30 Aralık 2015 00:52

Kamuda iş güvenliği başlıyor ama nasıl?

Paylaş

Uzm. Dr. Gökmen ÖZCEYLAN
İşyeri Hekimi

2016 yılının temmuz ayında kamuda iş güvenliği ve işçi sağlığı için yeni düzenlemeler başlayacak. Ancak daha başlamadan öyle ciddi sorunsallıklarımız var ki. 

Bildiğiniz gibi 2016 yılının 7. ayından itibaren kamuda çalışan memurlara da iş sağlığı ve güvenliği açısından kamunun hizmet üretmesi yasal olarak zorunlu kılınıyor. 6331 sayılı Yasa’nın ilgili yönetmeliği uyarınca kamu çalışanları yani devlet kurumlarında çalışan memurların da işçi sağlığı ve güvenliği tedbirlerinin alınması zorunlu hale gelecek. Şimdiye kadar ki uygulama ise 4857 sayılı İş Kanunu’na tabi yani kamu işçisi çalıştıran kamu dairelerinde 2 Ağustos 2013 yılından beri bir zorunluluktu. Ancak yeni düzenlemeyle bu kapsam genişletilerek tüm kamu birimlerinde 2016’nın 7. ayından itibaren tehlike sınıfına bakılmaksızın işyeri hekimi, iş güvenliği uzmanı ve yardımcı sağlık personeli bulundurmak zorunluluğu geliyor.

Şimdi bu uygulamanın nasıl olabileceği ve şimdilik bazı uygulama örneklerini sizlerle paylaşmak zorundayım.

ALTYAPISI HAZIRLANMADI

Öncelikle kamuda bu yasadan etkilenecek birkaç kurumu sizlere söyleyeyim. Kamuda en fazla memur çalışanı olan kurumların başında Milli Eğitim Bakanlığına bağlı okullar geliyor. Rakamlarla konuşalım 2014 verilerine göre Milli Eğitim Bakanlığında aktif çalışan öğretmen sayısı sadece 789 bin 244. Ki bu rakamın bile işyeri hekimlerimizin sayısı dikkate alınırsa nasıl bir hizmet alabileceklerini düşünmek hayal gibi. Ayrıca Milli Eğitim Bakanlığında sadece memur olarak öğretmen çalışmıyor. Bir diğer kurumumuz ise Sağlık Bakanlığı. Burada sayıları hiç  vermeye niyetim yok. Ama size şöyle bir soru sorsam ne demek istediğimi anlatmış olurum: Yeni milyonlarca insan iş sağlığı ve iş güvenliği hizmeti alması zorunluluk, ancak bu dönemde altyapısal olarak yeni işyeri hekimleri ve iş güvenliği uzman alımı oldu mu?
Komik bir şekilde bu sorunun cevabı hayır. Milyonlarca yeni insanın bu yasadan doğan yükümlülükle bir hizmeti almasını yasaya bağlıyorsunuz. Ancak bu hizmeti sunacak personeli yetiştirmiyorsunuz. Biliyorum benim yazılarımı takip eden tüm dostlarım diyor ki şu anda: “Hocam hep böyle olmadı mı zaten?”

SORUMLU KİM OLACAK?

Doğrudur. Hep böyle oldu ancak, bu sefer farklı olan insanlara ciddi sorumlulukların yüklenmesi ancak bu sorumluluk yüklenen insanların ise bu sorumluluğu yerine getirebilme olasılıklarının olmaması. Önceden bu özel sektörde aynı sorun yaşansa şunu diyorduk. Adam fabrika veya tesis açmış. Sunamadığı hizmetten dolayı bir kaza veya güvenlik ihlali olursa işveren bir şekilde bunun cezasını çeker, bedelini öder. Ama şimdi böyle bir durumda işveren kim olacak? Okullarda müdür ve yöneticiler mi, yoksa il ve ilçe milli eğitim müdürleri mi, yoksa direk bakanlık mı?

Peki bakanlıkta muhatap kim olacak?

Gelelim sağlık bakanlığına;

Hastanelerimizde iş kazasından çok, sağlık çalışanlarımızın ciddi mesleki hastalık riski altında olduğu bir gerçek.

