2 Ocak 2016 01:53

Ali KARATAŞ
Yusuf ERTAŞ

Suriye krizi, geçtiğimiz yıl da çok önemli gelişmelere tanıklık etti ve uluslararası siyasetin merkezinde yer almaya devam etti. Kriz, 2011 martında patlak verdiğinde beklenti Libya’ya yapılan emperyalist müdahaleye benzer bir müdahale ile kısa sürede rejimin değişeceği yönündeydi. Fakat Suriye’de beklenen olmadı. 5 yıl boyunca da gündemin ön sıralarından hiç düşmedi. 

Krizin bu noktaya gelmesindeki en önemli nokta kısa süre içerisinde “uluslararası ve bölgesel güçlerin” karşı karşıya gelmesiydi. Krizin bir tarafında muhalifleri destekleyen ABD ve müttefiklerinin, diğer tarafında ise Suriye rejiminin arkasında duran Rusya ve müttefiklerinin yer aldığı bir “vekalet” savaşına döndü. 

Bu karşı karşıya geliş 2015 yılı boyunca da artarak devam etti. Suriye krizi için söylenebilecek en önemli gelişme; Rusya’nın fiili olarak sahaya inmesi, sonrasında ise Rus uçağının Türkiye tarafından düşürülmesiydi.

RUSYA SURİYE SAHASINDA

BM Güvenlik Konseyinde Suriye’ye müdahaleye karşı iki kez veto hakkını kullanan Rusya, geçen yılın ekim ayında, ekipmanı ile “bizzat” sahaya indi.  

Bölgede Rusya’nın bu adımı atmasını sağlayan oldukça önemli gelişmeler yaşandı;  
*Bölgenin en önemli aktörlerinden biri olan İran, Batı ile yıllardan beri devam ettirdiği müzakereleri, analizcilerin hem fikir olduğu “Kendi lehine bir anlaşma” ile noktaladı. Bu anlaşma bölgede beraber hareket ettiği Rusya’nın pozisyonunu güçlendirdi.

*Suudi Arabistan’ın önderliğinde oluşturulan koalisyonun Yemen’e yönelik askeri harekatı, aradan 9 ay geçmesine rağmen herhangi bir ilerleme sağlayamadı. 

*Ortadoğu’nun en kalabalık, en güçlü ordusu olan ve Suriye’yle tarihsel ilişkileri bulunan Mısır, Suriye krizinde Rusya’nın attığı adımlara ilk defa açıktan destek verdi. 

*ABD önderliğinde oluşturulan koalisyonun bombardımanlar IŞİD’e karşı istenilen sonucu vermedi. Eğit donat projesi fiyasko ile sonuçlandı. Bu durum, Rusya’nın da içinde bulunduğu yeni ittifak arayışlarına yol açtı. 

Bu gelişmelere ek olarak Suriye Lideri Beşar Esad’ın Moskova’da Rusya lideri Vladimir Putin ile yaptığı görüşmeyle uluslararası izolasyon kırılarak krizde yeni bir aşamaya gelinmiş oldu.

RUSYA’NIN ELİ GÜÇLENDİ TÜRKİYE SIKIŞTI

Her ne kadar Viyana görüşmelerinde ABD önderliğindeki blok Rusya’nın Suriye’deki pozisyonuna yaklaşmış gibi gözükse de, ABD ve Fransa’nın yetkilileri “Suriye Ordusu IŞİD’e karşı savaşta kullanılabilir” açıklaması yapsa da, emperyalist mihraklar daha önce olmadığı kadar Suriye krizinde karşı karşıya geldi.

ABD ve Rusya’nın da içinde bulunduğu 12 ülke, savaş gemilerini Akdeniz’e indirdi. Rusya 13, ABD 9 savaş gemisi ile Akdeniz’de. Fransa’nın yanı sıra İngiltere ve Almanya da Suriye’de hava operasyonlarına katılma kararı aldı. 

Türkiye’nin Rus savaş uçağını düşürmesi, eksenlerin karşı karşıya gelişinde bir dönüm noktası oldu. Yapılan açıklamalar NATO üyesi olan Türkiye’nin bu kararı tek başına almadığını gösteriyor. Lakin bu adım, Türkiye’nin sadece Rusya ile olan ilişkilerini değil, Suriye politikasındaki pozisyonunu da daha fazla zora soktu. Paris Katliamı sonrasında Rusya’nın Suriye’deki operasyonları daha fazla uluslararası meşruluk kazanırken, Türkiye’nin böyle bir hamle gerçekleştirmesi, izah edemeyeceği bir adım oldu. 

