18 Ocak 2016 11:36

Metal işçisini bölmeye çalışmayın şalteri atıverir!

Peki, işçiler, bu üretim sürecine maazallah çomak sokarsa ne olur? Patronun düşünmek istemediği, daha doğrusu üstüne kafa patlatıp düşündüğü ve plan yaptığı şey budur.

Paylaş

Ömer YALÇINTAŞ

İşçi sınıfı hareketinin bilinen anlamda etkisiz bırakılmasının başında ezerek bitirme gelirken sermaye güçlerinin 19. yüzyıl ortalarından başlayarak ve 20. yüzyılın başlarından itibaren keşfettikleri şey ise hareketi “ehlileştirerek” kontrol altına almak olmuştur. Sermaye, bu amaçla, bir yandan yarattığı işçi aristokrasisi ile işçi örgütlerini içeriden ele geçirip sendikal bürokrasiyi tesis ederken, bir yandan da işçilerin sınıfsal karakterini aşındıran, bozuşturan şekilde mezhep, din, milliyet ayrımlarını körükler. 

Son yıllara damgasını vuran metal işçileri de; sermayenin ve onun politikacılarının, üstünde titizlikle çalıştıkları bir kesim olmuştur. Neden? Çünkü sömürü çarkının en önemlisi orada dönmektedir, ülke ve dünyada belirleyici sektörlerin başında gelmektedir, işçilerin deyimiyle darphaneden daha çok para basılan bir üretim süreci yaşanmaktadır... Örneğin hepimizin büyük bir keyifle binmek isteyeceği Renault marka bir otomobil 57-58 saniyede üretilmektedir, günde 1300-1400 adet araç çıkaran Ford’u unutmayalım. Demir profili üreten bir işletmede 3 saniyede 6 metrelik bir profil çıkıyor, 5 ayrı bantta ve her birinde günde yaklaşık 18 bin profil üretiliyor yani 90 bin adet profil satışa hazır. Gerçekten darphane değil mi? Böyle binlerce işyeri olduğunu düşünün ve bir avuç sermayedarın kazancını…

Peki, işçiler, bu üretim sürecine maazallah çomak sokarsa ne olur? Patronun düşünmek istemediği, daha doğrusu üstüne kafa patlatıp düşündüğü ve plan yaptığı şey budur. Hükümetlere aldırdıkları yasal bir takım önlemleri bir kenara koyalım. İşte o, yukarıda bahsettiğimiz, bölme yöntemlerini kullanmak her zaman daha etkilidir patronlar için.

Çünkü işçinin, sınıf kardeşliğinin pekişeceği yegane alan olan üretim sürecindeki konumunu kavraması, talepleri doğrultusunda ve sömürünün her türlüsüne karşı ayağa kalkmasının da ilk adımıdır. İşte burada ilk bölme işlemine girişmelidir patronlar. 

“Bu boyahanedeki çocuk Kürtmüş biliyor musun, askerleri öldürenlerden yani... Şu makas bölümündeki işçiler Aleviymiş, dinsizlermiş onlarla aynı masada yemek yenmez... Dağdan gelip bağdakini kovacaklar bunlar, ta Sivas’tan Artvin’den gelmişler bizim memlekete çalışıyorlar, bize iş kalmıyor...” Uzatılabilir. Bu “yapay” bölünmeler, patronun üretim sürecindeki en önemli dayanaklarıdır. Bir de siyasal sosla süsleyerek işçilerin sağcı solcu olarak bölünmesi de sağlanırsa, yeme de yanında yat!

Bahsi geçen bölme işi aktarıldığı gibi olsa da biraz daha karmaşık esasen. İşçilerin sınıf kimliğinden başka bir kimliğe büründürülmesi süreci, sendikalarda da benzer biçimlerde yaşanır. Sendikaların sınıf örgütü yerine, sivil toplum örgütü, sağcı, milliyetçi ya da solcu gibi nitelendirmelerle tanımlanması da işçiler içindeki bölünmeyi pekiştirir. 

Metal işçilerinin Bursa’dan başlayarak belli başlı sanayi merkezlerine sıçrayan hareketliliği ve bugüne kadar işçileri milliyetçilik, vatanın bölünmezliği vb. söylemlerle kutuplaştıran Türk Metal Sendikasına olan öfke patlaması nasıl açıklanabilir? Renault ve TOFAŞ işçileri, Türk Metal’de cisimleşmiş milliyetçilik, muhafazakarlık setlerini de parçalayarak, bölücü, dinsiz, solcu vs. dedikleri işçi kardeşiyle nasıl birleşebildi? Hem de milliyetçiliği kimseye bırakmayan sendikalarını bir kenara atarak... Çünkü işçiler, yaşadıkları iktisadi çelişkiler, öldüren ve sakat bırakan ağır çalışma koşullarında bir makine gibi çalışmaya zorlanmaları, buna karşın her geçen gün yoksullaşmaları gibi biriken sorunlara karşı bir kıvılcım ile birliğe ilk adımını da atmayı başaran tek sınıf olma özelliğini koruyor. 

