21 Aralık 2015 00:57

Güvenlik nerede başlar özgürlük nerede biter?

Paylaş

Eren YILMAZ
İstanbul

Amerika’daki 11 Eylül saldırılarından sonra yapılmaya başlanan ancak Türkiye’de ’90’larda sıkça tartışılan “özgürlük ve güvenlik” ikilemi bugün yeniden gündeme geldi. 

Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ve Ankara Temsilcisi Erdem Gül’ün “Devletin güvenliği veya iç veya dış siyasal yararları bakımından, niteliği itibarıyla gizli kalması gereken bilgileri, siyasal veya askeri casusluk maksadıyla temin etmek”, “Bilgileri siyasal veya askeri casusluk maksadıyla açıklamak” ve “Silahlı törer örgütüne üye olmaksızın bilerek ve isteyerek yardım etmek” suçlarından tutuklanmaları sonrası tartışma yeniden gündemde.  

Cumhuriyet Gazetesi Köşe Yazarı Aydın Engin, Hürriyet Gazetesi Ankara Temsilcisi Faruk Bildirici, Bilgi Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden Doç. Dr. Esra Arsan’la, gazetecilik, iktidar ve güvenlik tartışmasını konuştuk. 

BU UZLAŞMAZ BİR ÇELİŞKİ

Aydın ENGİN - Cumhuriyet gazetesi: Kapalı kapılar ardında çevrilen dolapların halk tarafından bilinmesini istemeyen bütün devlet yöneticileri güvenlik zırhının arkasına saklanırlar. Açıktan ‘Biz bir halt ettik, siz bunu açığa çıkardınız’ demezler. ‘Bu devlet sırrıdır, ülke çıkarlarına aykırıdır’ falan derler. Kapalı kapılar ardında olup bitenlerin, gerçeklerin gün ışığına çıkmasını önlemeye çalışırlar. Ben halkın haber alma hakkı cümlesini tercih ediyorum. İnsanlar neler olup bittiğini bilmek isterler. Bizim gazeteci olarak ödevimiz bu. Biz bu hakkı ete kemiğe büründürmekle yükümlüyüz. Bunu iyi yaptığımız zaman iyi gazeteciyiz, yapamadığımız zaman beceriksiz gazeteciyiz, bunu yapmadığımız zaman suçluyuz. 
Hükümetler, devletler sıkıştığı zaman güvenlik politikalarını öne çıkararak basın özgürlüğünü, halkın haber alma hakkını çiğnemeye sık sık başvururlar. Bizde oldum bittim böyle. Bizde her zaman ‘Devlet sırrı’ diye yasalarda iyi tanımlanmamış, iktidarın ‘Bu devlet sırrıdır’ diye ilan etmesinin yeterli olduğu bir durum var. Gerçek bir demokraside bir devletin halkından saklayacağı sır nedir? Ortada sır varsa açık açık söylenemeyen bir şey vardır. Türkiye’de iktidarlar, özellikle darbe dönemlerinde, ‘devlet sırrı’, ‘devletin çıkarları’, ‘ulusal çıkarlar’ gibi son derece bulanık ve saygı değer olmayan gerekçelerle güvenlik politikalarını öne çıkarmışlardır. Hele Kürt sorunu söz konusu olunca bu artık güvenlik politikası olmaktan çıkmış, başına buyruk, gizli ve karanlık işlerin üstünün örtülmesi olmuştur. Bugün de AKP güvenlik politikasını iyice doruğa çıkardı, ‘Benden yana değilsen düşmansın, benim gibi düşünmüyorsan suç işliyorsun’ noktasına kadar indi. Son dönemde Can Dündar ve Erdem Gül arkadaşımızın, yani Cumhuriyet gazetesinin yaptığı habercilik, Evrensel’in yaptığı bir sürü habercilik AKP’nin bu mantığına çarptı. Demokrasiyle ve hukuk devletiyle uzaktan yakından bağı olmayan bir ilişkiler zincirinden söz ediyoruz.

BEDEL ÖDEMEYİ GÖZE ALMADAN  GAZETECİLİK YAPAMAYIZ
Güvenlik politikalarıyla bizim mesleğimiz arasında hiçbir zaman örtüşmeyen bir çelişme var. Bu uzlaşmaz bir çelişki. ‘Güvenlik politikaları’ kelimesi iktidarların yedikleri haltları halktan gizlemek için sığındıkları bir korunaktır, bir zırhtır. Bu zırhı delmek de bizim görevimizdir. Bunu delmediğimiz zaman mesleğimizi iyi yapamadık diye utanmalıyız. Bugün AKP medyası bu suçu her gün işliyor. Biz yazdıklarımız kadar yazmadıklarımızdan da sorumluyuz. 

