27 Ocak 2016 00:50

Adnan Özyalçıner ‘Seyfilmülûk’ kitabını anlattı: ‘Halk hikayelerinde barış için savaşım var’

“Seyfilmülûk” adlı halk hikayesini çağdaş bir dille kitaplaştıran Adnan Özyalçıner, halk hikayelerindeki barış için verilen savaşıma dikkatle bakılması gerektiğini söyledi. Özyalçıner, kendi edebiyatını en çok etkileyen ismin ise Evliya Çelebi olduğunu belirtti.

Paylaş

Hakan GÜNGÖR
İstanbul

Yazar Adnan Özyalçıner’in bir halk hikayesi olan “Seyfilmülûk”u çağdaş bir dille kaleme aldığı kitabı Doğan Egmont etiketiyle çıktı. Hikayeye göre, bir hükümdarın oğlu olan Seyfilmülûk, bir resmini görmesi ile Bediatülcemal’e aşık olur. Nerede olduğunu bile bilmediği Bediatülcemal’i bulabilmek için yollara düşer. Binbir zorlukla karşılaşır ama yılmaz. Nihayetinde aşkı için verdiği mücadele karşılık bulur. Ancak bir sorun daha vardır. Bediatülcemal bir peri kızıdır ve perilerin insanlarla evlenmesi görülmüş şey değildir. Uzun bir ön hazırlık sürecinin ardından hikayeyi yazan Adnan Özyalçıner ile, “Seyfilmülûk”un kitap haline gelme sürecini, halk hikayelerinin temalarını ve yeni çalışmalarını konuştuk.

GULİVER’İN YOLCULUKLARI İLE BENZERLİKLERİ VAR

Özyalçıner, halk hikayelerinin çağdaş bir dille tekrar yazılmasının Adnan Binyazar’ın projesi olduğunu söylüyor. Daha önce “Aşık Garip ile Şahsenem”i yazan Özyalçıner, yine bir halk hikayesi yazması teklif edildiğinde, Seyfilmülûk’un masalsı bir anlatımı olduğu için, bu hikayeyi yazmayı tercih etmiş. “Hikayede devler var, maymunlar ülkesi var, garip bir masal tarzı var. Bir anlamda ‘Acaba biraz Binbir Gece Masallarından mı?’ diye düşündüm. Masallar bizde Binbir Gece kaynaklıdır ya da bizim bildiğimiz masallar Binbir Gece’ye geçmiştir. Tabii ‘Seyfilmülûk’ta ‘Güliverin Yolculukları ile ortaklıklar, benzerlikler de var” diyor Özyalçıner.

Seyfilmülûk’un pek çok versiyonunu okumuş Özyalçıner. Bu araştırma ve çalışma faaliyetlerinde en büyük yardımı ekim ayında kaybettiği eşi, Şair Sennur Sezer’den almış. “Bizim evin araştırmacısı Sennur’du. Seyfilmülûk hikayelerinin araştırılması ve derlenmesinde büyük katkı verdi” diyor. Seyfilmülûk’un versiyonlarını okurken, genel olarak halk hikayelerinde de olan sevgiliden ayrı düşme, onu arama ve kavuşma durumunun ortak bir motif olduğunu görmüş Özyalçıner. “Ortak bir tabanı var halk hikayelerinin. O ayrılık ve buluşmalarda sevgi için bir savaşım var. Yani bir çeşit barış savaşımı. Barışı bulmak için bir sürü maceradan bir sürü tehlikeden geçiliyor. Tehlikeler atlattıktan sonra ancak barışa ulaşabiliyor” diyen Özyalçıner, halk hikayelerinde sevginin ancak mücadeleyle kazanıldığını vurguluyor.  Özyalçıner, “Halk hikayelerinde çok ilerici bir damar var. Barışçıl bir damar var. Onun yanında birlikte olma damarı var. Bugün demokrasi dediğimiz olay, onlarda halledilmiş. Onlara varmak için bir takım aşamalardan, maceralardan geçmek gerekiyor. Aksilikleri yendiğin zaman barışı mutlaka yaşamayan karakterler gösteriliyor” diye konuşuyor.

HALK HİKAYELERİNDE KADIN İKİNCİL KONUMDA DEĞİL

Halk hikayelerindeki başka bir ortak noktaya dikkat çekiyor Özyalçıner ve kadın temsilinin halk hikayelerinde çok daha demokratik olduğunu ifade ediyor. Seyfilmülûk’taki  Bediatülcemal ve ablası da dahil olmak üzere halk hikayelerinin büyük bölümünde kadınların ikincil konumda olmadığını, erkek egemen yapının yüceltilmediğini söylüyor Özyalçıner; “Kadınlar pek çok halk hikayesinde büyük bir baskı altında gözükmüyorlar. Ben bunu Anadolu’daki laik Müslümanlığa bağlıyorum. Ne yazık ki Anadolu laik Müslümanlığı ortadan kaldırılıyor. Kaldırıldı da zaten. Yerini Sünni Müslümanlık aldı, biliyorsunuz. Yoksa Anadolu Müslümanlığındaki laiklik, bu halk hikayelerinde çok açık bir şekilde var.”

