10 Şubat 2016 00:51

Ulusal sorun, futbol ve yeni dönem

Paylaş

Faruk AYYILDIZ
İstanbul

Tarihler 5 Kasım 2009’u gösteriyor, “politik futbol rekabetleri” klasmanını üst sıralardan zorlayabilecek bir maç oynanıyordu. Milyon avroluk kulüpler değillerdi, milyonlarca taraftarları da yoktu ama tribünleri birbirlerinden ölesiye nefret ediyordu. Hansa Rostock – St. Pauli rekabetinde saha içi ve dışı olaylar yaşanması futbolun rutini haline gelmiş, bu rekabet polis güçleri tarafından “yüksek riskli” olarak tanımlanmıştı. Neonazi ve faşist taraftar gruplarıyla tanınan Rostock, “Sağa karşıyız” sloganını motto haline getirmiş antifaşist tribünlere sahip St. Pauli’yi ağırlıyordu. Rakip takım futbolcularına yönelik ırkçı tezahüratlarıyla sık sık gündem olan Rostock tribünleri, St. Pauli forması giyen Deniz Naki’yi de pas geçmemişti. Maç esnasında Naki’ye yönelik ırkçı tezahüratlar yapılıyor, gerginlik yaşanıyordu. “Genç yetenek” Naki, 84. dakikada attığı gol sonrası, kendisine ırkçı tezahüratlarda bulunan Rostock tribünlerine dönmüş ve “boğaz kesme hareketi”(1) yapmıştı. Naki’nin bu hareketi uzunca kamuoyunun gündemine kaldı. Türkiye medyası da bu meseleye kayıtsız kalmamış “Skandal çocuk”, “Sahayı karıştıran çılgın Türk” gibi başlıklar kullanarak, Naki’yi haberleştirmişti.

Politik duruşa, dövmelere sahip Deniz Naki, bu olaydan sonra St. Pauli tribünleri başta olmak üzere antifaşist taraftarların dikkatini çekmiş, bu alanda konuşulan bir figür haline gelmeye başlamıştı. 2009-10 sezonu başında transfer olduğu St. Pauli ile tanıdığımız Naki, medyada da daha fazla yer bulmaya başlamıştı. Dersimli oluşu, “Dersim 62” dövmesi ve bu dövmeyi “Kürt gençleri” için yaptırdığını kamuoyuna açıklamasıyla politik kesimlerin de ilgisini çekmişti. Deniz, “sahadaki biz” olmuştu artık. Sportif anlamda da “büyük takımlara transfer olabilecek potansiyele sahip genç yetenek” olarak lanse edilen Naki, St. Pauli’nin vazgeçilmez futbolcularından birisi haline geldi. St. Pauli o sezon Bungesliga’ya yükseldi ancak işler Naki için istenilen gibi olmadı. Naki beklenen performansı gösterememiş, St. Pauli de tekrardan alt lige düşmüştü. Ardından SC Paderborn 07 takımına transfer olan Naki’nin yolu nihayet 2013-2014 sezonunda Gençlerbirliği ile beraber Türkiye’ye düşmüştü. Naki’nin saha içi ve dışında neler yapabileceği merakla bekleniyordu ancak Gençlerbirliği’nde de istenilen performansı sergileyemediği gibi, politik kimliğinden kaynaklı sık sık sosyal medyada hedef gösterilir hale gelmişti. Ardından Ankara’da uğradığı saldırı sonucu, ülkeyi terk etti ve futbola ara verdi. Aylarca futboldan uzak kaldıktan sonra Amedspor’a transfer oldu. Hikayenin bundan sonraki kısmında Deniz Naki yalnız değil, Amedspor da var. Deniz’in Amedspor transferi bir yönüyle St. Pauli dönemine de benziyordu çünkü Deniz, ikinci defa politik bir futbol kulübüne transfer olmuştu. Deniz’in Amedspor macerası daha kolay takip edilebildi. Attığı gollerin ardından yaptığı zafer işareti, yeni dövmeleri, Cizre’ye ziyareti futbol oynadığı kentte ve Bölge’de takdir toplasa da, sosyal medyada faşist çevreler tarafından hedef gösterilmeye devam etti. Deniz gibi takımı Amedspor da en az kendisi kadar hedef gösterilir hale gelmişti. Bu faşist saldırganlık hâlâ da devam ediyor.

BASK, KATALONYA, KÜRDİSTAN...

