10 Nisan 2012 03:49

Dersim’e dair ilk antropolojik çalışma: RêYol

Uğradığı haksızlıklar ve katliamlarla anılan Dersim’e dair ilk antropolojik çalışma kitaplaştı. Dilşa Deniz, çalışmasını “Yol/Rê: Dersim İnanç Sembolizmi” adıyla kitaplaştırarak okurun karşısına çıktı. Kitap İletişim Yayınları etiketiyle yayımlandı. Dersim’le özdeşleşen efsanelerin ve inancın perde

Dersim’e dair ilk antropolojik çalışma: Rê\Yol
Paylaş
Şerif Karataş

Her çalışmanın aynı zamanda eksik olabileceğini de belirten Deniz, amacının çalışmasıyla bir damla akıtarak bilimsel akışı güçlendirmek olduğunu söylüyor.

Öncelikle böyle bir kitabı yazma fikri nasıl oluştu?
Doktora tez çalışması için bir konu seçmem gerekiyordu ve benim de içinden geldiğim topluma dair bir şey yapmam gerekiyordu, ben de bunu inanç boyutuyla ele almak istedim. Bunu istememin kendi toplumuma karşı bir tür borçlanma hissiyatının sonucu olduğunu belirtmem gerekir. Bu borçlanma hissini duymayı kendimle tartıştığımda ise içinden geldiğimiz topluma verdiğimiz zararın bilgisiydi belirleyici olan. Bu zarar verme durumu en çok da inanç üzerinden gerçekleşmişti. Ateistlik/sosyalistlik –ki bu kavramları kullanırken de onların da anlamlarını bilmeden kullandığımız, dolayısıyla onların içeriğini de epeyce deforme ettiğimizi de hatırlayarak- adına, bizi var eden ve “biz” eden o külliyatın içeriğine saldırdığımızın da bilgisiyle ve bu bilginin uyarıcılığıyla, insanlarımızın omuzlarındaki kırgınlığı fark ederek, buna dair bir şey yapmak istedim. Aslında saldırılanın ne olduğunu da tam bilmiyorduk. Bu yüzden o “bilinmeyeni” bilmek/anlamak ve anlatmak istedim. Bunu en çok kendim için ve taşınan o kırgınlığın onarılmasına küçük bir katkı olması için yaptım. Bu yüzden inanç oldu konum.
Bu kitap, Dersim inancı ve onun sembolik söylemi üzerinden bir analizidir. Bu yapılırken de kısa bir tarihçe ve sembolik anlam tartışmasından sonra, Rê/Raa/Yol inancının yapısı anlatılmakta, akabinde sembolik söylemlerin yapı çözümüne uğratılarak analizi ve bütün bunların Dersimli insanın kendini tanımlamada ve kişiliğinin şekillenmesindeki etkileri tartışılmıştır.