Böyle bir durum olduğunda yarı özelleştirilmiş kamu hastaneler birliğine bağlı hastanelerde bu işin sorumluları kim olacak? Baş hekimler mi? Yoksa hizmet satın alımından sorumlu hastane müdürleri mi?
Genel sekreterler mi?

Neden bu yazımda muhatap arıyorum onu söyleyeyim. Yasa uygulamaya konulduğu günden itibaren birçok kurum bu hizmeti ya hiç alamayacak ya da yarım yamalak alacak. Çünkü mevcut hekim ve uzman sayısı belli. O zaman bu verilemeyen hizmetin ama verilmesi zorunlu kılınan hizmetin alınamamasından kim sorumlu olacak ?

Sorularım inanın bitmedi ama bir yazıyla tamamlanabilme olasılığı yok. 

Peki şimdiye kadar buna ön hazırlık yapan kurumlarda durum nedir ?

Bir de ona bakalım isterseniz.

Sağlık Alanında Kamu Hastaneleri Birliğine bağlı hastanelerimizin bazıları çalışanlarının sağlık taramalarına ve bazı koruyucu tedbirlere kendi çaplarında ön hazırlık olsun diye başladılar. Mevcut kendi hastanelerine yakın bölgelerde çalışan işyeri hekimleri ile sözleşmeler imzalayıp elden geldiğince hizmet üretmeye başladılar. Ancak burada karşımıza çıkan en önemli sorun kaynak. Sağlık Bakanlığı veya Kamu Hastaneler Birliği bu yasa için kaynak ayırmadığı için, şimdilik hastanelerin döner sermayesinden bu hizmetlerin masraflarını karşılama yoluna gittiler. Burada çok ciddi bir hak ihlali yaşanmakta. Özellikle bir çalışanın iş güvenliği ve işçi sağlığı ekseninde alacağı tüm hizmetler işveren tarafından karşılanmalı ve bunun ekonomik yükü çalışana yansıtılmamalıdır. Ancak yaşananlara bakınca döner sermaye aslında o hastanede çalışan personele dağıtılan ek ödemesidir. Bu ödeme kullanıldığı andan itibaren bu hizmet çalışanların sırtına yıkılmış durumdadır. Aklı başında bir itiraz veya sendikaların durumu hukuksal alana taşıması durumda bu uygulama devam ettirilemez. 

YENİ BİR MÜCADELE ALANI

Okullarımızda da durum pek de farklı değil ancak küçük bir fark var. Burada bu bütçeleri, okul aile birliklerinin velilerden topladığı paralarla çözülme yolu benimsenmiş gibi. Bu da hiç yasal bir uygulama değil ve aynı zamanda etik değil. Okulda çalışan öğretmenin çalışma sağlığını korumak ve bunun maliyetini ödemek velilere yüklenemez. 

Bir de şu konu gözlerden uzak durmamalı;

Hastane ve okullarda işçi sağlığı ve güvenliği konusu şu anda sanki sadece bir işyeri hekimiyle sözleşme yapmak ve sağlık taraması yaptırmak gibi algılanmaktadır. Ancak biz işin profesyonelleri olarak biliyoruz ki, bu işin en önemli ayağı koruyucu hizmetlerdir. Ki bu da iş sağlığı ve güvenliği uzmanlarından ve yapılacak bilimsel risk analizlerinden geçiyor. Yoksa bu işin sağlıklı yürümesi imkansız.

Tüm bu eksik ve gedikleriyle yepyeni bir döneme giriyoruz. Bu konuda daha çok cümleler kuracağız. Çok uyarılar yapacağız gibi. Ama şimdiden en önemli uyarıyı yapalım. Özellikle kamu sendikalarının çok uyanık olması gerekiyor. Onlara yepyeni bir mücadele alanı açılıyor. Bakalım neler olacak…

ÖNCEKİ HABER

Aynı banttaki arkadaşımızdan başlayarak…

SONRAKİ HABER

19 günlük Ronahi 16 gündür annesiz

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...