Türkiye’de “ulusal sorun ve spor/futbol” ise pek tartışılabilmiş bir mesele değil. Devletin üzerinde projeler geliştirdiği Diyarbakırspor ile bunu yarım yamalak uzun yıllar tecrübe etsek de sık sık örnekleri verilen, birçok yazıda atıflarda bulunulan Barcelona, Athletic Bilbao özneli Katalonya, Bask meselesinde olduğu gibi bir gündem asla ol(a)madı. Devlet desteğine rağmen Diyarbakırspor’un gittiği her kentte ırkçı saldırılara uğraması, devletin, “Kürt gençlerini, PKK’den uzak tutabilme” fikriyle kulübe müdahaleleri, kent halkının Diyarbakırspor’dan uzaklaşması bu tartışılmayan konuyu daha derinlere itti. Süper Lig’de herhangi bir Kürt takımının da bulunmaması ve alt liglerdeki Bölge takımlarının deplasmanlarda karşılaştığı kimi ırkçı saldırılar, tezahüratlar dışında tamamen gündemimizden çıkan bu mesele Cizrespor ile tekrardan gündemimize geldi. Uzun yıllardır politik kimliğiyle bilinen bir ilçe olan Cizre’nin takımı ırkçı saldırılara uğradı, maçları engellendi. Türkiye Kupası’nda gruplara kalmayı başaran Cizrespor’un varlığı ırkçı kesimleri daha keskin rahatsız etmişti çünkü ilçe kadar, tribünler de politik insanlardan oluşuyordu ve bu politik insanlar, hem devlet hem de devlet destekli ırkçı kesimler için “terörist destekçisi” idi. Ardından Amedspor geldi. Kürt coğrafyasındaki sportif atağı göz önüne alırsak, yeni kulüplerin önümüzdeki dönemde ön plana çıkması da kaçınılmaz. Bu kulüpleri, Diyarbakırspor’dan ayıran bir diğer özellik ise tribünleri. Diyarbakırspor zamanı çok duyduğumuz “Siyaset ile ilgimiz yok” söylemi yerini “Çocuklar öldürülmesin maça da gidebilsin” tezahüratlarına, politik pankartlara, barış çağrılarına bıraktı. 

Bu durum, özellikle de savaş koşullarında, şovenizmin devlet eliyle bu kadar yükseltildiği bir dönemde elbette pek “makul” sayılmadı, sayılmayacaktır. İşte burada Bask’tan bir örnek verebilir, Athletic Bilbao’nun tribün grubu Abertzale Sur’u hatırlatabiliriz. Bask ülkesinin ulusal takımı haline gelmiş Athletic tribünlerinde yer alan bu tribün grubu, İspanya devletinin en gerici uygulamalarıyla, baskılarıyla uğraşmak zorunda kaldı. Birçok üyesi “ETA ile bağlantılı” olduğu iddiasıyla tutuklandı, hatta çokça üyesi de öldürüldü. Grubun amblemini yapan Jose Ignacio Txapas, ETA ile ilişkisi olduğu gerekçesiyle hâlâ tutuklu bulunuyor. Abertzale Sur, “Hiçbir zaman yaşamamız gereken gerçeğe uzak durmadık, bu ülkede politika toplumun her alanında” demiş ve Bask halkının yaşadığı zorluklara kayıtsız kalamayacakları açıklamasında bulunmuştu. Ardından ağustos 2012’de grubun kapatılması kararı alındı. Grup kapatıldı, kalan üyeleri artık bireysel olarak maçlara gidebiliyor. Ulusal sorunların kısmen çözüldüğünü düşündüğümüz bu gibi ülkelerde bile özerk bölge takımları, tribünlerinde egemen milliyetçiliğin hakim olduğu her maçta ve deplasmanda ciddi problemler yaşıyor, ırkçı tezahüratlarla karşı karşıya kalıyorlar. Bu sebeple “barış” sözcüğünü ağzına alan herkesin böylesi hedef haline getirildiği, Kürt halkına yönelik saldırıların devasa boyutlara ulaştığı dönemde Cizrespor ve Amedspor’un saldırıların dışında kalabilmesinin pek mümkün olmadığını bilmek gerekiyor. Hele ki tribündeki ırkçı dalganın futbol federasyonu ve hükümet tarafından desteklendiği, organize edildiği ortamda... İlçe merkezlerinde devam eden savaşın boyutuna göre Kürt takımlarının ve taraftarlarının uğrayacağı saldırılar da şekillenecek, boyut kazanacaktır. Diğer yandan ilk defa ciddi şekilde ulusal sorun ekseninde futbol/spor tartışmasının da önünün açılabileceği bu süreçte kulüplere, oyuncularına ve taraftarlarına sahip çıkmak, dayanışma içerisinde olmak önemli, değerlidir. 

1) http://vvvvvv.milliyet.com.tr/Skorer-Tv/video-izle/Deniz-Naki-Rostock-taraftarini-kizdirdi-OzfqTeKfOD8E.html

ÖNCEKİ HABER

Kalemini deklanşör yapan gazeteci; Zehra Doğan

SONRAKİ HABER

Azap Gölü’nün azabı ne zaman bitecek?

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...