MAKO’DA VE KAYSERİ’DE ‘DİRENMEYİN’ VAAZI 

Öyle ki dinin ve kutsal saydıkları değerlerin; örneğin Bursa’da otomotiv parçaları üreten, Türkiye’nin sözde “laik, demokrat” ailesi Koç’un yabancı ortaklarıyla (Magneti Marelli) kurduğu işletmede, 2015 yazında direnişe katılan işçileri vazgeçirmek için nasıl kullanıldığını yalın biçimde gördüler. MAKO Genel Müdürü’nün ayetler eşliğinde işçileri eylemden vazgeçirmeye çalışılması hafızalara kazındı. İşçi oracıkta kutsal saydığı değerlerin sermaye sınıfı tarafından nasıl kullanıldığını gördü ve bugüne kadar oruç tutmayan, Alevi olan ya da Kürt olduğu için dışladığı arkadaşıyla kader ortaklığı elle tutulur hale geldi. O şey sınıf kardeşliğinden başkası değildi.

Benzer biçimde Kayseri’de BOYTAŞ fabrikalarında (Bellona, İstikbal) çalışan 4 bin işçi ayağa kalktı. AKP yandaşı Öz Ağaç-İş’in kendilerini satacak bir sözleşme imzalamasına karşı isyan bayrağını çektiler. Burası geçmiş yıllarda 2 bin kişilik mescidinde işçilerin öfkesini yumuşatmak için dini referanslı broşürler dağıtılan, “işçiye ekmek veren patrona karşı eylem yapılmaması” salık verilen bir işletme. Patronu da Cemaatçiydi. Karışık bir durum gibi, ama öyle değil. İşçi, hakkı için ne gerekiyorsa onu yaptı; sınıf kimliğiyle harekete geçti, almak istediğini aldı. Alana gelip işçiyle patronun arasını bulmaya çalışan CHP il başkanının da yuhalanmasını hafızalarımıza kazıyarak!

CHP’den bahsetmişken işçilerin bu dönem daha iyi tanıdıkları ve bölünmelerinin nedenlerinden gördükleri “sol” soslu örgütlenmelerden ya da sendikalardan bahsetmeden olmaz. 

Birleşik Metal İş Sendikasından bahsediyoruz elbette! İşçi kendi inisiyatifiyle sendikaya geldiğinde “aman sendika elden gider, sağcılar, takunya giyenler sendikada hakim olur” diyerek korkuluk sallayanlar, bir dönem önce “aman bu adamı engelleyelim, onların ekibi takunyalı” dedikleri ile sarmaş dolaş yönetim kurulları oluşturuyorlar. Sendikanın sınıf sendikacılığı, mücadeleci temelde yenilenmesini savunanlar için ise “sendikadan temizleyeceğiz” diyorlar. 

FARK YOKSA ÜRETİM DE YOK

Sağdan da olsa soldan da olsa işçilerin bölünmesine hizmet edenler işçilerin sınıf temelinde birleşmelerini eşyanın tabiatı gereği engelleyemezler, olsa olsa biraz geciktirirler. Yapılması gereken doğru zamanda gereken müdahaleyi yapabilmesi için işçilerin işyeri örgütlenmelerini oluşturmasını sağlamaktır.

İşçiler kendilerine yabancı olan ve sınıf dışı tüm yaklaşımlara metal direnişi döneminde gereken cevabı verdi. Şimdi de asgari ücrete yapılan zammın kendi ücretlerine de yansıtılması isteğiyle harekete geçmiş bulunuyorlar. Renault işçileri ek zam konusundaki kararlılıklarını vardiya çıkışlarında binlerce işçinin katıldığı yürüyüşlerde attıkları “Fark yoksa üretim de yok”, “Ver kurtul” sloganlarıyla ifade ediyor. Bir dönem eylem yapması Türk Metal tarafından işçi döverek engellenmeye çalışılan Renault işçileri şimdi de “yaramaz çocuk” muamelesi gördüğü Birleşik Metal-İş tarafından frenlenmeye çalışılıyor. Ama nafile! Çünkü Renault işçisi ve diğer metal işçileri iyi biliyor ki 5. viteste giderken aniden 1. vitese geçilmez. Şanzıman dağılır. O nedenle oluşturdukları birlik karşısında kim ki vitese el atar, işte o zaman işçilerin de şalteri atar!

ÖNCEKİ HABER

‘Geçen 100 günde ölenlerin sayısı bile netleştirilmedi’

SONRAKİ HABER

ORS işçisi birliğini yeniden kuruyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa