06 Ocak 2016 15:10

-HENÜZ- BİR CAN KAYBI YOK

DİYARBAKIR’ın 9000 yıllık tarihe sahip ilçesi Sur ilçesini duymayanınız kalmamıştır. Malum şimdilerde ismi basında çok yer alıyor. Ne yazık ki eşsiz tarihiyle değil harabeye dönmüş haliyle. Tarihinin yanı sıra en yoksul yerleşim yerlerinden de biridir Sur. Köylerinden göç etmek zorunda bırakılanların, sınıfsal olarak da en yoksulların semtidir. Fakat abluka neticesinde çok fazla tahribata uğradı ve insanların evleri, dükkanları, ibadethaneleri delik deşik oldu. Kapılarının üzerine kilit vurulup terk edildi.

Paylaş

Delal ARSLAN
Dicle Üniversitesi

DİYARBAKIR’ın 9000 yıllık tarihe sahip ilçesi Sur ilçesini duymayanınız kalmamıştır. Malum şimdilerde ismi basında çok yer alıyor. Ne yazık ki eşsiz tarihiyle değil harabeye dönmüş haliyle. Tarihinin yanı sıra en yoksul yerleşim yerlerinden de biridir Sur. Köylerinden göç etmek zorunda bırakılanların, sınıfsal olarak da en yoksulların semtidir. Fakat abluka neticesinde çok fazla tahribata uğradı ve insanların evleri, dükkanları, ibadethaneleri delik deşik oldu. Kapılarının üzerine kilit vurulup terk edildi.
Biz Sur’a yaklaşık bir kilometre mesafede bulunan KYK yurdunda kalıyoruz. Sur içinden gelen silah ve patlama seslerini sabaha kadar duyuyoruz. Doğrudan oradaki yoksul halka ve tarihe yapılan saldırılara tanık oluyoruz. İçinde olduğumuz savaş haline dur demek için çeşitli eylemler yapıyoruz yurdun bahçesinde ve dışında. Ancak savaş bizim hayatlarımızdan da bağımsız değil ki! Sivil polisler, şimdinin beyaz torosları olan Ranger tipi araçlarla, TOMA’yla, panzerle yurdun önüne damlıyor. Fotoğraflarımızı çekip, havaya ateş edip hakaretler ediyor. Sonrasında akrepler yurdun içinde birkaç tur atıyor. Arkadaşlarımıza soruşturmalar açılıyor; eylemi örgütleyenler teşhir edilip yurttan atılıyor. İki gün geçiyor ve yurttaki doğalgaz trafosuna ‘nerede geldiği belirsiz’  kurşunlar geliyor. O kurşunları yemekhane camına ve blokların duvarlarına gelen kurşunlar takip ediyor. Yurt hoparlörlerinde yapılan anonslar “ Sur’da devam eden çatışmalarda dolayı kişisel güvenlik önlemlerinizi alın, pencere önlerinden uzak durun, açık alanlara çıkmayın.” diyor bize. –henüz- Bir can kaybı yok, kurşunların kimin namlusundan çıktığı konusunda bir açıklama da. Hal ve ahvalimiz şimdilik böyle.
Kurşunlar aslında bize gözdağı vermek istiyor. ‘90lı yıllarda zorla terk ettirildiğimiz köylerimiz gibi şimdi de şehirlerimizi terk etmemizi istiyorlar. Şehirleri abluka altında olan Kürt gençleri olarak bizler verdiğimiz mücadelenin demokratik meşru bir mücadele olduğunun bilincinde olarak, savaşsız sömürüsüz bir dünya talebimizin taşlarını döşemek için daha fazla birleşme ihtiyacı duyuyoruz.
Günlük yaşamımızı direkt etkileyen detayları yazmaya satırları yetmeyecek. Ama savaşa karşı barış, özgürlük ve insanca yaşam mücadelesi acil bir zorunluluk. Savaş başta Kürt halkına dönük olsa da biliyoruz ki savaşın mağdurları her milliyetten Türkiyeli emekçiler ve gençlik olacak. Bunun için tüm Kürdistan ve Türkiye gençliği olarak birleşmeli ve savaşa dur demeliyiz!


TOP SESLERİNDEN FAZLASI VAR

Dilan ÖZDEMİR
İnönü Üniversitesi
Malatya

ÜNİVERSİTEDEN Cizreli bir arkadaşım. Elim varmıyor aramaya, ne söyleyeceğimi de bilemiyorum. En son kendimi toparlayıp arıyorum. Eğitim fakültesinde okuyor. Öğretmen olacak seneye ve bu sözleri söylüyor bana. Annesi ve babası çok hasta oldukları için bir şekilde çıkabilmişler Cizre’den. Antep’e gitmişler. Orada hemen hastaneye yatırmışlar zaten. Kardeşleri de onlarla gitmiş. Ama içleri orayı bırakmaya el vermediği için geri döneceklermiş. Halasının evine havan topu atmışlar. Kuzeni ve halası yaralanmış. Dayanamıyoruz artık diyor. Kendisi de umursamıyor okulu o kadar ölümün karşısında. Cizre’den çıkmak zorunda kalan halkın çıkışını anlatıyor. “Ayaklarına ayakkabı bile giyememişler. Soğukta çıplak ayaklarla gidiyorlar. Bir ellerinde soğukta ağlayan çocuklar, diğer ellerinde apar topar aldıkları çantalar... Kobane’ye çevirmişler sanki Cizre’yi”   diyor.
Bir diğer Cizreli arkadaşımla otobüste karşılaşıyorum. Ailesi, okul için zorla göndermiş onu Malatya’ya. İçi hiç rahat değil. “Geri döneceğim” diyor. Konuşurken iki kadın bize laf atmaya çalışıyor; Cizre’de katliam olmadığına dair! Tepki bile veremiyor onlara. Sadece bana dönüp veryansın ediyor onları bu kadar duygusuzlaştıran devlete, sisteme. Eminim ki buna benzer şeyleri birçoğunuz dinlediniz, duydunuz. Hani diyor ya arkadaşımız “Kobane’ye çevirmişler” diye, soruyoruz Cizre’yi bu hale getiren hükümetin IŞİD çetelerinden ne farkı var? Bugün IŞİD’in Rojava’ da, Suriye’de yaptığı barbarlığı devlet Cizre ve Silopi başta olmak üzere tüm Kürdistan’ da, katliam politikalarıyla yapmıyor mu?
Müge Tuzcuoğlu’nun “Taş Atan Çocuklar” kitabında Diyarbakırlı bir çocuk, “attığımız şey taştan çok daha fazlasıydı.” diyerek o dönemi özetliyordu. Bugün de yitip giden bedenlerden fazlası var. Her gece top seslerine ağlayan, uyumayan çocuklar var. Öğretmenler tarafından terk edilen çocuklar var. İki arkadaşım gibi, Cizre’de olmadığı halde eğitimine devam edemeyenler var...
Ne ölüm ne de ölümden fazlasının olmaması için herkes Cizre’de, Silopi’de ve bölgede uygulanan katliam politikalarına dur demelidir. Bu katliamlara engel olunamadığı baskının ve savaşın olduğu bir gelecek tüm ağırlığı ile üzerimize çökecek.

ÖNCEKİ HABER

Gençliği karanlığa yedekleme çabası

SONRAKİ HABER

Ateş hepimizi yakmadan

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...