Silvan Belediyesi Eş Başkanı Tekiner: İlçede 23 kişi öldü ama hâlâ kimliğimizle yaşamak istiyoruz

Cansu PİŞKİN
İstanbul
7 Haziran seçimlerinin ardından Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve AKP’nin ‘çözüm süreci’ni ‘buzdolabına kaldırmasından’ sonra özellikle HDP’nin en yüksek oyu aldığı Kürt kentleri asker ve polis saldırılarının hedefi haline geldi. Önce köylerin, ormanların bulunduğu alanlar yakıldı, ardından birçok ilçede sokağa çıkma yasakları ilan edildi. Ağustos ayından bu yana 200’ü aşkın sivilin yaşamını yitirdiği sokağa çıkma yasaklarının en ağır yaşandığı kentlerden biri Silvan’dı. 12 gün süren sokağa çıkma yasağında 23 sivil hayatını kaybetti, kent adeta harabeye çevrildi. Yasak öncesi ve sonrasını Silvan Belediyesi Eş Başkanı Zuhal Tekiner ile konuştuk.
Yasaktan önce Silvan’da ne oldu?
7 Haziran seçimlerinin bitiminden hemen sonra bölgede yasaklı alanlar ilan edildi. Özellikle köylerin bulunduğu alanlarda yangın ihbarları çok fazla yükseldi, gözaltılar arttı. Aslında abluka sürecinin zemini 7 Haziran sonrasında oluştu. İnsanlarda şöyle bir kaygı oluştu, ‘ben kendimi nasıl koruyacağım, ben burada nasıl yaşam sağlayacağım?’ Çünkü karşı taraftan beklediği şiddeti 90’lardan tanıyordu. Halk kendini koruma yolları aradı. Çok tartışılan hendeklerin ortaya çıkışı da güvenli yaşam alanları oluşturmaktı.
Silvan’da sokağa çıkma yasağı kalkalı 1 ay oldu. Özel harekat timlerinin ilçedeki varlığı sürüyor mu? İnsanlar rahat bir şekilde sokaklarda dolaşabiliyor mu?
Hâlâ oradalar. Asıl amaçları özellikle Tekel, Konak ve Mescit mahallelerine birer karakol yaparak buradaki kontrollerini üst düzeye çıkarmak. O yüzden bırakın insanların rahat bir şekilde dolaşmasını, bizim belediye araçlarımız bile iş yapamıyor onların izni olmadan. Biz kepçeyi emniyetten istiyoruz. Çünkü emniyetin bahçesinde park edilmiş vaziyette. 2 kobra veya 2 zırhlı araç eşliğinde kepçeyle beraber geliyorlar ve o şekilde gidip hizmetimizi yapabiliyoruz. Kobra araçları bekletiliyor belli sokakların başında. Bu araçlar belli bir saatten sonra oraya geçiş yapan, yani kendi evine giden vatandaşı şüpheli olarak görüyor.
Abluka boyunca ağır silahlarla Silvan’a saldırıldı. Kent harabeye döndü, birçok ev ve işyeri ağır hasar gördü. Elektrik ve su tesisatları zarar gördü. Bu tahribat giderilebildi mi?
Top atışlarından kolonları patlayan ve yıkım kararı verilen 11 evin yapımını sona bıraktık. Ağırlıklı olarak çok fazla hasarı olmayan evlerin onarımını yaptık. Bunlardan yaklaşık 500 evin camı ve kapıları yapıldı, duvardaki kurşun izleri sıvayla kapatıldı. Çünkü insanların bir an önce evlerine dönmesi gerek. Bir kısmı dönüyor, bir kısmı da ağır hasarlı evlerin onarılmasını bekliyor. Tarihi Azizoğlu Konağı’nı da bu süreçte karargah olarak kullandılar. Orada da hasar söz konusu.
DERS ESNASINDA ARAMA YAPILIYOR
Özel Harekat Timleri İmam Hatip Lisesi’ni karargaha çevirmişti. Yasak kalkmasına rağmen sürüyor mu bu durum?
İmam Hatip Bölge Okulu’na el koymuş durumdalar.Yasaktan sonra öğrencilerin bir kısmı farklı okullara dağıtıldı. Bir kısmına da yer bulunamadı. Aynı alan içerisinde eğitim verilmeye çalışılıyor belli dersliklerin içerisinde. Şu anda aynı alan içinde bulunuyorlar ve belli derslikleri kullanıma açmışlar. Oradaki öğrencilerin yaşadığı en temel sıkıntı da şu; ders esnasında kapı açılıyor ve kontrol ediliyor oradaki öğrenciler. Gelip oturduğu sıranın altını, üstünü, defterini kontrol ediyorlar. Ve bunu silahlı özel harekatçılar yapıyor. Bu silahlı kişilerin sivillerin içinde yaşaması mümkün değil. İkisi yan yana gelemez, gelmemeli.
Başbakan, ‘ev ev temizleyeceğiz’ dedi. Cumhurbaşkanı sık sık, bu saldırıları ‘teröre karşı vatandaşın huzuru’ olarak gerekçelendiriyor...
86 bin nüfusa sahip Silvan’da 86 bin terörist var onların tanımına göre. Çünkü bölge halkına yaklaşım bu. Hendekleri kapattılar fakat orada yaşayan insanlar hâlâ aynı ideolojiye, aynı inanca sahip. Bunda bir şey değişmedi. Yok etmek, öldürmek üzerine bir ‘temizlikten’ bahsediyorlar. 23 insanımızı kaybettik ama geri kalan halkımız hâlâ Silvan’da yaşıyor.
Silvan halkı ne diyor bunca şeyden sonra? Bir kopuş var mı ya da barış umudu devam ediyor mu? Halk ne istiyor?
Kürtler yıllardır barış umuduyla yaşıyor ve her ne olursa olsun bunun umuduyla yaşamaya devam edecekler. Biz barış istiyoruz. En fazla istediğimiz şey barıştır. Ama halkımız kendisini tanımayan, bir sistem içerisinde bunun mümkün olmayacağını da görüyor. Bizi var edecek olan statüdür. Öz yönetim parti tüzüğünde yer alan, müzakere sürecinde belli bir aşamaya getirilmiş bir şey. Halk devleti de tanıyacağım ama kendimi, kültürümle, dilimle var edeceğim diyor. Statü istiyor.
Medyada Silvan’dan binlerce kişinin göç ettiğine dair haberler çıktı. Ciddi boyutlarda bir göç yaşandı mı?
Öncelikle şunu söyleyeyim bahsedildiği gibi 22 bin kişi göç etmedi. İki bin civarında bir göçten söz edebiliriz. Bu da zorunlu bir göç. Evinin tavanı bile üzerine yıkılıyor. Atılan toptan tavanda kocaman delikler açılıyor. İnsanlar güvenli bölgelere gitti. Buradaki sıkıntılar aşıldıktan sonra da geri dönüyor.
‘ESEDULLAH TİMİ JİTEM’İ HATIRLATIYOR’
Özel harekatçıların Silvan’daki yazılamaları ve Esedullah Timi çok tartışıldı...
Ölen 23 insanımızı henüz kimin öldürdüğünü bilmiyoruz. Bunlara bir dava açılmadı, nereden kurşun geldi, kimin silahından çıktı bilinmiyor. Ama Esedullah Timi’ne dayanınca zaten soruşturmaya gerek yok. 90’lardan JİTEM gibi. Onlara soruşturma açıldıysa da sonuç elde edilemiyor. Kendisine Esdullah Timi diyenler öldürdüğü insanların fotoğrafını çekip paylaşıyor sosyal medyada. Ve hakkında herhangi bir işlem yapılmıyor. ‘Kurdun dişine kan değdi’ diye yazıyor duvara. Bu insanların bizlere karşı tutumunun duvara yansımasıydı bu. Bu kine ve bu nefrete sahip kişilerin, orada nefret ettikleri bir toplumun içinde yaşaması korkunç bir şey. Sivil insanların, çocukların yaşam alanlarını işgal ediyorlar.
‘YARDIM İSTEMİYORUM, BENİ DİNLEMELERİNİ İSTİYORUM’
Süren operayonlar ve devletin bu tutumu nereye varacak? Batıya bir çağrınız var mı?
Aynı yöntemde ısrar etmek yanılgıdır. Dayanışma içerisinde olmak çok önemli. Biz çok kötü şeyler yaşadık 3 aydır insani anlamda olumsuzluklarla karşılaştık. Artık şunu düşünüyoruz, ‘gerçekten insanlığa sahip çıkan yok mu, acaba yaşadıklarımız çok mu normal şeyler?’ Yani biz ölüyoruz, öldürülüyoruz ama bir ses çıkmaz mı insanlardan? Yine de kötü düşünmek istemiyorum. İnsanlığa sahip çıkacak olanlar var. Bir dayanışma oluşturmak buna dur demenin en önemli ayağı. Bizim mahallelerde yaşayan kadınların çoğunun söylediği şuydu; “Ben hiç kimseden gıda istemiyorum, hiç kimseden giyecek istemiyorum ama beni dinlemelerini istiyorum. Çocuğum gözümün önünde vuruldu beni duymalarını istiyorum.”
Evrensel'i Takip Et