08 Ocak 2016 20:59

Avrupa’da ayrımcılık had safahada

Fransa vatandaşlıkların düşürülmesini planlıyor. Almanya tacizi tartışıyor. İngiltere'de sağlık kesintisi gündemde.

Paylaş

Fransa’da Sosyalist Parti, “terör eylemlerine karışanların” vatandaşlıklarının düşürülmesini planlıyor. Cumhurbaşkanı ve başbakan, sağdan oy almak için özgürlük düşmanı bir yasadan medet umuyor. l’Obs dergisinden aldığımız yorumda  Olivier Roy hükümetin yasa ile eşitlik ilkesini yok edeceğini, cezalandırmayı suç değil etnik ve dini köken temelinde yapacağını belirtiyor. Roy’a göre sağ seçmen bu yasadan dolayı Sosyalist Parti’yi  tebrik eder ama bölge seçimlerinde görüldüğü gibi kendi adaylarına oy vermeyi tercih eder, kaybeden sol ve değerleri olur.

ALMANYA TACİZİ TARTIŞIYOR

Geçtiğimiz Almanya’nın Köln’de de yeni yılı kutlamak için sokaklara çıkan kadınlar daha önce hiç yaşamadıkları bir saldırıya maruz kaldı. Kalabalığın arasındaki çok sayıdaki erkek kadınları taciz etti. Erkeklerin Kuzey Afrika ve Ortadoğu kökenli oldukların belirlenmesi sonrası tartışma kadınlara şiddetten, şiddeti hangi etnik ve dini kökenlilerin uyguladığına dönüştürüldü ve genel olarak mültecilere yönelik suçlamalar yapılmaya başlandı. Bu konuda yazar Ingrid Strobl’un kaleme aldığı bir yorumu sunuyoruz.

İNGİLTERE’DE SAĞLIK KESİNTİLERİ GÜNDEMİ

Diğer yanda İngiltere’de hükümetin, hastaların ve doktorların hayatlarını tehlikeye atacak kararı ve uygulamak istediği kesintileren dolayı doktorlar greve gitmeye hazırlanıyor. Bir doktor, The Guardian gaztetesi aracılıyla halka destek çağrısı yapıyor ve sağlık bakanını devlet hastanelerini parça parça satmakla suçluyor.


SOL DEĞERLERİNİ KAYBEDİYOR

Olivier ROY
l’Obs

Vatandaşlıktan düşürme konusunda her şey gayet açık. Özetleyelim: Her şeyden önce teröre karşı hiçbir faydası yok, kendisini öldürmeyi kabul eden bir kişi neden Fransız vatandaşlığını kaybedecek diye yapmak istediğinden vazgeçsin? Ölmüş bir kişinin ya da ömür boyu hapis cezası almış bir kişinin vatandaşlıktan düşürülmesi konusu ise gerçekten anlamsız. Dolayısıyla yasanın var olma nedeni teröristleri cezalandırma değil, “diğerlerine”, yani çifte vatandaşlar içinde sayısal olarak en kalabalık olan Müslüman kökenli Fransızlara bir mesaj göndermektir. Dolayısıyla bu yasa eşitlik ilkesinin temeline karşıdır: Cezayı işlenen suç değil insanın kökeni belirliyor. Bu yasa tehlikelidir. İki ayrı yurttaş yaratarak (vatandaşlığı alınamayacaklar -en azından şu ana kadar- ve diğerleri, yani Müslüman kökenliler –en azından bugüne kadar) IŞİD ve Selefilerin söyledikleri entegrasyonun ne mümkün ne de istenmesi gereken birşey olduğu söylemlerini de güçlendiriyor. Dolayısıyla zaten kopma aşamasına gelmiş olan gençlerin ayrılma dürtülerini de arttırmış olacak.