AKP'NİN HAYALLERİ BUHARLAŞTI  

Ortaya çıkan genel eğilim, yılbaşından sonra 16 Ocakta New York’ta yapılacak toplantıda Rusya’nın hem alandaki varlığı, bu varlığının Esad rejimini güçlendirmesi ve rejimin hakimiyet alanının genişlemesi nedeniyle daha güçlü otururken; buna karşılık Türkiye’nin, IŞİD  başta olmak üzere cihatçı örgütlerle anılan ve masada ne söylediği çok da dikkate alınmayan bir pozisyonda olacağı yönünde.

Geçen yılın nisan ayında Türkiye sınırına yakın stratejik Cisr eş Şuğur kasabasının el Nusra tarafından ele geçirilmesindeki iddialar aynı yöndeydi. Suriye yetkilileri, çoğu Çeçen çok sayıda cihatçı militanın, Cisr eş Şuğur’daki savaşa katılmak üzere Türkiye sınırından Suriye’ye giriş yaptığı, hatta Cisr eş Şuğur operasyonunun, Suudi-Türk-Katar ittifakını ve Suriye’nin kuzeyi için oluşturulan Antakya operasyon odasından” yönetildiği iddia edilmişti. 

Uçağın düşürülmesinden sonra Suriye’deki İslamcı muhaliflerle dirsek temasını sağlamada önemli bir imkan yaratacak olan Türkiye’nin gündeme getirdiği “tampon bölge” planı fiilen buharlaştı. Türkiye hemen bu projesini hiçbir alanda gündeme getiremez oldu.

HAFIZ ESAD’IN DÜŞÜ GERÇEK OLDU

Rusya Türkiye’nin bu adımını, Başta Suriye olmak üzere bölgede yerleşmek için bir fırsata dönüştürdü. Türkiye’ye getirilen bir dizi ekonomik ve siyasi yaptırım eşliğinde Rusya, Lazkiye’deki Hmeymim Hava Üssüne S-400 hava savunma sistemini yerleştirdi. Arap basını S-400 savunma sisteminin kurulmasını “Erdoğan, Hafız Esad’ın hayalini gerçekleştirdi” şeklinde yorumladı. 1967’de gerçekleşen Arap-İsrail savaşındaki hezimetten sonra, Suriye’nin istemesine rağmen ne Brejnev ve ne de Gorbaçov’un gerçekleştirdiğini, Rus uçağının düşürülmesi bahanesi ile Putin’in gerçekleştirmiş oldu.

ALLUŞ ÖLDÜRÜLDÜ

Rusya’nın yaptığı bu yığınak bir yandan rejimin kontrol ettiği alanları genişletirken diğer yandan muhaliflerin karargahları hedef alınmaya başlandı. Muhaliflerin simge isimlerinden Suriye’de orduya karşı savaşan örgütlerden Ceyş’ül İslam (İslam Ordusu) lideri Zehran Alluş, Rus jetleri tarafından öldürüldü. İslam Ordusu, Suudi Arabistan Eski Savunma Bakanı Bandar Bin Sultan’ın desteği ile oluşturulmuştu.

İRAN MASADA

Geçtiğimiz yıl Suriye krizinde diplomatik alandaki gelişmeler de hız kesmedi. Ekim ayında Viyana’da Suriye krizi üzerine gerçekleşen genişletilmiş toplantıda İran, ilk defa masada doğrudan yer aldı. Toplantıda Esad’ın geleceği için uzlaşma sağlanamasa da “Rakip iki düşman olan Suudi Arabistan ve İran’ı bir masa etrafında bir araya getirmiş olması” başarı olarak değerlendirildi. Amerikan destekli Suudi Arabistan, böylesi bir katılıma veto koyuyordu. Bu tutumunda Cenevre I ve II toplantılarında başarılı olmuştu. Cenevre toplantılarının yerine geçen Viyana toplantısında bu vetolar kazaya uğradı. Bu tercih; mali kriz, Yemen savaşına katılma, İran’ın nükleer anlaşma sonrasında kuvvetlerinin daha etkin hale gelmesi ve Rusya’nın Suriye’ye müdahalesinin sonucu olarak Suudilerin gücünün azalması neticesinde oldu.