Neden “Yol/Rê” peki?
Öncelikle Rê/Raa/Yol dememin sebebi, halkın kendi inançlarını böyle tanımlamasından kaynaklanmaktadır. İlke olarak ve etik açıdan da tanımlanan kitlenin kendi tanımlarının esas alınması gerektiğidir. Bu yüzden ben de bunu kullandım. Bu konuda Dersimli araştırmacılardan bazıları bunu Rêya Heq/Raa Haq olarak kullanırlarsa da bana göre bu daraltıcı bir nitelik taşır. Çünkü bu kavram, inancın toplumsal ve en önemli kısmını dışarıda bırakmaktadır. Bu yüzden daha kapsayıcı olması açısından Rê/Raa/Yol kavramı kullanılmıştır.
Dersim ile ilgili tüm ifadelerde,  kendine mahsus bir bölge olarak tanımlanır. Öyledir de. Ancak Dersim derken neyi ve nereyi kastettiğimiz de oldukça muğlaktır. Burada aslında insanların Dersim ile ilgili ideolojik yaklaşımlarını da söyleyen üç türlü sınır/Dersim çerçevesi var karşımızda. Dersim derken şu anda il olarak sınırlanan, yani 1936'da Ankara'da toplumsal bir mühendislik çerçevesinde çizilen Tunceli il sınırlarının içini mi, yoksa son zamanlarda bilhassa gündemleştirilen Zazalığın ayrı bir etnisite olarak tanımlama iddiasının söylemi olan Kurmancki/Zazaki konuşulan Tunceli il sınırları içindeki bölgeleri mi, yoksa Osmanlının bir sancak olarak tanımladığı aslında “Kurmanc”lık tanımı içine denk düşen Rê/Raa/Yol inanca mensup insanların yaşam alanı olan bir bölgeden mi bahsediyoruz?
Ben her ne kadar tezi daha çok şu anki il sınırları içinde yaptıysam da, bahsettiğim alan Rê/Raa/Yol inancına dahil olan insanların meskun olduğu -tarihsel olarak- alandır. Bu alanın bağlantıları her zaman bir süreklilik içinde olmuştur. Bu süreklilik en çok "Rê/Raa/Yol" hizmetleri çerçevesinde yol hizmetlileri olan seyitler tarafından yapılmıştır. Bu nedenle, bu coğrafyanın Cumhuriyetten sonra çizilen sınırları idari sınırlar olmaktan öte, planlandığı gibi bu coğrafyanın insanları/inancı arasında kurulan setler olarak işlev görmüştür. Bu setlerin güçlendirilmesi ise Tekke ve Zaviyelerin Kapatılması kararı ve kanunu ile iyice sağlamlaştırılmış ve geçirgenliği zorlaştırılmıştır. İnanca dair pratiklerin ve ritüellerin yasaklanmasının bu amaçla yapıldığı ve büyük ölçüde de başarıldığı söylenebilir. Ancak bu büyük “başarı” tam bir başarı yine de olamadı. Bu da elbette Rê/Raa/Yol’un gücündendi. Bu yüzden bu çalışmanın ismi de bir dizi sembol üzerinden tanımlanan, öğrenilen ve aktarılan bu inancın adını aldı. Bunu hakeden bir yapıydı bu.

Rê/Raa/Yol nasıl bir inançtır?
Rê/Raa/Yol, ayrı, müstakil bir inançtır. Bir inancı ayrı, bağımsız bir din olarak tanımlamak için gerekli tüm kriterlere sahiptir. Bu konuda Durkheim bir dinin din sayılabilmesi için bazı kriterler belirler. Bunlar bir dinde kendine has birden fazla süpernatural/yani doğaüstü varlığın olması gerektiği, bunlar arasında da bir koordinasyon ve aşamalı/hiyerarşik ilişkinin olması, onu diğerlerinden ayıran özgün yanlarının olması, yani farklılaştıran özelliklerinin, kendine özgü ritüellerinin olmasını onu ayrı bir din olarak tanımlamayı gerektirdiğini söyler. Ayrıca konfederatif bir yapının da olması gerektiğinden bahseder. Bu tanıma bakıldığında bütün bu özellikler bu inançta vardır. Bu yüzden İslam'ın bir mezhebi olarak tanımlanma ilişkisi bu anlamıyla doğru değildir.
Rê/Raa/Yol'un işleyişi de çok farklı bir özellik taşır. Bu inanç çok kalıplaşmış bazı pratik ve ritüellerle işlemez. Günlük hayatın tam içindedir ve toplumun tüm ilişkilerini düzenler. Bunu da inancın tebasının fiziksel ortamında yapar. Onu o ortamda görür, dinler, sorunlarını çözer en son da ritüelini düzenleyerek, gelecek buluşmaya kadar bireyi yüksek ahlak kurallarını uygulatacak olan gizil kudretin etkisine teslim eder. Bu içten gözetilmiş süreci, yani gizil güç ve kudretin doğa ile ilişkisi çok güçlü bir özellik taşır. Bu anlamıyla Durkheim'in konfederatif özelliği ortaya çıkar. Dersim Yol inancı bir yanı doğa tapınımı, ikinci kısmı Ocak/Ata Kültü ve üçüncü kısım da özellikle Cumhuriyet sonrasında özel çabalarla arttırılan İslam ile temas kısmıdır. Ancak bu kısım esas olarak en zayıf halkadır.

