28 Aralık 2015 00:51

Gizlilik kararı neyi gizliyor?

Paylaş

Zehra Çiğdem ÖZCAN
Avukat

Çağlayan’daki İstanbul Adliyesi’nin adı, geçen yıldan bu yana (adliyede öldürülen savcı) Mehmet Selim Kiraz Yerleşkesi. Büyük ihtimalle Tahir Elçi, adının Diyarbakır Adliyesi’ne konulmasını istemezdi ama devlet de zaten bunu yapmazdı, adliyede öldürülse dahi. Çünkü adliyenin/yargının esas çocuğu, çöplüğün horozu savcıdır. Avukat olsa olsa varlığına katlanılmak zorunda kalınan üvey evlattır. Devlet ölen savcının hatırasını yaşatmak ister ama ölen avukatın derhal unutulmasından yanadır. 

Suç döner dolaşır, savcıyı bulur. Çünkü o kamu düzeninin koruyucusudur ve bozulan düzenin tesisi de onun görevidir. Ama bizim memleketimizde kamu, devlet demek olduğundan, kamu düzeni de devletin rutin işleyişinin devamı anlamına geldiğinden savcının en önemli görevi “kamu” düzeni değil, o işleyişin korunması olur. Kendini devlet düzeninin işlemesine adayan savcı, bu amacı örseleyecek bir dış kuvvetle yüz yüze kaldığında da en kolay yolu seçer. Kendini devletin varlığına adamamış bir diğer yargı gücü ile yani avukat ile savaşmayı gerekli görmeyip -ki savaşması gerekmese bile- onu yargı dışına atmanın yolunu arar. Bunun için gerekli mercilerden, yargının diğer esas unsuru olan yargıçlarından izin alıp soruşturma boyunca hiçbir dış etken ya da muhalefet olmadan at koşturma hakkı elde eder. Yargıçlar, üvey evlatlardan en az savcılar kadar hoşlanmazlar çünkü. Okullar olmasa rahat edeceğini düşünen Milli Eğitim Bakanı gibi savcılar da avukatlar olmasa daha kolay çalışıp kamu düzenini sağlayacaklarına inanırlar.

Kendilerini kamu düzeninden değil de devlet düzeninden sorumlu gördükleri için de “yalnız çalışmak” ve yollarına avukat gibi lüzumsuz unsurlar çıkmasın isterler. Egemen, müdahale edemediği alanı yasaklar, böylece o alanı egemenlik alanına dahil eder. Türkiye’de de -her ne kadar devlet denilen şey tüm erkleriyle bir bütün olsa da- kendini yürütmeden bağımsızlaştıramamış yargı, egemenin diliyle konuşur ve yargıç, verdiği “gizlilik kararı” ile savcı ve yargıç dışındaki tüm yargı unsurlarına soruşturma sürecini yasaklayarak, avukat gibi bağımsız unsurları egemenlik alanına sokarak, yargının dışına atar. Suçun soruşturma safhası gizlidir. Bu gizlilik, soruşturmanın sağlıklı yürümesine ve şüphelinin haklarını korumaya yöneliktir. Henüz yargılamaya tabi tutulmamış ve hakkında hüküm verilmemiş şüpheli/sanığın “suçlu” sıfatını yüklenmesine engel olmaktır amaçlardan biri. Ancak özellikle sanığın savunma hakkı bakımından alenilik esastır ve soruşturma taraflardan gizlenemez. Sanığın ancak kendisi için tamamen aleni olan bir soruşturma ile haklarını savunabileceği ve “savunma hakkı”nın ancak böyle mümkün olabileceği kabul edilir ki; doğrudur.