Diğer yandan “göçmenlere” karşı “köken olarak Fransızlar” kategorisini meşrulaştırıyor ve böylelikle her türlü entegrasyon politikasına sırtını dönmüş oluyor. Üstelik tamamen anti cumhuriyetçi bir yasa, zira Fransız vatandaşlığının temelinde olan “toprak hakkı” yerine artık “kan hakkı” anlayışını geçirmiş oluyor. Öyle çarpık bir yasa ki istendiği gibi kullanılmaya da açık, zira bugün adı konulmamış ama Müslümanlar hedef tahtasına konulmuş yalnız yarın diğer etnik ya da dinsel kategoriler (Vichy döneminde Yahudiler için çıkan yasaları hatırlayalım) ya da siyasi nedenler için kullanılabilir.(…) Dolayısıyla bu yasa öz itibariyle özgürlük düşmanıdır. Sol tarafından gündeme getirildi ama yarın sağ veya sunulan şanstan çok memnun olan aşırı sağ uygulama alanını genişleterek kullanacaktır. Peki, öyleyse bu yasayı dayatmak için hükümet (en azından cumhurbaşkanı ve başbakan) neden bu kadar enerji sarfediyor? En yaygın açıklama bunun François Hollande’ın seçim stratejisinin bir parçası olduğudur, zira bu seçimlerin sonucunun sağda belirleneceğine inanıyor. Yani sergilenen bugün Sosyalist Parti’yi yöneten profesyonel politikacılarının eğitildiği Mitterandçı (eski Cumhurbaşkanı François Mitterand-DU) siyasi kültürün sinizminin somut bir örneğidir. Hükümet ne olursa olsun sol seçmenlerin nihayetinde Ulusal Cephe’ye karşı ona oy vereceği, ya da sergilenen otoriter politika sayesinde merkez sağın oylarının bir kısmını çekebileceği varsayımından hareket ediyor. Solun tüm değerlerinin kaybolduğu ya da mükemmel bir siyasi taktik deyip geçebiliriz. Ama bu sefer sol seçmenlerin bir kısmı bu taktiğe boyun eğmeyecektir.

Bu yasa bardağı taşıran damla oldu; çünkü bu yasa alınan onlarca teknik önlem gibi değil ve öz itibariyle önemli bir sembol barındırıyor kendi içinde. (…) Üstelik aday Hollande soldan kaybettiğini sağdan kazanamaz, zira sağ seçmen bu yasadan dolayı onu tebrik eder ama bölge seçimlerinde görüldüğü gibi kendi adaylarına oy vermeyi tercih eder. Dolayısıyla bu yasa ile kazandığı bir şey olmazken kaybedeceği şey çoktur.

Yalnız izlenen çizgi sadece siyasi sinizmle de açıklanamaz. (…) Ülkeyi yönetenler sağcı gibi düşünüyorlar ve sadece ekonomik alanda değil. (…) Özellikle başbakanda gerçek bir sağcı düşünce egemen: özcülük, aydın düşmanlığı (terörizmi tahlil ediyor diye sosyologlara saldırıyor), banliyöden gelen her şeyi küçümseme ve hor görme (…) ve Müslümanlığa dair her konuda paternalist ve tepeden bakma yaklaşımı. İslam’dan konuşmak için ya açıktan din düşmanlığı yapan ve Fransızcaya tamamen hakim aydınlar, ya da “ılımlı” etiketi yapıştırılmış Fransızcayı zor konuşan ve sömürgecilik döneminde her şeye boyun eğen süslendirilmiş imamlar öne sürülüyor. (…) Marine Le Pen’in tersine Sosyalist ‘militanların’ hâlâ anlayamadıkları bir şey var o da laiklik bugün sağın elinde bir silah olarak kullanılıyor: gelinen aşamada laiklik, devletin dinler karşısında ayrım yapmamanın yasası, özgürlük ya da hoşgörünün felsefi temeli olmasından çok bir kimliğin öne çıkartılmasının aleti haline getirilmiştir. Demek ki artık seçimlerde sağ adaylardan başka bir seçeneğimiz kalmamış. 

(Çeviren: Deniz Uztopal)
 


KAFA KARIŞIKLIĞI

Ingrid STROBL

Yılbaşı gecesi Köln merkezi tren istasyonunda gerçekleşen cinsel saldırılar kamuoyuna yansıdığında polisin ilk açıklaması suçluların sığınmacılar olmadığı şeklindeydi. Bu ilk bakışta iyi bir açıklamaydı. Şimdi ise polis yılbaşı gecesi 100 erkeğin kimliğinin kontrol edildiği ve aralarında Suriyeli ve Afganistanlı sığınmacıların da olduğunu bildirdi. Bu sefer iyi niyetli insanlar endişelendi: Eyvah, ırkçıların ekmeğine yağ sürülmüştü ve sığınmacılara saldırmak için olayı bahane edeceklerdi. Ardından da bu iyi niyetlilerin kafaları karıştı: ‘Ne yapacağız şimdi? İlk savunacağımız kadınlar mı sığınmacılar mı olacak?’

Soruna bu şekildeki yaklaşım esası görmemizi engelliyor. Sorun, suçluların nereden geldikleri değil, erkek şiddeti. Sorun, bu toplumda hâlâ kadınlara yönelik aşağılamanın sürmesi ve başka bazı toplumlarda kadının hiçbir hakkının olmaması ve erkeğin kölesi olarak görülmesi. Sorun erkeklerin her toplumda aynı şeyi yapmaları: Aşağılamak, cinsel tacizde bulunmak ve tecavüz etmek! (Tabi ki Köln’den Hindukuş’a kadar heryerde kadını aşağılamayan, taciz ve tecavüzü insanlık suçu olarak gören erkekler de var)

Münih’teki Bira Şenlikleri’nde Köln’de olanların aynısı her yıl gerçekleşiyor. Yapanlar ise bembeyaz Alman erkekler. Güney Sudan’da savaşan iki tarafın mücahitleri de bırakın kadınları  kız çocuklarına bile tecavüz ediyor. Beyaz Birleşmiş Milletler askerleri de aynısını yapıyor. Hindistan’da genç erkekler kadınları kuşatıp acımasızca tecavüz ediyor, kurbanların çoğu intihar etmek zorunda kalıyor. Almanya’da sokaklarda fuhuş yapan kadınlar Alman ve Alman olmayan aile babalarının sadizmiyle ilgili romanlar anlatabilirler size. IŞİD’in ‘kahramanları’ tarafından iğrenççe tecavüze uğrayan kadınlar, lekelendikleri gerekçesiyle ailelerinin kendilerini dışlayacağı korkusuyla bu konuda sessiz kalmayı ‘tercih’ ediyorlar. Kadınlara yönelik cinsel işkenceleri erkekleri coşturmak için gkullanan/sergileyen pornografik filmler beyaz erkekler tarafından çekiliyor. Oyuncular da beyaz erkekler. Bu filmleri büyük bir ihtimalle cennetteki hurilere kavuşmak için savaşan erkekler de seyrediyor.

İster erkek ister kadın, ister Avrupalı ister başka ülkelerden olsun insanlar cinsel taciz ve tecavüzlerin insanlık suçu  ve kadınların insanlık onurlarının dokunulmaz olduğunu kavramazlarsa Köln merkezi tren istasyonundaki gibi olaylar sürecek gidecek...Ve kadınlar: Size yapılan bu muameleye karşı çıkın! Bağırın, çığlıklar atın, öfkelenin! Deneyler bunun erkekleri -çevrenin dikkatini üzerlerine çektiği için- ürküttüğünü gösteriyor.  Hem de belki ‘olayların boyutunun farkına varmayan’, ‘sadece birkaç kadına elle taciz yapıldığını’ belirterek küçümseyen polisler de siz sürekli ve yüksek sesle bağırırsanız utanırlar ve müdahale ederler...

(Çeviren: Semra Çelik)
 


BİZ DOKTORLAR HAYATLARIMIZI SİZİN HAYATINIZI KURTARARAK GEÇİRİYORUZ

Biz greve giderken, yanımızda olacak mısınız?

The Guardian
Bir doktorun mektubu

Diğer meslektaşlarım gibi bu meslek için yıllarımı verdim. Şimdi sağlık bakanı, Jeremy Hunt, mesleğimizi yapmamıza engel oluyor. Doktorların grev zamanı yaklaşdıkça hastanedeki çalışanların moral durumu nasıl diye soruyorlar. Şairler bizim morallerimizi anlatmak da daha etkililer: “Doktoru da Allahı sevdiğimiz gibi severiz/ fakat sadece tehlikede olduğumuz zaman, daha önce değil / tehlike geçtimi ikisinide bir kenara atarız / Allahı unutur ve doktoru küçümseriz”

Dürüst olmak gerekirse sağlık bakanın yaptıklarını tarif edecek söz bulamıyorum. Doktorlar ve hastalar için gereken güvenlik tedbirleri alınması gerekliliğini red etmesi bu mesleğe ve hastalara karşı derin bir nefret mi taşıyor diye düşünüyorum.

