet edilen ve müzakerelere katılmaya çağırılan, muhalif grupları yok etmeye çalışan Esad’a yardımcı oluyor. Putin’in amacı Suriye’de sadece iki tarafı –Esad rejimi ve IŞİD– ayakta bırakmak ve dünyayı bir tercihe zorlamak.
Cenevre fiyaskosu ardından yine garip bir Suriye olayı gerçekleşti. Mülteciler yığıldıkça, diplomatlar Londra’da buluştu ve mültecilere yardım edebilmek için şaşırtıcı yükseklikte olan 11 milyar dolar yardım yapılacağı açıklandı.
Suriye’nin komşuları 4.5 milyon mülteci kabul etti  ve sığınan bu insanlara yardım edebilmekte zorlanıyor. Ne kadar çok para teklif edilirse edilsin, mültecilerin mevcut kaynaklar üzerindeki etkilerini göz önünde bulundurursak bu ülkelerin daha fazla mülteci kabul etmesini beklemek gerçekçi değil.
Diğer yandan, AB göçmenliğin gittikçe yükselen politik zorluklarını kaldırabilecek durumda değil. Almanya başbakanı ve Avrupa liderleri arasında en misafirperver olan Angela Merkel’in popülerliği düştü ve açık kapı politikasına karşı büyüyen bir muhalefet var.
Cermen ve İskandinav ülkelerinde mültecilere karşı tavırlar endişe verici şekilde gelişti,  mesela Danimarka’da yeni bir yasa ile yetkililer mültecilerin yerleşim masraflarını kısmen karşılamak için üzerlerinde bulunan para ve değerli eşyalara el koyabiliyor. Britanya’da ise göçmenlik yakın zamanda gerçekleşecek AB üyeliği ile ilgili referandumda büyük bir silah olarak kullanılacak.
Hiç bir ülke mülteci sıkıntısını daha da artırmak istemiyor, bu yüzden Halep’ten kaçanlar Suriye ve Türkiye sınırında sıkışmış durumda. Mülteciler krizde piyon olarak kullanılıyor. Avrupa Türkiye’nin mültecileri kabul etmesini istiyor. Türkiye ise ABD ve Avrupa’nın Esad rejimine karşı durmasını sağlamak için mültecileri baskı unsuru olarak kullanıyor. Mülteciler Rus hava hareketine kurban gidebilir, bu olursa belki Avrupa hükümetleri tepki göstererek mültecilere kapılarını açabilir.
Son haftalarda, Suriye’deki iç savaşta rejimin galip gelmesi ve toplu göçün çoğalması olasılığı kaçınılmaz olmasa da yükseldi. Esad’ın kazanımlarının geri dönüşü ancak ABD’nin dış politikasında ciddi bir değişim olursa sağlanabilir fakat belli ki Barack Obama’nın politikası son döneminde olabildiğince geri durmak.
Halep’te rejim başarılı olursa, bir çok yabancı hükümet muhalifleri unutup, Rusya ve Esad ile beraber IŞİD’e karşı savaşmanın zamanı geldiğini düşünecektir. Bu kavga, Moskova’nın olmasa bile, her zaman Batı’nın önceliği olmuştu.
Bu düşünce çekici olabilir ama ne Suriye’nin savaşına ne de mülteci krizine bir son getirecektir. Suriye’de aşırı gericilik, çoğunlukla, rejimin acımasızlığının getirdiği bir sonuçtur. Ve bu yüzden Batı’nın sarıldığı muhalifler IŞİD’in kollarına doğru koşacaktır.
(Çeviren: Çınar Altun)