BM SURİYE KARARI

Viyana toplantısından sonra aralık ayında toplantı gerçekleştiren Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin aralık ayında yayımlanan 2254 numaralı kararı ile dengeler büyük ölçüde sarsıldı. İlk defa bu beyanla silahların susması için çağrı yapıldı. Beyan, Viyana toplantısı ve Cenevre 1’i birleştirerek bunu siyasi çözüm için yeni bir yol haritasına dönüştürdü. Beyan, ateşkesin sağlanması ve geniş katılımlı bir hükümet kurulması çerçevesinde bir takvim ortaya koyarak 18 ay içinde anayasal değişiklerin yapılmasını, parlamento ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinin yapılmasını içeriyordu. Burada en çok dikkat çeken noktalardan biri de daha önce müzakereler için Esad’ın gitmesi şart koşulurken bu sefer Esad’ın geleceği ile ilgili tek bir kelimenin bile geçmemesiydi.

RİYAD KONFERANSI

Suriye krizinde, yılın bitimine az bir süre kala yine önemli gelişmeler yaşanmaya devam etti. Suudi Arabistan’ın çağrısıyla 9-10 Aralık tarihlerinde Riyad’da bir araya gelen Suriyeli muhalif gruplar, “Suriye Krizine Çözüm” toplantısı öncesinde ortak pozisyon belirlemeye çalıştı. 
Konferansın iki ana siyasi aktörü İstanbul merkezli Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu (SMDK) ile esasen Suriye içinde örgütlü Demokratik Değişim için Ulusal Koordinasyon Komitesi olurken, PYD ve Demokratik Suriye Güçleri Riyad’a davet edilmedi. Bölgede analistler toplantının yapılmasının “toplantının tek başarısı” olduğu fikrinde birleşirken; Ahrar’uş Şam toplantıdan çekildi; PYD’nin, el Nusra’nın, IŞİD’in bulunmadığı bir ortamda alınan kararların uygulanmasının mümkün olmadığını görüşü ön plana çıktı.

Buna karşılık Riyad Konferansıyla aynı günlerde Derik’te Kürtler öncülüğünde ayrı bir konferans örgütlendi. Buraya sadece Rojavalı gruplar değil, Riyad Konferansına çağrılmayan kesimler ya da Heysem Menna gibi çağrılsa da daveti kabul etmeyen isimler de katıldı. Konferans sonrasında ise 42 kişilik Demokratik Suriye Meclisi kuruldu.

SÜNNİ NATO

Riyad’da yapılan toplantıdan bir gün sonra, Suudi Arabistan beklenmedik bir anda “İslam İttifakı”nın kurulduğunu ilan etti. Aralarında Türkiye’nin de olduğu 34 ülkenin katıldığı ittifakta Şii ülkeleri dışlaması dikkat çekti. İslam İttifakı bu nedenle “Sünni NATO” olarak adlandırıldı. Eylül ayında Rusya, İran, Irak ve Suriye tarafından kurulan “Bağdat Bilgi Merkezi” de yeni “Bağdat Paktı” olarak değerlendirilmişti.

1916 yılında İngiltere ve Fransa arasında imzalanan Sykes-Picot anlaşmasının bölge bakımından bir hükmünün kalmadığı koşullarda emperyalistler, bölgenin haritasının yeniden çizilmesinde kendilerini güçlü pozisyona getirecek bir mevzi tutmak için yeni ittifakları teşvik ederken diğer yandan bölgeye askeri yığınak yapmaya devam ettiler.

EN BÜYÜK MÜLTECİ AKINI

Suriye krizi 2015’te insanlığın en büyük trajedilerinden birine de neden oldu. Yüz binlerce insan savaştan ve çatışmalardan kaçıp hayatta kalabilenler Avrupa’nın kapılarını zorladı. Yaşanan İkinci Dünya Savaşı’ndan beri en büyük mülteci akınıydı. Binlercesi ise Akdeniz’in sularında can verdi cesetleri sahillere vurdu. Aylan Kürdi’nin sahile vuran cansız bedeni yaşanan dramın bir simgesi oldu.

Patlak verdiği ilk günden beri  krizin tarafı olan Arap devletleri muhalefetin silahlandırılması için milyarlarca dolar harcadılar. Lakin mülteci akını başladığında bir tane bile Suriyeli mülteciyi kabul etmemesi hudutlarını yüzlerine kapatmaları büyük eleştirilere neden oldu.

Evrensel'i Takip Et