PODEMOS: Politik uyanıştan öngörülebilir bir çöküşe
Raul ZELİK
Gara
Podemos deneyimi bize, bir özgürleştirme projesinin, taban ile dayanışma içinde, demokratikleştirici, otoriterlik karşıtı ve kolektif olma özelliklerine sahip olması gerektiğini; bunları bir yük, bir engel olarak görenlerin kaybetmeye mahkum olduğunu göstermiştir.
Görünen o ki Podemos´un kurulmasından yalnızca üç ay sonra, kuşkucuların teşhisi doğrulandı. Bu yeni parti, ne toplumda ne de politik dünyada sola doğru bir yöneliş yaratmadı. İspanya’da demokratik bir kırılma hayal etmek şu anda bir yıl öncesine göre daha zor.
Sorun, yalnızca kamuoyu araştırmalarında yüzde 27’den yüzde 15’e düşmek değil, ki bu bir ölçüde iki partililik krizinden yararlanma yetisinde olan Ciudadanos’un (Yurttaşlar Partisi) birden yükselişe geçmesinden kaynaklı. Bu arada yeni ortaya çıkan bir parti-hareket için yüzde 15 hiç de fena sayılmaz; küçük partilerin bile politik tartışmalarda yeterince etkili olunabileceğini CUP (Katalonya Bölgesindeki anti-kapitalist bağımsızlık yanlısı parti) örneğinde görmekteyiz.
Ancak daha endişe verici olan Podemos’un demokratikleştirme dürtüsünü kaybetmiş olmasıdır. Podemos, 15M (15 Mayıs hareketi)’nin oluşturduğu birikimleri dahi tartışma konusu yaptı. Milyonlarca insan özgürleştirici politik değişimlerin daima toplumsal mücadelelerin ve kitlelerin seferber olmasının bir sonucu olduğunu kavramışken, Podemos, tersini popüler hale getirmeye başladı.
SİSTEM İÇİNE ASİMİLE OLDU
Birinci adımda “ışınlayıcı grup”, eski (ve yanlış) bir ilüzyonu, baskı ilişkilerini ortadan kaldırmak yerine onlarla yöneten burjuva partilerinde olduğu gibi, özgürleştirme politikalarının temsilcilere devredilebileceği yanılsamasını canlandırdı.
Buna bir de Podemos’un politik sistem içine –seçim kampanyaları, politik pazarlama, önderliğin kişiselleştirilmesi- hızlı bir şekilde asimile olmasını, onu özümsemesini ve politika “kaçınılmaz olarak yozlaştırır”, dolayısıyla bu konuda “yapacak bir şey yoktur” düşüncesini doğrular bir şekilde birden otoriter bir özellik alan önderlik yapısını eklemek gerekir.
Kurumlarla neden mücadele etmek gerekir?
2013’de Podemeos’un ortaya çıkmasına yol açan nedenler, hâlâ geçerliliğini koruyor ve hâlâ çok kıymetli; bunu akıldan çıkarmamak gerekir. Ekonomik sermayenin yanısıra kurumları da kontrol eden elitlerin durumuna baktığımızda, eylemlerin kapitalizme çok bir zarar vermediğini görürüz. 15 Mayıs hareketi neoliberal hükümet nezdinde tehlikeli bir hareket değildi. Bu nedenle bir çok insan şu sonucuna vardı: Kurumsal iktidara gereksinim var. Kamuoyu fethedildikten sonra kurumları kontrol eden elitlerle mücadele etmek gerekir. Bizzat Pablo Iglesias’ın kendisi iktidarı ele geçirmek ile hükümeti ele geçirmenin birbiri ile karıştırılmaması gerektiğini, ama bir seçim zaferinin anti-liberal ve iktidar karşıtı bir yapının kurulmasına yardımcı olabileceği açıklaması yapmıştı. Ve bu kesinlikle doğruydu ve bundan anlaşılan, politik sol (daha doğrusu sol bir hükümet), sermaye iktidarına ve onun kurumlarına (Avrupa Merkez Bankası, IMF, Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı (TTIP) karşı halk güçlerinin bir iktidar unsuruydu.
BOZULMANIN ÜÇ TEMEL NEDENİ
Ne yazık ki Podemos bu perspektifi çok çabuk terketti. Onun gelişimi, kurumlardaki sol partilerde görülen tipik bir gelişme seyri olduğu için –ulusal sol (Bask bölgesindeki bağımsızlık yanlısı sol) bu kuralın dışında kalan az sayıdaki istisnalardandır- bunun nedenlerini analiz etmeye değer. Bana göre Podemos’un hızla bozulmasının üç temel nedeni var:
DEMOKRATİKLEŞME İLKESİNİN TERK EDİLMESİ
15 Mayıs’ın temel anlamı, “politika”nın politik olanının yeniden kazanılmasını içeriyordu. 15 Mayıs hareketi, sermayenin çıkarlarına politik sınıfın otomatik olarak devamı mantığına bağlı olan temsil şovuna karşı, 2001’deki Arjantin sloganı olan “Bizi temsil etmiyorlar” ile yeniden ayağa kalktı.
Podemos, bu slogandan uzak durmaya çalışarak başka bir temsilin olanaklı olduğunu savunmaya başladı.. Bu iddiası bütünüyle mantıksız değil; en ikna olmuş sistem karşıtı bile bazen bir David Fernandez’in (Katalonya’da anti-kapitalist parti CUP önderlerinden) ya da HDP’li bir kadın Kürt belediye başkanının kendilerini temsil ettiğini hissedebilirler.
Bu anlamda Podemos katılımcı demokratik bir parti olmak istiyordu. Ancak partinin gelişimi tersi yönde oldu.. Ekim 2014’de Vistalegre’de yapılan kuruluş kongresinde “çekirdek birim”, tüm Belediye Meclisini kendi ellerinde tutmak için diğer bütün hareketleri tecrit etti. Parlamenter grubun heterojenliğinden korktuğu için önderlik, 20 Aralık seçimleri için açık ve çoğulcu ön seçim yapılmasını engelledi. Yerel seçimlerde uygulanan Dowdall sisteminin tersine, “blok listeler” tüm iktidarı yeniden Inigo Errejon ve Iglesias grubunun elinde topluyordu. Buna bir de yazdan bu yana tabana sormadan, sırf propaganda amacıyla çok sayıda popüler ismin aday gösterilmesi eklenmeli. O halde Podemos ile geleneksel partilerin eylemleri arasında temel bir fark yok.
HEGEMONYANIN DEĞİL HÜKÜMETİN DEĞİŞTİRİLMESİ
2014 başlarında Pablo Iglesias, politik değişimlerin, seçim zaferlerinin meyvasından çok yeni hegemonyaların bir sonucu olduğunu yazdı. Peki güç ilişkileri nasıl değiştirilir? Protestolar, grevler, toplumsal çatışmalar, halk örgütlenmeleri yoluyla... Halk düşüncesini politize eden ve egemen sınıfın meşruiyeti krize girene kadar alttan baskılayan.
Bu süreçte sol partilerin oynadığı rol çelişkilidir. Bir yanda iktidar ilişkisinin bir kritiğini görünür kılmak gerekir; bir yanda oy ve destek mücadelesi, onların mevcut hegemonyayı onaylayarak mevcut “konsensüs”e yakınlaşmasına neden olur. New Labour’ın (Tony Blair’in) ya da sosyal demokrasinin gelişimi buna iyi örnektir. Bu partilerin ana akıma uyumlu hale gelmeleri onlara 90’ların ortalarında tekrar hükümet olma izin verdi; ancak yaptıkları neoliberal rejime daha çok siper olmak oldu.
Podemos, aynı şekilde iktidar konsensüsünü sorgulamayı bıraktı. Buna son örnek Iglesias’ın 1978 anayasası üzerine yaptığı açıklamalardır. Anayasanın -Frankocu elitlerin polis şiddeti ve darbe tehditiyle dayattığı- bütünüyle değiştirilmesi Podemos’un kuruluş taleplerinden biriyken, Iglesias, şimdi insanları anayasanın yapılış yıldönümünde kutlama yapmaya davet ediyor ve şimdi yalnızca belli reformlar talep ediyor.
Bu tip asimilasyonlar bütün alanlarda gözlenmekte. “Satranç tahtası merkeziliği” (centralidad de tablero: Podemos’un kullandığı bir ifade, insanların kafalarında önemli bir kaplayan egemen konuların merkeze alınması anlamında ç.n) yerine “politik merkezi” -mevcut egemenliğin örtük ifadesi- koyuyor. Devlet organlarında Frankoculuğun devamı konusunda parti sessizliğini koruyor; polis kuvvetlerine yakın durdurduğunu göstermeye çabalıyor ve listelerine bu Frankoculuğun sürekliliğini en iyi temsil eden bir yapının üyesi olan bir sivil jandarmayı dahil ediyor. Katalan parlamentosunda Katalanlara ait bir cumhuriyet kurulması ve anayasal sürecin başlatılması oylanırken Podemos önderliği bağımsızlıkçı partilerin “sorumsuzluk şovu” yaptıklarını bildirdi.
Sol partilerin burjuva partilerden derin farklılıklarının olması gerekir. Bu konuda ısrarcı olunmalıdır. Sol partilerin amacı asla devleti yöneten kişilere katkı sağlamak olamaz; aksine ekonomik ve toplumsal iktidar ilişkileri elinde tutan mevcut egemenliği sorgulamak olabilir. Ya da David Fernandez’in tarif ettiği gibi olabilir. Şöyle diyor David Fernandez: Kurumlar matriks gibidir. Bunu böyle kavramak gerekir. Her ne kadar kapitalizmde parlamenter politika ya da hükümet politikası iktidar merkezi olmasa da temsil alanı, -Matriks isimli filmdeki matrikse benzeyen- toplumun kendi bilincini biçimlendirdiği temel alanlardan biridir.