Soruşturmanın sanık ve sanık müdafi açısından “gizliliği” ise CMK 157. maddesi ile kısıtlanmıştır. Bu maddeye göre “Soruşturmanın tehlikeye düşeceği” durumlarla kısıtlı olmak şartıyla sanık ve sanık müdafi yönünden savcının talebi ile yargıç tarafından gizlilik kararı verilebilir. Ancak böyle durumlarda dahi bazı belgeler, örneğin bilirkişi raporları vs. taraflardan gizlenemez. Ancak bu tür istisnai düzenlemeler siyasi davalarda “devlet düşmanı” terörist, komünist vs. sanıklar için derhal alınır ve “gizlilik kararı” ile dosya sanık ve müdafiinden adeta “kaçırılır”. Elinde dosya numarası ile kapı kapı dolaşan müdafii de müvekkilini neye karşı savunacağını bile bilmeden aylar geçirir. Değil bilirkişi raporunu, sanığın verdiği ifadeyi; dosyanın pembe kapağını bile göremez. Elbette sorun yalnızca sanık açısından verilen gizlilik kararının yol açtığı savunma hakkı ihlalleri değil. Suruç, Ankara ve Tahir Elçi katliamlarındaki gizlilik kararları müşteki ve vekillerini de kapsıyor. Vekiller, bu nedenle dosyanın d’sine ulaşamayıp savcılıkça geri püskürtülüyor.

Püskürtülen vekiller basın açıklamaları ile seslerini duyurmaya çalışıyor ama nafile. Yargı yine üvey evlatlarını kapı dışarı edip isyanlarını duymazdan geliyor. Sanık yönünden getirilen CMK mad. 157 kapsamındaki kısıtlamaların yasal zemini olmasına rağmen, müşteki vekili yönünden gizlilik kararının uygulanabileceği bir yasal düzenleme yok. Dolayısıyla gizlilik kararlarının Suruç, Ankara ve Tahir Elçi yönünden müşteki vekilleri için hiçbir geçerliliği de yok. Kaldı ki ceza ve ceza usul yasaları, soruşturmayı savcıdan ve yargıçtan ibaret görmüyor; müşteki avukatları da soruşturmanın parçası. Bu nedenle savcının ne kadar mağdur ve sanık lehine veya aleyhine delil toplama hak ve yükümlülüğü varsa, sanık vekilinin de müvekkili lehine delil toplama veya sanıklar aleyhine dosyaya delil sunma hakkı mevcut. Yine de gizlilik kararı talep eden savcıların haklarını yememek lazım. Devlet düzeninin rutin işleyişini korumaktaki tutarlılıklarını göz ardı edemeyiz. Soruşturmanın aleniliği tartışılmazken ve gizlilik kararı istisnai durumlarda uygulanabilecekken; devletin müşteki olduğu durumlarda gizlilik kararının “Soruşturmanın tehlikeye düşürülmesi ihtimali” ile alınarak ve savunma hakkı düşünülmeksizin, devlet düşmanı şüpheli terörist ya da komünistlerin savunma haklarını ortadan kaldırmaya yöneldiği halde; devlet görevlilerinin sanık olma ihtimali ortaya çıktığı hallerde alınan gizlilik kararlarının sanıktan gelebilecek soruşturma ihlallerine karşı değil, devlet görevlisi sanıkların korunması amacıyla alınıp dosyanın köşe bucak saklandığı hususları; savcının yargının kamu tarafı olarak, diğer taraflarla eşit bir unsuru değil de devlet adına ve onun sözcüsü olarak hareket ettiğinin en önemli göstergeleridir.

Kısaca savcı, devlet nerede değilse oradadır; devlet nerede zaafa uğramışsa o zaafı telafi edecek güçtür. Savcı devleti gözetir; devletin karşısında kim varsa, ister sanık ister müşteki, gizlilik kararı ile bir koruma kalkanı kurar ve o kalkanın arkasında hamisi olan yargıcın verdiği destekle, yani gizlilik kararıyla devlet açısından bozulan işleri kimsenin müdahalesi ve dırdırı olmadan yeniden yoluna koyar. Suruç’ta 30, Ankara’da 100 kişinin ölümüyle bozulmaz kamu düzeni; kamu düzeni, devlet düzeni bozulursa bozulur. O ki, bir yargı unsuru değil, bir devlet görevlisidir. Devletin bekası yargıda gizlenir, çoğu durumda da savcıda.

ÖNCEKİ HABER

Rusya ve Avrupa’nın çatısı Elbruz’a doğru bir yolculuk

SONRAKİ HABER

Birleşik Metal-İş'te kongreler ve gösterdikleri

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...