KENTLERİ ÇARŞILARI ÜZERİNDEN ANLATACAĞIM

Anadolu’daki izleri takip etmeyi sürdüreceğini, halk hikayelerinin yanında Anadolu kentlerinin başka değerlerini de kaleme almayı istediğini söylüyor Özyalçıner. “Kentlerle Çarşıları” adlı bir projesi olduğuna değiniyor. Bunun kentlerin, çarşıları üzerinden anlatıldığı bir çalışma olacağını söylüyor. Son olarak Adana çarşısını dolaştığını, notlar aldığını ifade ediyor. Antakya ve Mardin çarşılarını kaleme alacağını, bunlara Urfa, Gaziantep, Kayseri ve Trabzon çarşılarını da ekleyeceğini belirtiyor. Bu çalışma ile Özyalçıner, çarşıları üzerinden kentlerin atmosferini anlatmak istediğini vurguluyor. 

DOĞU HİKAYELERİ İLE BATI EDEBİYATI ALIŞVERİŞLERİ

Özyalçıner doğu hikayelerinin batı edebiyatıyla yoğun bir alışveriş içinde olduğunu söylüyor. Halk hikayesi ve masallarda ortak bir miras olduğuna dikkat çekiyor. Bu tür alışverişleri olumlu bulduğunu söyleyen Özyalçıner alışverişlere örnekler veriyor:  “Kral Lear, bir Anadolu masalı olan Tuz masalından kaynaklıdır. Hani, padişahın kendisini tuz kadar sevdiğini söylediği üç kızından en küçüğünün dışlanışının ardından padişahın düşkünlüğü sırasında bu kızının ona sahip çıkmasının masalı. Bir başkası Hamlet’le ilgili. Sennur, Kerem ile Aslı’yı yazarken Kerem’in bir mezarlıkta kafatasıyla konuşması dikkatimizi çekti. Çok şaşırdık. Shakespeare bu sahneyi düpedüz Kerem ile Aslı’dan almış olmalıydı. ‘Vay’ dedik. Kim kimden almış, nasıl almış derken Sennur araştırmasını sürdürdü. Sonunda kafatası ile konuşmanın Hint edebiyatının bir ritüeli olduğunu gördük. Robinson Crusoe da böyle. Bu roman İspanya’nın Endülüs döneminin Arap yazarlarından Hay İbn-i Yeksan’ın bir deniz kazasında ıssız bir adaya düşen bir adamın serüven dolu öyküsünden kaynaklıdır. 15. yüzyılda bizim Şehzade Ahmet diye bir yazarımız var. Şehzade Ahmet bir eserinde görünmez tülbent dokuyan bir adamın hikayesini yazıyor. 300 yıl sonra Andersen görünmez elbiseyi ‘Çıplak Kral’ diye kaleme alıyor. Benzer bir tema var. Bunlar masal kültüründeki ortaklıktan kaynaklanıyor.”

GENÇ YAZARLAR EVLİYA ÇELEBİ’Yİ HATMETMELİ

Halk hikayelerinin edebi çalışmalarında önemli bir yer tuttuğunu belirtiyor Özyalçıner. Bunun yanı sıra divan nesrinin de üslubuna katkı sağladığını ifade ediyor. Yazarlık hayatında kendisini en çok etkileyen ismin Evliya Çelebi olduğunu söylüyor: “Evliya Çelebi bizim nesrimizin ustalarından. Ne yok ki, Evliya Çelebi’de? Gazetecilik var, röportajcılık var, mizah var, e daha ne olsun? Dilinde de çok enteresan bir şey var, ben onu gözlemledim. Çok uzun bir Osmanlıca cümle yapıyor. Ondan sonra iki kelimelik bir cümle kuruyor, sonra tekrar uzun bir cümleye geçiyor. Siz Osmanlıcayı çok bilemeseniz de, yukarıda okuduğunuz uzun cümleyi aşağıda koyduğu iki kelimelik cümle ile anlıyorsunuz. Ben biraz bu tarzı öykülerimde uyguladım. Bunu gözlemledim çok ilginç bir şey. Evliya Çelebi’den öğrendiğim çok şey var. Bizim genç yazarlarımızın da roman, öykü yazmak isteyen yazarlarımızın da ilk önce Evliya Çelebi’yi hatmetmeleri lazım.”

ÖNCEKİ HABER

İsveç'in başkenti Stockholm’de şiddetli patlama

SONRAKİ HABER

‘Mezarını kazacağım’ diyen şiir yasaklanmıştı: Kinci bayrak şiiri yasağa rağmen müfredatta

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa