Avrupa’nın kabusu sürüyor
İsveç’in en büyük günlük gazetesi Social Demokrat Aftonbladet, aralık ayında, 'Sığınmacı krizi AB içinde derin çelişkileri ortaya çıkardı' yorumunu yapmış ve eklemiş: 'Avrupa şimdiye kadar hiç böyle bir tehdit ile yüz yüze gelmemişti.'

Per-Ake WESTTERLUND
socialistworld.net
İsveç hükümetinin, İsveç’i Danimarka’ya bağlayan –ünlü televizyon dizisinde de yer alan– Öresund Köprüsü’nden geçişler için aldığı kimlik kontrolü kararı, AB’nin yaşadığı krizin önemini ortaya koymaktadır. Bu iki Kuzey Avrupa ülkesi arasında giderek artan uzlaşmazlık, başlı başına bir dram olup farklı AB ülkeleri arasında bariyerlerin yükseldiğini işaret etmektedir.
İsveç’in en büyük günlük gazetesi Social Demokrat ‘Aftonbladet’ aralık ayında, “Sığınmacı krizi AB içinde derin çelişkileri ortaya çıkardı” yorumunu yapmış ve eklemiş: “Avrupa şimdiye kadar hiç böyle bir tehdit ile yüz yüze gelmemişti.”
İsveç’in yeni sığınmacı yasaları, ülkeye girişi en yüksek düzeyde önleyecek şekilde hazırlanmıştır. Danimarka’nın Kopenhag kentindeki Kastrup İstasyonu ile İsveç’in Malmö kenti arasındaki güzergahta, Securitas şirketinden 150 güvenlik görevlisi, tek tek kimlik kontrolü yapıyor ve bu insanların kimlik kartlarının fotoğrafını çekiyor. Kimliği olmayanların İsveç’e girmesine izin verilmiyor. Geçen yıl İsveç’e giren her 5 kişiden 4’ünün kimliği ve pasaportu yoktu. Afganistanlı 25 bin çocuktan yalnızca 18’inin kimlik kartı vardı. İsveç, şimdilerde, Afganistan hükümetini, Afgan sığınmacıları geri gönderme konusunda anlaşma yapmaya zorluyor.
DÜNYANIN EN AÇIK SINIRIYDI
Bu köprü onlarca yıldır dünyanın en açık sınır kapılarından biriydi. Günde 15 bin kişi Kopenhag’daki (Danimarka’nın başkenti) evlerinden Malmö’deki (İsveç’de bir kent) işlerine (ya da tersi yönde) gitmek için bu köprüden geçiş yapıyor.
Bu yeni kimlik kontrolü uygulamasıyla bu seyahat süresinin 1 saat kadar daha uzadığı söylenebilir.
Danimarka’nın bu konuda oldukça kısıtlayıcı bazı düzenlemeleri söz konusuyken, uzunca bir süredir İsveç, sayı olarak Avrupa’da en fazla mülteci alan ülke konumundaydı. Şimdi bu roller tersine döndü. Sağcı Danimarka hükümeti, İsveç’in Sosyal Demokrat Yeşiller Hükümetini sığınma hakkını ortadan kaldırmakla suçluyor. Bununla birlikte Danimarka, Almanya sınırında İsveç’inkine benzer kontrolleri kendisi de uygulamaya koymakta gecikmedi.
Her iki ülke verdikleri kararları savunmak için olağanüstü hal dilini kullanıyor; aldıkları bu katı önlemler için “devlet güvenliği” ve “yasa” ve “düzen” gibi söylemlere başvuruyorlar.
Hatta İsveç hükümeti bu köprüyü bir süre için acilen kapatmayı bile göz önüne almıştı.
‘İSVEÇ SİSTEMİ ÇÖKÜYOR’ İDDİASI
İsveç’te, ırkçı İsveç demokratları başta olmak üzere muhafazakar ve sosyal demokrat politikacıların yaptığı propaganda kampanyaları sonucu yeni yasalar hazırlandı. Bu politikacılar, “İsveç’de sistem çökmek üzere” şeklinde bir cümle kullandılar; bu konuda herhangi bir ayrıntı vermeden.
Bu sistem nasıl bir sistemdi ve neredeydi? Onca baskıya rağmen sığınmacılara kucak açıp onlara yardım eden gönüllüler ve işçiler asla bu tür yorumlarda bulunmamışlardır.
KÂRLAR YÜKSEK AMA SORUNLAR ÇÖZÜLMÜYOR
Bu arada bankalar ve şirketlerin kârlarının rekor düzeyde olduğu bildiriliyor ve hükümete göre devletin mali durumu oldukça iyi bir noktada. Bununla birlikte konut gereksinimini karşılamak, okul ve sağlık için gerekli kaynak ayırmak için önlemler alınmıyor. Hükümet bunun yerine halkı daha fazla kesintiye gitme ve sağ kanat partilerle anlaşmalar yapmakla tehdit ediyor.
AVRUPA BİRLİĞİ KRİZİ
Mülteci sorunu AB’nin en acil sorununa dönüştü. Bu konuda üst üste yapılan zirveler ya şiddetli tartışmalar ya da hiç bir zaman yerine getirilmeyen anlaşmalarla son buldu.
“AB, ya göçmen akışını durdurmak ya da Roma İmparatorluğu ile aynı kaderi paylaşmak zorunda!” Hollanda Başbakanı Mark Rutt’un bu meşum uyarısı, aslında bazı politik liderlerin soruna yaklaşımının özeti niteliğinde. 1 Ocak’ta Hollanda hükümeti, AB’ nin dönüşümlü başkanlığını üstlendi.
Avrupa’ya geçiş yapan 1 milyon sığınmacı, 508 milyon nüfuslu bu “büyük ve demokratik birliğin” kural koyucuları arasındaki uyumu bozdu. Sınırları olmayan bir Avrupa gerçekleştirmek için 20 yıl önce yürürlüğe konulan Schengen anlaşmasının altı oyuldu. Avrupa Komisyonu Başkanı Jean-Claude Juncker, geçtiğimiz kasım ayında, Schengen’in “Avrupa inşasının direklerinden biri” olduğunu ve “Schengen’in başarısızlığa uğraması durumunda tek para biriminin valığının olanaksız” olduğunu söyledi.
MACARİSTAN ÖRNEĞİ YAYILDI
İki ya da üç ay önce Macaristan, aynı zamanda AB’nin dış sınırı olan Sırbistan ile arasındaki sınıra dikenli çit çektiğinde AB liderleri ve Avrupalı politikacılar bu olayı protesto etmişlerdi. Macaristan, ayrıca, bir AB ülkesi olan Hırvatistan ile olan sınırına da benzer bir duvar inşa etmişti. O zamandan bu yana her seferinde daha fazla ülke aynını örnek aldı ve sınırlarını kapatma çabasına girdi.
Almanya, yaz ayına kadar en az görevlinin bulunduğu sınırlardan biri olan Avusturya’dan gelen tüm araçları durdurup inceleme yapacak. Avusturya’ya gelince, Slovenya sınırına takviye yapıyor. AB üyesi olmayan Makedonya, Yunanistan sınırına bir duvar inşa etti vb. Yapılan tartışmalarda Bavyera’daki Hıristiyan Sosyal Birlik Partisi (CSU) diğer ülkelerle olan sınırlarını kapatma tehditinde bulundu.
Kısa bir süre önce İsveç hükümeti, sığınmacılar konusunda yapılan son derece kötü düzenlemelerin, bu tür düzenlemelere başvurmayan diğer ülkelere daha çok sığınmacı akmasına neden olacağını ifade etmişti. Bu anlamda Danimarka hükümetinin aldığı ek önlemlerle birlikte kendisinin Öresund köprüsüne ilişkin yaptığı kısıtlamalar da aynı sonuca yol açacak demektir; yani aynı ayıba kendileri de düşüyor. Şimdi de Norveç “Avrupa’da göçmenlere yönelik en katı önlemleri alan ülkelerden biri” olma gururunu taşıyor.
ÜÇ ÜLKEYE DAVA
AB’nin Yunanistan ve İtalya üzerinden Avrupa’ya ulaşan 160 bin sığınmacının ülkeler arasında yeniden dağıtımını yapma konusunda önlem alma girişimi tam fiyaskoyla sonuçlanmıştır; şu ana kadar yalnızca 100 kadar sığınmacının dağılımı yapılabilmiştir. Bununla birlikte Avrupa Komisyonu, sığınmacıların parmak izlerini 72 saat içinde almamak türünden eksikliklerle kimlik tespitini sağlıklı bir şekilde yerine getirmeyen Yunanistan, Hırvatisyan ve İtalya’ya dava açmaya karar verdi.
Mülteci sayısının ciddi oranda yüksek olması dışında bu davanın nedeni, Dublin Anlaşması’nın İsveç gibi ülkelere, sığınmacıları ilk kayıtlarının bulunduğu ülkelere geri gönderme hakkını veriyor olmasıdır.
YENİ SINIR POLİSİ VE ERDOĞAN
AB Komisyonu, mevcut Frontex’in (AB Sınır Güvenliği Birimi) yerine geçecek yeni bir sınır polisi -sınır ve sahil güvenlik- uygulaması istiyor. Frontex’den farklı olarak bu yeni sınır güvenlik birimleri, Norveç’in (AB ülkesi olmayan) yanı sıra Sırbistan ve Makadonya gibi sınır ülkeleri dahil tüm Schengen ülkelerinde sınırları kapatmak üzere konuşlanabilecek. Hatta bu kuvvetlere farklı hükümetleri bilgilendirmeden harekete geçme hakkı verilmesi düşünülüyor. AB, aynı zamanda da, sığınmacıların daha öteye, örneğin kuzeye doğru gitmesini önlesin diye 3 milyar avro teklif ederek Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’a dalkavukluk etti. AB, Erdoğan ile yaptığı görüşmeler sırasında Türk hükümetinin Kürtlere ve solculara yaptığı ve giderek artırdığı silahlı saldırıları ve şiddeti bile bile görmezden geldi. Onun tek amacı, Suriye’deki savaştan kaçan sığınmacıların Türkiye’de kalmasını sağlamaktı.
Bir dizi geleneksel sağ parti ve hatta sosyal demokrat partiler bu konuda siyaseten bariz bir şekilde sağ yönünde bir çizgi izledi. Aşırı sağın istediği şeyler şimdi, bu yönde somut adımlar da atan kurumsallaşmış partilerce de tartışılıyor. Fransa’daki seçim kampanyalarında önceki Fransa Başkanı Sarkozy, Ulusal Cephe (FN) Lideri Marine Le Pen’e ait söylemlerden bazılarını kullandı. Slovakya’da hükümetteki Sosyal Demokrat Parti, tüm Müslümanların ülkeyi terk etmeleri gerektiğini söylüyor.
Polonya’daki yeni hükümet kendine Macaristan Başbakanı Orban’ın yolunda ilerliyor. Bu iki ülkede mahkemeler, idari kurumlar ve medya, hükümeti eleştirenlerden arındırılıyor. Orban, Yahudi ve Çingene saldırılarından sonra, şimdi de İslamofobi sözcüsü konumunda. Polonya aynı rotayı izlerse durum daha da ciddi bir hal alacak; çünkü Polonya, nüfus ve ekonomik bakımdan AB’nin altıncı büyük üye ülkesi. Çek Cumhuriyeti hükümetleri ve Slovakya da aynı çizgide. Bu blok pratikte AB kararlarını göz ardı edebilir.
AB’NİN EN KÖTÜ YILI DEVAM EDECEK
2015, AB tarafından uzunca zamandır yürütülen politikalar açısından en olumsuz yıl. AB’nin birincil rolü, sendikal haklara saldırılarla, bütçe kesintileriyle durumları, bankalar ve çok uluslu şirketler lehine kolaylaştırmaktır.
Bu birlik son zamanlarda da askeri harcamaların artırılması için itici güç pozisyonundadır. Bununla birlikte, yenilerde yaşanan avro krizi türünden sorunlar, AB’nin pek gerçek bir birlik gibi hareket etmediğinin göstergeleridir. Buradan kapitalizmin ulus devlet temelli işlediği ve bunun yarattığı gerginliklerin devam edeceği sonucu çıkıyor.
Aynı zamanda yeni politik sol hareketlerin, gençlik ve işçi mücadelelerinin varlığı söz konusu. AB politikalarına ve ırkçı sağ partilere karşı mücadele etmek zorunlu. Ayrıca geçen sonbaharda bir çok ülkede kitlesel işçi ve halkların dayanışmasına tanık olundu.
İsveç ve Danimarka’da sığınma hakkı için yeni protestolar planlanıyor. AB’nin alternatifi milliyetçilik değil, tüm ülkelerde işçilerin birlik olmasıdır.
(Çeviren: Hilal Ünlü)
Evrensel'i Takip Et