YANLIŞ POPÜLİST HİPOTEZ
Podemos’un, Ernesto Laclau anlamında popülist bir proje olup olmadığı sorgulanabilir. 2014 yılında yaşama veda eden Arjantinli teorisyen, toplumun parçalanmasını (fragmentasyonunu) gözönüne alarak, politik özgürleştirme öznelerinin politik olarak kurulması gerektiğini düşünüyordu. Bir başka deyişle ekonomik sömürü, otomatik olarak kolektif politik bir öznenin ortaya çıkmasına yol açmıyor; bu özne “halk”ın, solun politik söylemince kurulması gerekiyor.
Ancak Podemos’un politikasında kolektif bir doku oluşturmanın çok bir önemi yoktur. “Toplumsal” bir parti, yani toplumsal doku ve günlük mücadelenin parçası olan bir örgüt oluşturmak isteyenler sistematik olarak dışlanırken (dışlanmalarının bir diğer nedeni bunların Troçkizm’den geliyor olmaları) parti önderliği, politik pazarlamaya sınırlandırılıyor.
Ancak Laclau’nun popülizm anlayışı da sorunlu. Bu anlayış “Marks’sız bir Gramsci” propagandası yapar. Ekonomik analizleri önemsizleştirirken söylem ve politikaya hegemonya kuran unsurlar olarak değer verir.
Venezuela’da bugün, sistematik bocalamanın sonuçları ortada. Chavez’in görüşü, daha doğrusu muğlaklığı -ünlü sözü “boş gösteren” (liderin ve onun ulusal söyleminin kültleştirilmesi)- onun toplumsal ilerleme stratejilerinin peşinden giden büyük grupları kapsadı ve devlet çevresinde genel bir opotürizmi teşvik etti. Chavizmin, ilericiliği tartışma götürmez olan bileşeni popülist olmayan yanıydı. Örneğin onun sınıf projesi: Dışlanmışlar ve halk tabakalarının kararlı bir şekilde savunulması.
Popülist belirsizliğe ilişkin sorun Podemos örneğinde de görülüyor. Bu kadar çok “politik kast”dan söz etmenin başta göründüğü kadar akıllıca bir yöntem olmadığı ortaya çıktı. Bunu Ciudadanos (Yurttaşlar Partisi) gibi bir elitler partisi de “yolsuzluk yapan kasta” karşı seçim kampanyası yapabilir.
YAPILMASI GEREKENLER
20 Aralık genel seçimlerinde Podemos’un oyu, 2013’de Birleşik Sol (IU) için yapılan tahminlere yaklaşacak; ancak IU’nun o zamanki programından daha az ilerici olan bir seçim programı ile... Öte yandan umudu kaybetmemek gerekir. Bu yıl devlet katında önemli şeyler oldu. Sol Birlik (Katalonya’da, Madrid’de halktan yana belli sol kolektif ve kitle örgütlerinin oluşturduğu birlikler) Podemos’un desteği ile büyük kentlerin çoğunda kazandı.
İflah olmaz Katolik sağın kalesi olan Navarra’da toplumsal gruplar, sol ve ulusalcı sol partiler sağın bu kurumsal iktidarını devirmeye başladılar ve Katalonya’da hala açık bir cumhuriyet ve anayasal bir süreç seçeneği mevcut..
Aslında biz, kendimizi kazananlarla özdeşleştirip onları alkışlamaya kodladık hep. Ancak sorunları dikkatlice incelemeyi çok daha iyi öğrenmemiz gerek; çünkü bu sorunlardan öğreneceğimiz çok şey var. Bana göre Podemos’un deneyimi özellikle değerli. Bu deneyim bize, eski solun anlaşılması zor laf kalabalığına karşısında alternatiflerin olduğunu; ayrıca “politika”nın coşturabileceğini ve demokratikleşmenin kitleleri harekete geçirmenin merkez ekseni olması gerektiğini öğretti. Aynı zamanda dönüştürücü solun (reformist ve devrimci), gelişebilmek için sonuçlar çıkarması gerektiğini; gereksinimlerin, 1) Seçim yerine iktidar karşıtı stratejiler 2) Kişi kültü yerine “politikanın feminizasyonu ve kolektif yapılar 3) Akıl hocalarının yönlendirdiği mekanizmalar yerine “toplumsal” partiler 4) Ulus ve yurttaşlık gibi bulanık bir söylemi bırakıp yerine toplumun alt tabakalarında (yüzde 65) köklü bir halk bağı kurma ve özellikle de 6) fonksiyonel bir taktik yerine samimiyet olduğunu gösterdi.
(....) Podemos deneyimi bize, bir özgürleştirme projesinin, geleneksel politika ile arasında temel farklılıklar olması; koşulsuz bir şekilde taban ile dayanışma içinde, dışta ve içte demokratikleştirici, otoriterlik karşıtı ve kolektif olma özelliklerine sahip olması gerektiğini; bunları bir yük, bir engel olarak görenlerin de kaybetmeye mahkum olduğunu göstermiştir.
(Çeviren: Hilal Ünlü)
Evrensel'i Takip Et