Doğanın inanç içindeki yeri bu anlamıyla nedir?
Doğa tapınımı kısmı Dızgun, Mızur başta olmak üzere bölgedeki doğal varlıklar içinde rezerve edilen gizil güç inancıdır. Antromorfizasyon ile inanç, insan ve doğa arasında yapışkan/birleştiren bir işlev üstlenir. İnsanlar doğa ile uyumlu bir şekilde yaşamıştır. Suyunu kutsal ilan ettiği için kirletmemiştir. Dağdaki hayvanları kutsayarak, inanç içinde öldürmeyi yasaklayarak doğadaki canlılara dokunmamıştır. Onlarla aynı doğayı barışçıl olarak paylaşmıştır. Bu yüzden avcılık Dersim'de bir "spor" olamamıştır. Aç kaldığında bile avlanmamıştır. Yine tam da bu yüzden Dersimli'nin toprak vurgusu çok güçlüdür. Ata kültü ocaklar bile doğasına montajlanmıştır. Böyle olmasaydı bu bölgede tutunamayacaktı çünkü. Buna rağmen bölge inancından bahsedilirken bu kısım her daim bilinçli ya da bilinçdışı bir tutumla görmezden gelinmiştir. Bu kısım görülmeden o inancın bütününden söz etmek anlamlı ve gerçekçi değil, kapsayıcı ise hiç değildir.
Rê/Raa/Yol, önemli bir hukuksal işleyiştir de. Bu yüzden Dersim bölgesinde adli suç oranı yok denecek kadar azdır. Buna mukabil "siyasi suç" oransal olarak çok yüksektir. Bunun da bu inancın önemli br kalemi olan- ısrarla ve elbette bilinçli bir körlükle görmezden gelinen- ruhgöçü inancıyla çok yakından ilişkisi vardır. Ruh göçünde içeriden gözetilmişlik sistemi vardır ve hayat içindeki pratiklerin senin bir sonraki yaşamsal sürecinin nasıl geçeceğini belirlediği üzerinden işletilir. Bu nedenle her Rê/Raa/Yol inancının insanı dışarıdan bir baskı olmaksızın içeriden gözetilmişlikle, günlük hayat içinde suç olarak tanımlanan pratiklerden uzak durur. Bu suç pratikleri, Budizm gibi temel ilkelerden bahseder. Bunlardan en önemlisi ise “öldürmeyeceksin”dir. Bu yüzden Rê/Raa/Yol içinde işlenen suç ne olursa olsun öldürme emri verilemez. Öldürmeyi, her canlının Xwadê/Haq’ın yarattığı bir mabed olarak gördüğünden, öldürmeyi bizzat tanrının kendisine yönelik olarak, yani onun yarattığı bir mabede saldırı olarak kabul eder. Ancak burada istisnai durumlar vardır ve bu durum da kadınlara yönelik olandır. Zina ve diğer durumlarda kadınlar bu yasağa rağmen, zaman zaman öldürülmüşlerdir. Yani Dersim Rê/Raa/Yol inancı ne kadar barışçıl olursa olsun aslında erkekegemen bir karakter taşır. Bu yüzden de kadınlar burada da ikincil olma konumundan kurtulamamışlardır.
Kitabınızda inançta kadınların dışlandığına dair söylem çok ön plana çıkıyor. Bu “yeni” bir söylem. Bunu açıklar mısınız?
Dersim'deki inanç Alevilik adı altında tanımlanmaktadır. Alevilik aslında kavram olarak yeni ve İttihat Terakki'nin tedavüle soktuğu bir kavramdır. Elbette bu isimlendirme öylesine uydurulmuş bir kavram değildir. Ali taraftarlığıyla ilişkilendirilirse de aslında, ateş tapınımından gelen, alev ya da Kürtçe ile Elawuni ile -muhtemelen negatif bir anlam ve niyet üzerinden- bir ilişkilendirmenin ifadesidir. Yine de kavram olarak geniş bir kabul görmüştür. Ancak Alevilik kavramı altında toparlanan inançlar, Kızılbaşlık, Bektaşilik bunların Tahtacılarda ve Türkmenlerdeki uygulanmaları vs. çok farklılıklar taşıyabilmektedir. Yani yekpare değildir. Buna en önemli örnek, Dersim Rê/Raa/Yol inancı soylara ve ocaklara dayatılmış, doğuştan itibaren bireyin tabi olduğu bir sistem ve bu sistem dışarıdan dahiliyete kapatılmıştır. Oysa Bektaşilik'te bu tam tersinedir. Yayılma eğilimi yüksektir. Dersim Rê/Raa/Yol inancı, pirlik denen babadan oğula bir soy/ocak üzerinden aktarılan bir sistem iken, diğer saydıklarımda, dedelik tekkeden yetişmeden sonra edinilen bir mevkidir. Yani çok yapısal ayrımlar taşır. Bunları şu sebeple söylüyorum: Alevilik olarak tanımlanan tüm bu inançlarda, dolayısıyla Dersim Rê/Raa/Yol inancında da kadınların eşit ve özgür oldukları gibi bir şehir efsanesi vardır. Ve bu şehir efsanesi de büyük ölçüde solun ürettiği gerçekdışı bir durumdur. Buradan Dersim Rê/Raa/Yol inancına dönersek o konfederatif yapısına tekrar bakmamız gerekecek. Burada ilk bölüm olan doğa tapınımı kısmında kadınların izine rastlamaktayız. Örneğin Dızgun'un kız kardeşleri var. Onların Dızgun'un dağında mekanları vardır. Örneğin Xaskar çeşmesi ya da Mızur'da ağanın karısı ve köylüler vardır. Trawi'de sokakta geçen bir kadın vardır. O kadına beddua üzerinden bir soy hala etkilenmektedir. Ancak Ocak/Ata Kültüne yani ocaklar sistemine geldiğimizde, birden bıçak gibi kadınların izleri kesilmektedir.  Hem kamusal hem de dinsel içerik ve söylemden çıkarılmışlardır. Bunu günümüzdeki durumundan da görebilmekteyiz. Alevi kadınları da, Dersim Rê/Raa/Yol inancı içindeki Dersimli kadınlar da hiçbir zaman eşit olmamışlardır. Hatta daha katı bir erkek egemenlik ikliminde yaşamışlardır.

Dersim Rê/Raa/Yol inancının baskılanmasından bahsedilmektedir kitapta. Biraz bundan bahsedebilir miyiz?
Cumhuriyetten sonrasından başlayacak olursak, zaten Tekke ve Zaviyelerin kapatılması genel olarak bu inanca karşı alınmış bir önlemdir.  Bunun yasakları sonucu insanlar 40-50 yıl kadar neredeyse toplu ibadet yapamadılar. Seyitler gizli dolaşamadılar, çok ender olarak dolaştıklarında ise de gittikleri yerlerde genellikle cıvat/cem yapamadılar. Bu nedenle bilgisinde ciddi bir yoksullaşma başladı. Bunun akabinde sol üzerinden yukarıda değindiğim, ikinci ve en sarsıcı dalga geldi. Burada Yol’un bilgisi tamamen değersiz ve "ilkel" olarak tanımlandı ve insanlarla özellikle de devamı sağlayacak genç nesillerle teması kesildi. Bu dalgayı 12 Eylül'ün valileri, köylere zorla cami yapmak ve bu inancın çocuklarını Kuran kurslarına yollamakla devam ettirdiler. Şimdi bu dalgaların sonuncusuyla da Cemevleri üzerinden hızla Türkistan erenlerine oradan da Sunni İslam'a yakınlaştırma çabalarıyla inancın bilgisine müdahale edilmektedir. Örneğin Tunceli'de (Tunceli'yi çizilen sınırlar içindeki kısmı için kullanıyorum, Çünkü Dersimi buraya sıkıştırmak istemiyorum) Dersim'in inancında önemli olan hiç bir isim kullanılmazken, Ahmet Yesevi Viyadüğü vardır.  Kurêşan Ocağı/Aşireti hızla Mahmut Hayrani'ye bağlanmaktadır. Ocakların ismi etmolojisinden koparılmak üzere hızla Türkçe'ye tercüme edilmektedir. Tunceli'deki Cemevinin ismi Hacı Bektaş Kültürünü Yayma’dır. Oysa Dersim Rê/Raa/Yol inancı, Bektaşilikle aynı olmadığı gibi, Bektaşiliğin buradaki yayılma ataklarına karşı çıkmıştır. Malatya'dan Merem Dede ismi hala bu bölgede sevimsiz bir isim olarak hatırlanmaktadır. Yukarıda da değinildiği gibi Dersim Rê/Raa/Yol inancı Bektaşilikle yapısal olarak ayrıdır. Bu yüzden de Osmanlı tarafından desteklenen korunan Bektaşiliğe karşın, Dersim Rê/Raa/ Yol inancına ve Kızılbaşlığa karşı sistemli kırımdan geçirme politikaları güdülmüştür. Bu bile başlı başına bu konuda önemli bir işarettir. Bu sıkıştırmanın bir başka boyutu da akademik olarak işletilmektedir. Örneğin bu tür inançlara “senkretik” tanımlanması yapılmaktadır. Senkretizm bağdaştırmacılık olarak tercüme edilen ve aslında birden fazla inancın bir arada harmanlaması gibi anlam taşır. Buraya bakıldığında paganizimden günümüz tek tanrılı inancına kadar bir dizi iz vardır bu inançta. Bu anlamıyla senkretiktir. Ancak aynı durum tek tanrılı dinler için de geçerlidir. Bu İslam, Musevilik ve Hıristiyanlık'ta da böyledir. Kaldı ki bu dinler peygamberler olarak bu inançların önderlerince tasarlanmış dinlerdir. Bu anlamıyla kişisel tasarımlar hayatın içindeki her şeyi inanç adına tasarımlayamazlar. Ana çerçevesini belirtir, diğer ise bu çerçevenin içinde kalacak şekilde halk tarafından yorumlanmasıdır. Bu nedenle İslam bile köyden köye farklılaşabilmektedir. Bu senkretizmin ta kendisidir. Oysa bu dinler hakkında bu söylemler kullanılmaz. Yani güçsüzleştirilmiş bu inançlara senkretik deniyor. Bu söylemle aslında onların, o kadar da din sayılamayacakları, yani oradan buradan toplama inançlar olduğuna da bir vurgu vardır. Bu yüzden bu inançlar korunma amacıyla yanı başlarındaki baskın dinlerle görünürde bir ilişkilenmeye razı olmaktadırlar. Bir korunma stratejisidir aslında.

Dersim Rê/Raa/Yol inancı ile aşiretler arasındaki ilişki nasıl kurulmaktadır?
Yukarıda bahsedildiği gibi bu inanç bir etnisiteye dayandırılmış tır: Kurmanclık. Kurmanclar arasında politik sistem aşiretler aşiret içindeki daha küçük bölümlenmeler olan ezbetler ve onlarında daha alt birimleri olan Mal denilen hane ya da babalara dayandırılmaktadır. Bu aşiretlerin yanında yine aynı atadan geldiklerini söyleyen, aslında aşiret olan ancak kurucu atalarının kerameti nedeniyle kutsal soy olarak tanımlanan ve Rê/Raa/Yol içinde Seyit olarak adlandırılan Ocaklar vardır. Bu ocakların tüm bireyleri seyittirler ve erkekleri inanç içinde hizmet veren sınıfın içindendirler. Yani pirlik/raywerlik ve mürşitlik yetkeleri vardır. Dersim aşiretlerinin sayısı tam olarak kesinlik taşımasa da 100’e yakın küçüklü büyüklü aşiret olduğu çeşitli kaynaklarda belirtiliyor. Buna karşın ocak olarak nitelendirilen sayıları 8 ile 10 arasında değişen Ocaklar vardır. Bütün bu aşiretler, inanç hiyerarşisi olarak bu az sayıdaki ocak mensuplarına bağlıdırlar. Yani hangi aşirete hangi ocağın ve ocak içinde kimin pirlik, kimin raywerlik yapacağı sistem içinde bellidir. Dolayısıyla birey doğar doğmaz, hangi pire tabi olduğu, hangi ocaktan hizmet alacağı bellidir. Çünkü bu babasından, yani ailesinden bu sistem üzerinden geçer. Bu yüzden aşiretler ve ocaklar aslında sistemin ana taşıyıcılarıdırlar. Bireysel tasarrufa izin verilmez ve dışarıdan bireysel olarak sisteme dahiliyet büyük ölçüde kapalıdır. Dolayısıyla inanç ve aşiret ilişkisi yapısal bir durumdur ve bu yüzden sistem içinde çıkabilecek tüm gerilimler bertaraf edilmiş ve uzun erimli olması sağlanmıştır. Bu aslında Kurmanclığın kurulumu ve devamlılığıdır. Dolayısıyla Rê/Raa/Yol farklı bir sistem olarak aşiretler üzerinden bir inanç ve etnisiteyi harmanlar.