BİRLİKTE YAŞAMA KARŞI OLAĞANÜSTÜ HAL

Pablo KRASNOPOLSKY
Perspectives dergisi

Paris’te, Pajol sokağındaki anaokulu velileri, 5 yaşındaki öğrencinin babası Sayın Gao’nun tutuklanmasına karşı direnmek için bir gün ve bir gece okulu işgal ettiler. Baba Gao, oturum kartı olmadan çalışmak zorunda kaldığı konfeksiyon atölyesine yapılan baskında gözaltına alınmıştı. Mücadele ile serbest bırakıldı. Ülkede yürürlükte olan OHAL, terörizmle hiç alakası olmamasına rağmen, yalnız oturum izni olmayan binlerce göçmenin tutuklanmasına neden oluyor. Gözaltına alınan göçmenlere yardım için cezaevlerinde çalışma sürdüren dernekler 2015 yılını “karanlık bir yıl” olarak nitelendiriyorlar. Ailesiyle birlikte hücreye konulan çocuk sayısı ülke genelinde iki katına çıktı: 2014 yılında 45 çocuk, ailesinin oturum izni olmadığı için gözaltına alınmıştı, bu sayı 2015’de 105’e çıktı.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Fransa’yı bu uygulamalarından dolayı defalarca cezaya çarptırmıştı. Cumhurbaşkanı Hollande seçilir seçilmez, çocukların aileleriyle birlikte gözaltına alınmasına son vereceği vaadinde bulunmuştu. Diğer taraftan teninin rengine ve uyruğa göre kötü polis muamelesine son verme ve yerel seçimlerde yabancılara oy hakkının tanınması sözünü de vermişti. Ama kasım ayında, Bataclan saldırısından birkaç hafta önce Başbakan Valls, “Yabancılara oy hakkının tanınmasına” karşı olduğunu ilan etmiş ve “Bunun hayata geçmeyeceğini” belirtmişti.  

KİMLİK KONTROLÜNDEN ÖLDÜRME HAKKINA GEÇİŞ
Oysa ki keyfi polis kimlik kontrollerine son verme sözünden fiiliyatta polislere “öldürme hakkına” geçildi. OHAL’in anayasaya işlenmesini beklemeden, Bobigny Mahkemesi genç Amine Bentounsi’yi sırtından silahla vurarak öldüren polisin davasında 15 Ocak’ta meşru müdafaa kararı verdi ve polis beraat etti. Mahkeme polislerin meşru müdafaa haklarını genişleten yasanın onaylanmasından önce bile aynı yönlü karar vermeyi uygun buldu. OHAL sadece Amerikan Patriot Act’ın Fransız versiyonu olarak gündeme gelmedi, yanı sıra Amerikalı polislerin siyahlara karşı davranışlarının bir taklidi olarak da yürürlük buluyor.  
Diğer taraftan aynı adalet yaklaşık 50 senedir kendisini döven ve kızlarına da tecavüz eden kocasını öldüren Jacqueline Sauvage’i 10 yıl hapis cezasına çarptırarak meşru müdafaadan ne anladığını gösterdi. İşyerlerini savunan Goodyear işçilerine de 9 ay hapis cezası vererek kimin meşru müdafaadan faydalanacağını açıkça ilan etmiş oldu. Sınıfsal adalet yoksullara, sosyal harekete ve dayanışma eylemlerine karşı harekete geçmiş durumda. (…)
Peki, ifade özgürlüğü hangi aşamada? Paris savcısı; göçmenleri bilgilendirme derneği GİSTİ, Yargıçlar Sendikası ve İnsan Hakları Derneğine karşı, adaletin bir göçmen çocuğun kimliğinin gerçek olduğunu kabul etmesine rağmen “görünüşüne” bakarak yaşını büyütme kararını eleştirdiklerinden dolayı onlara dava açtı.  
Vatandaşlıktan çıkartmanın Anayasa’ya konulması ise bir diğer önemli sorun. Aşırı sağın önerdiği bu uygulamanın terörizme karşı mücadelede işe yaramayacağı o kadar açık ki, Manuel Valls ve François Hollande da bunu kabul ediyor. Önemli olan sembolik bir önlemin olmasıymış onlara göre. Yabancı bir aileden Fransız vatandaşı olarak doğan bir genç, terörizmle hiçbir alakası olmasa bile, bundan sonra ikinci sınıf bir vatandaş olarak görecektir kendisini. Hollande ve Valls iktidarında anne ve babasının neden hiçbir zaman oy kullanma hakkının olamadığını ve kendisine yönelik keyfi polis kontrollerinin neden sık sık olduğunu artık daha iyi bilecektir. Pandora’nın kutusu aşırı sağcı FN ve sağ partiler lehine açıldı ve bunlar artık yasaların bu alanlarda daha da ileri gitmesini talep etmekten geri durmayacaklardır.  
Birlikte yaşamı IŞİD’e, FN’ye, sağcı güçlere ve hükümete karşı savunmaktan başka çaremiz kalmadı.
(Çeviren : Deniz Uztopal)

ÖNCEKİ HABER

Polis, İŞKUR işçilerini zorla otogara götürdü

SONRAKİ HABER

Mata Ahşap işçileri kazandı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...