Güvenlik politikaları ve gazetecilik faaliyetinin çelişik olduğunu söylüyorsunuz. Devletle sık sık karşı karşıya gelmek bu işin gereği midir?
Bedel ödemeyi göze almadan bu ülkede gazetecilik yapamayız. Bu bedel bazen Can ve Erdem arkadaşlarımız, Ahmet Şık, Nedim Şener ve daha onlarca arkadaşımız gibi olur, bazen öldürülen Özgür Gündem’deki arkadaşlarımız gibi canlarına kast edilmesiyle olur,  bazen işsiz bırakılmayla olur, işten atılmakla olur. Bir medya düşünün ki gazeteci kendi kendine sansür uyguluyor. ‘Onu yazarsam patron hoşlanmaz’, ‘Patron hoşlanmazsa ben daha yeni ev tuttum, yeni evlendim...’ Bu hesaplara girdiği anda bazı arkadaşlarımızın, onları suçlamadan söylüyorum, eli titrer. Dolayısıyla bedel ödeme lafı rasgele söylenmiş bir söz değil. Haberci arkadaşımızdan başlayıp Genel Yayın Yönetmeni’ne uzanan zincirin herhangi bir halkasında basın özgürlüğünün yok edilmesi mümkündür. Ancak bu zincirin bütün halkaları uyumlu bir şekilde mesleğin gereklerini yerine getiriyor ve bedel ödemeyi göze alıyorsa. Bunu göze alamadığınız müddetçe halkın haber alma hakkı ister istemez sizin ellerinizle boğulmuş olur. 

GERÇEKLER, TOPLUMUN ÇIKARLARINA HİZMET EDER

Faruk BİLDİRİCİ – Hürriyet Gazetesi Ankara Temsilcisi: Sorunuza önce tek kelimeyle yanıt vereyim; kesinlikle hayır. “Güvenlik”ten sözü edilen bireylerin, toplumun güvenliği olsa elbette gazetecilerin bu ölçütü dikkate almaları gerektiği karşılığını verebilirdim.  Çünkü gazetecilik insan mesleğidir, insanlara zarar verilerek yapılamaz. Ama gerek Batı ülkelerinde, gerekse Türkiye’de “ulusal güvenlik”  kavramını gazetecilerin önüne sürenlere şu soruyu sormak gerekiyor; “Bir haberin ulusal güvenliğe aykırı olduğuna kim karar verecek?” Tabii ki, siyasi iktidar diyecekler, yani gücü elinde tutanlar. Oysa evrensel gazetecilik örneklerinden biliyoruz ki, siyasi iktidarın “ulusal güvenlik” diye savunduğu çoğu zaman (hatta tamamı) o iktidarın kendi politikası, kendi çıkarıdır.

Gazetecinin görevi ise iktidarların cakalı sözcüklerle süslenmiş çıkarlarına alet olmak değil, tam tersine iktidara karşı da eleştirel, sorgulayıcı ve bağımsız gazetecilik yapmaktır. Ancak bu şekilde göz önünde olmayan gerçekler açığa çıkarılabilir; yanlışlar topluma duyurulabilir. Unutmayalım, gerçekler, güç sahiplerini rahatsız etse de nihayetinde bütün ülkenin, bütün toplumun çıkarlarına hizmet eder.
Gazetecilerin gerçeği ortaya çıkarmak için özgürlüğe ihtiyacı vardır. Özgürlük (ve tabii demokrasi) olmadan gazetecilik yapılamaz. Bıraksınlar biz işimizi yapalım;  güvenlik, savunma gibi konuları da siyasi iktidar, polis, asker, MİT düşünsün. Onlar da işlerini yapsınlar, yasalardan sapmadan, insan haklarına, özgürlüklere, demokrasiye zarar vermeden.

GÜVENLİK POLİTİKALARI GAZETECİYİ BAĞLAMAZ

Doç. Dr. Esra ARSAN – Bilgi Üniversitesi İletişim Fakültesi: Devletin güvenlik politikaları, özellikle devletin savunma faaliyetini yürütürken işlediği suçlar, insanlığa karşı işlediği suçlar, savaş suçları, insan hakları ihlalleri vesaire gibi suçlarda devletin güvenlik politikaları gazeteciyi hiç bağlamaz. Gazetecinin görevi, var oluş nedeni zaten bunları ortaya çıkarmakla ilgili. Gazeteci doğru olan haberi ister bir sızıntı bilgi olsun, isterse devletin içinden kendini kamuya adamış bir ‘cesur yürek’ bilgiyi bir gazeteciye versin, gazeteci bu bilginin doğruluğunu ispatladığı müddetçe bunu yayınlamak zorundadır. Gazeteci bilgiyi nereden aldığını da açıklamak zorunda değildir. 

Gazeteci bütün bunları yazmak zorundadır ama burada şöyle hassas bir nokta var: Öncelikle kamuya açıkladığımız bilginin ne kadar öncelikli olduğu önemli. Özellikle Can Dündar ve Erdem Gül olayında Suriye’ye gönderilen silahlar söz konusuydu. Bu ilk defa Cumhuriyet’in ifşa ettiği bir sızıntı haber değil. Daha önce cemaate bağlı bazı yayın organları tarafından da bu bilgi gündeme gelmiş, zaten ifşa olmuştu. Artık devlet sırrı niteliğini kaybetmişti. Savcılar TIR’lara baskın yaptıklarında bu tartışıldı. Cumhuriyet’te yayınlanan ise bu savaş suçuyla ilgili bir takım ekstra görüntülerdi. Evet bu kamuya gösterilmesi gereken bir haber, ancak cemaat ve AKP arasındaki güç mücadelesinde de taraf tutuyor. Hem bu fotografları onlara servis edenler tarafından kullanılıyor hem de seçtiği konu itibariyle seçimden hemen önce topluma bir şeyler anlatmak isteyen bir siyasi güç grubunun yayınlanmasını istediği şeyi yayınlıyor. Aslında gazeteci, gazetecilik yaparken, gazeteciliğin ötesinde bir siyasi aktöre dönüşüyor. Buradaki tartışma da bir basın özgürlüğü tartışması değil Cumhurbaşkanı ile Can Dündar arasındaki tartışma oluyor. İktidar da bunu böyle düşündüğü için ‘Sen gazeteci misin siyasi aktör müsün?’ diyerek kendi güç sınırlarının içinde, hukuku, yargıyı, polisiye önlemleri kullanarak seni terör eylemlerine karışmaktan, terör örgütüne yardım etmekten yargılıyor.  

HABERİN SINIRLARI AKP TARAFINDAN ÇİZİLİYOR

Gazeteci eline gelen bir bilgiyi doğrulayıp haber yaparken o bilginin kimden geldiğine da bakmalı mı? Haberin gerçeği barındırması ve kamu yararı bulundurması yeterli değil mi?
Türkiye’de son on yılda haber yapma sınırları AKP ve AKP yandaşları tarafından çiziliyor. Neyin haberini yapabiliriz? Hangi konu sansürlü, hangi konu değil? Bunu uzun yıllar AKP ve cemaatin ortaklaşa düzeneği belirledi. Türkiye’de gazeteciler uzun yıllar yolsuzluk yazamadılar. AKP ve cemaat arasında kavga çıkana kadar Türkiye’de yolsuzluk yoktu. Ne zaman ki ters düştüler, aniden yolsuzluk olayları patladı. 
17 Aralık öncesinde de Ergenekon Davası, Balyoz Davası gibi kendilerince sivilleşme olarak niteledikleri süreçte yargılanmasını ve tasviye edilmesini istedikleri gruplara ilişkin haberler yayınlıyorlardı. Bunu da yine cemaat veriyordu. Haber içeriklerinde yine onların dominasyonu vardı. Bunun dışına çıkılamıyordu. Bunun dışına çıkanlar, mesela Ahmet Şık gibi, Nedim Şener gibi, Hanefi Avcı gibi cemaatin kötü işlerini yazanlar, kitaplaştıranlar hapse giriyordu. 

Gazeteciler iki güç kutubu arasında oyuncak haline getirilmiş bir vaziyette. Bu çok zavallı bir durum. Bence buradan kamu yararı da çıkmaz. Gazeteci kendisine o bilgiyi veren haber kaynağının niçin bu bilgiyi kendisine verdiğini de sorgulamalıdır. Bu gruplar o bilgileri kendi çıkarları için sızdırıyor. Kamunun çıkarı için sızdırmıyorlar. Haber elbette önemli, kamu yararı elbette önemli ama haber kaynağının bu bilgiyi niçin verdiği, gazetecilik etiği, yani kendi gazetecilik kimliğinin dışına çıkmaması bu haberi yaparken çok daha önemli. Türkiye’de AKP ve cemaat sultasında yaşadığımız gazetecilik gerçeği aslında bu.

Peki bir gazetecinin sızıntı bilgilerden yaptığı haberler onu vatan haini yapar mı?
Gazeteci bir haber yayınladı diye vatan hainliği ile suçlanamaz. Tam tersine olsa olsa vatanseverlikle nitelendirilebilir. Devletin işlediği suçların ortaya çıkarılması gazetecinin görevidir. Devletin güvenlikle ilgili işlediği suçları ortaya çıkarmak gazetecinin en çok yapması gereken şeydir. Altını çiziyorum: Gazetecinin bu konuları kendi insiyatifiyle araştırması, bulması gerekir.  Gazeteciliğin politik çıkar ilişkilerinde oyuncak edilmemesi gerekir. Türkiye’de gazeteci oyuncak haline getirildi. 

 

 

 

 

ÖNCEKİ HABER

Oyuncu Kayhan Yıldızoğlu: Medeniyeti yasakları koyanlar değil, aşanlar yaratır

SONRAKİ HABER

IŞİD’e karşı ‘Sünni NATO’

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...