Dızgun ve Mızur epeyce bilinen kutsal kişiliklerken, Trawi ilginç bir figür olarak belirmektedir? Bu konuyu açmak gerekirse ne denilebilir?
Trawi bölgede önemli tarımsal faaliyetleri yürüten Şadiyanların ocağıdır. Ocak olarak Moxındi/Darikent’in tam merkezindedir. Seyitliğin önem kazanmasıyla önemini büyük ölçüde kaybetse de bölgede hala önemsenen bir kişiliktir. Keramet sahibi olmasına rağmen soy olarak ocaklaşamamışlardır. Bu ilginç bir durumdur. Çünkü Dersim sisteminde keramet seni ocak olmaya taşıyan bir sertifika gibidir. Bu olmamıştır.  Kitapta yapılan analizde muhtemelen daha yeni olan ve dışarıdan gelen seyit ocaklarına karşı bir başkaldırısı vardır. Bu çatışmada zaman içinde kaybeden taraf gibidir. Oysa mitte bölgede önemli bir kişilik olduğu anlaşılıyor. Bu da aslında bölgenin sosyolojik hareketliliği ve güç ilişkileriyle bağlantılı olmalıdır. Bunun üzerine biraz daha çalışılabilir sanırım.

Son olarak inanç ve kimlik kişilik ilişkisi nasıl kurulmaktadır?
Dersimde her birey, doğar doğmaz kendi öz ailesi, daha sonra birkaç baba üzerinden akraba olunan mal içinde, daha sonra bu malların oluşturduğu bir ezbet içinde ve en son olarak da bu ezbetlerin oluşturduğu aşiret içinde örgütlü olarak doğar. Buna mukabil aynı zamanda kirvelik ve musahiplik gibi kurgusal bir akrabalık sistemi içinde de örgütlüdür. Ayrıca pirlik ve taliplik ilişkisi içinde başka bir açıdan da örgütlüdür. Bütün bunlar onun güvenlik ve sosyal dayanışma ilişkisi içindeki varlığının devamını sağlar. Çünkü hem içinde bulunduğu fiziki/doğal koşullar, hem etrafında onu ötekileştiren ve hasım gören inanç ve etnisiteler, bunlar üzerinde kurulu merkezi iktidarlarca da tehdit altındadır. Dolayısıyla çok gerçek bir güvenlik sorunu ile kuşatılmış durumdadır. Bunu burada not edelim. Gelelim, inançla ilgili kısma. Ruhgöçü inancının en tipik görüngüsü yüksek ahlak ilişkisidir. Bunların en önemlileri öldürmemek, yalan söylememek, haksızlığa karşı durmak, “başkasının kadınına” göz koymama vb. gibi bir dizi görev yüklenir. Bu görevlerin yerine getirilmesi de onları gözeten gizil güçler üzerinden yapar. Dersim inancında başta Xwadê olmak üzere, Xızır, Dızgun, Mızur, ocak önderleri, yanı başındaki ziyaretler her şey ama her şey onları içeriden gözetler. Dolayısıyla bir Dersimli nereye giderse gitsin bu hissiyatla hareket eder. Hatta günümüzde bu bilgiye sahip olmayanlarda dahi kültürel bir genetik vardır. Bu yüzden her Dersimli birey bu güvenli örgütlenmelerinin var olduğu bu coğrafyadan çıkar çıkmaz, bir güvenlik algısı içinde mevcut örgütlenmelere yönelir. Bunu yaparken de mutlaka doğruyu söylemek adına –bu doğru elbette ortadoks bir bilgiden öte bireyin kendi zihinsel süreçlerinden süzen doğrulardır- genellikle muhalif örgütlere yönelebilmektedir. Bu nedenle neredeyse bütün sol ve muhalif örgütlerde Dersimliler vardır. Bu örgütler içinde yine mutlaka muhalif söylemleri vardır. Çünkü geldikleri örgütlenmeler çok dikey hiyerarşiye dayalı örgütler değildir. Bu yüzden de düşündüklerini söyleme konusunda alışkın oldukları davranış şekillerini bulundukları bu örgütlenmelerde de sürdürmektedirler. Bu da daha çok hiyerarşik yapılara alışkın olanlarda bir sorun yaratabilmektedir. Dolayısıyla Dersimliler muhalif örgütlerde de yine en muhalif kısım olabilmektedirler. Bu da inancın Dersimli kimlik ve kişiliği üzerinde ne kadar belirleyici olduğunu söylemektedir.
Son olarak da bu çalışmada olduğu gibi, her çalışma aynı zamanda eksiktir de. Eksiklik ve eksiklerin giderilmesi sonsuzdur. Bilimsel akış böyle sürer. Bu kitapta da, bu akıştaki bir damladır. Akışı güçlendirecek ve akış içinde güçlenecektir.(İstanbulEVRENSEL)

ÖNCEKİ HABER

Elazığ'da hortum faciası: 6 ölü 7 yaralı

SONRAKİ HABER

İstanbul'da gözaltı terörü

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...