Britanya Tabipler Birliği hükümetle çalışmayı denedi ama doktorların ve hastaların güvenliği konusunda taviz vermiyecek. Hayatları tehlikeye atacak değişikleri kabul etmelerini istermiydiniz? Tabi ki hayır çünkü ben de kabul etmem. Grev kararımızın asıl nedeni bu prensipe dayalı her ne kadar sağlık bakanı bunu küçümsede biz bu konuları çok ciddiye alıyoruz.

Bakanın verdiği kararlarda bir mantık bulmaya çalışırken hükümetin de niyetini sorgulamaya başladım. Tabi ki gizlice devlet hastaneleri satmaya çalıştığı düşünüyorum. İkinci dünya savaş sonrası en güzel başarılarımızdan olan devlet hastanelerini parça parça özeleştirmeye çalışıyorlar. Bu tehdit o kadar çok yaygın ki daha fazla ciddiye almalıyız.

Tıp eğitimi almış aile üyelerim artık İngiltere dışında iş bulma planı yapıyor. Şu ana kadar sağlık bakanın aldığı kararlar bu tarz etki yaptı. İşte tam bu yüzden aile üyelerim, iki tane mahalle doktoru, bi tane çocuk doktoru, bir tip öğrencisi ve acil servisde çalışan ben ülke dışında iş arıyoruz artık. Aile üyelerimin bir tanesi İskoçya, diğeri Yeni İzlanda’ya gitmek istiyor ve tıp öğrencisi eğitimini tamamladıktan sonra bu alanda çalışma konusunda çok ikna değil. Bunların hepsi sağlık bakanının  iş kontratlarında getirilmesi istenen değişikler sonucu oldu.

Yalnız değiliz. Birleşik Krallıkta en büyük sanal tıp öğrenci topluluğunu barındıran, The Student Room adlı internet sitesinde, 1500 öğrenci ile yaptığı ankette tıp okumayı düşünen öğrencilerin yüzde 37’sinin sağlık bakanın iş sözleşmelerine yapacağı değişikliği öğrendiğinde tıp okumaktan vazgeçtiğini söylüyor. Birleşik Krallığın gelecekte tıp çalışanlarının bel kemiği olacak iş gücüne direk bir tehlike unsuru oluşturuyor.

Halk bilmeli ki grev son çaremiz, ve gelecekte İngiltere’de daha kötü senaryoları engellemek için bu kararı aldık. Biz hayatlarımız sizin bakımınıza adadık. Siz hasta olduğunuzda biz yanınızda olduk. Bizim ki sadece bir iş değil. Hiç kimse sıradan herhangi bir hasta değil bizim için, o anda siz herşeysiniz. Biz yıllarca ders çalışdık ve gerekli bilgileri öğrendik sizi iyileştirmek için. Ne yaptığımızı biliyorsunuz ve size değer verdiğimizi biliyorsunuz. Peki neden sağlık bakanı dinlemiyor? Size hasta olarak değer vermediği için mi? Bu yüzden mi sizin sağlığınızdan sorumlu olan bize değer vermiyor? Bizimle dayanışmaya var mısınız?

Babam son 12 ayda 7 kere hastenede yattı ve 3 kere Ulusal Sağlık Servisi ve meslektaşlarım onun hayatını kurtardı. Halkın büyüyen bir kesimi gibi, benim Annem ve babam yaşlı ve sağlık problemleri var. Ben onlara yardımcı olabilirim sağlık yönünden, fakat herkesin evde bir doktoru olma lüks’ü yok. Ne zaman bir hastayı görsem hep aklıma annem ve babama bakan bir doktorun nasıl davranmasını istediğim geliyor. Sizi annenize babanıza nasıl hizmet edeceğim eğer sağlık bakanın planları yürürlüğe girerse?

Bunları yazarken boğazımda koca bir düğüm var. Neden mi? Çünkü bu hükümetin benim verdiğim emeği, hastalarımla harcadığım zamanı ve onlara verdiğim sözümü, bunlarım hepsini yerle bir etmek istiyor.

(Çeviren: Çağdaş Canbolat)

 

ÖNCEKİ HABER

Muhalefetten kıdem tazminatı konusunda ortak tavır: ‘Amaç işçiyi korumaksa fonsuz düzenleme yapalım’

SONRAKİ HABER

Keskin nişancılar vuruyor, mahkeme tutukluyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...