07 Şubat 2016 10:23

Krizin Adı Biyoçeşitlilik

Paylaş

Müşerref Özbakır
Bolu Abant İzzet Baysal
Üniversitesi

Geçtiğimiz yıl Uluslararası Doğa Koruma Birliği’nin (IUCN) hazırladığı Doğu Akdeniz’de Tatlı su Biyoçeşitliliğinin Durumu ve Dağılımı raporuna göre Türkiye, en fazla tatlı su türünü barındıran, ama aynı zamanda en fazla tür yok oluşunun yaşandığı ülke. Çalışmada nesli tehlikede olan ve dar yayılışlı türlerin bulunduğu sulak alanlar belirlendi. Bu çalışmanın bulgularına göre Türkiye’deki 28 alt havzada küresel öncelikle korunması gereken türlerin yaşadığı tespit edildi.


HES’LER VE SUYUN AŞIRI KULLANIMI
Sulak alanlara yönelik en önemli tehditlerin Hidroelektrik Santraller (HES) ve yer altı suyunun aşırı kullanımı olarak sıralandığı raporda, Ilısu Barajı projesinin tehdidi altındaki Hasankeyf ve Dicle Vadisi ile barajlar ve su kuyularının yok etmek üzere olduğu Burdur Gölü yaşamakta olduğumuz sürecin en önemli örnekleri arasında.


“SORUN YOK” MU?
Bir yandan topraklarımız hızla kuruyor derken diğer yandan dönemin orman bakanının “veriler bilimsel değil, sorun yok” demesi aslında ne kadar büyük bir sorunla karşı karşıya olduğumuzu destekler nitelikte. Veysel Eroğlu bu cümleyi kuralı bir yıl oldu. Bölgedeki HES’lerin sayısı iki katına çıktı. IUCN’nin raporuna göre yanlış tarım politikaları ile sulak alanların kurutulması, yer altı su rezervlerinin yok edilmesi, enerji politikaları nedeniyle barajlar ile nehirlerin önünün kesilmesi ve sayıları binleri bulan nehir tipi hidroelektrik santraller ile derelerin kurutulması sorunun başlıca nedenlerindendi. Bu güne dönüp baktığımızda görüyoruz ki rapordaki bu tespit geçerliliğini hala korumakta ve bir çözüm bulmak için adım atılmamaktadır.
Önümüzdeki bir yılda gördük ki Rant için doğanın dengesini bozmaya devam edilmiş.
Sulak alanlarımız yok oldukça doğanın yaşamsal döngüsü kırılacak, biyolojik ve kültürel zenginliklerimiz geri dönüşümsüz yok olacaktır.


YAPAY GÖLLER, DENİZ KONSEPTLERİ
Bugün Bolu’da da görüyoruz ki akademisyenler tarafından ne kadar tepki gösterilse de rant için koruma altına alınmış ormanları imara açan, biyolojiden ve ekosistem kavramından yoksunca mevcut gölleri kirleten, neden ihtiyaç duyulduğu bilinmez bir şekilde yapay göl yapan, ve yine nedeni belirsiz bir şekilde Büyüksu deresine deniz konsepti vermeye çalışan birtakım insanlar mevcut.


SONUÇ OLARAK
Kendi içinde küçük gibi duran, büyük çerçeveden baktığımızda uzun vadede önemli yıkımlara neden olacak bu sorunların çözümü olamayan bir mevzuatla 2016 yılına kadar gelmiş ve doğadan kopardıklarımızın telafisi olmayacağını öğrenememiş bulunmaktayız. Geçtiğimiz yıllarda yıkımlara karşı verdiğimiz mücadelenin bu yıl daha sağlam ve örgütlü olması dileğiyle…

ÖNCEKİ HABER

Zamlı Burslar "Hayırlı" Olsun

SONRAKİ HABER

Normalleştirmek Devletin Görevi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa