15 Aralık 2015 01:17

Çözüm için ses ver

Sur, Cizre, Silopi, Nusaybin... Bölge illerinin ilçelerinde sokağa çıkma yasakları ilan ediliyor, operasyonlar düzenleniyor ve siviller ölüyor. Önceki gün gelen mesaj sonucu Cizre ve Silopi’de görev yapan öğretmenlerin ilçeleri terk etmesinin operasyonların süreceğine işaret ettiğini belirten siyasetçiler, akademisyenler ve aydınlar mücadele çağrısı yapıyor.

Paylaş

DEMOKRATİK KAMUOYU VE PARLAMENTO ALARM HALİNE GEÇMELİ
Barış Bloku Eş Sözcüsü Prof. Dr. Gençay Gürsoy:
Son gelişmelerden öyle anlaşılıyor ki, AKP iktidarı bu ilçeleri gözden çıkarmış durumda. Devletin halkla temas halindeki son görevlilerini de geri çektiğine göre artık içeride devleti temsil eden bir kurumun kalmadığını anlıyoruz. Bu sürgit devam edip götürülecek bir ortam değil. İki taraf da bu stratejiden sonuç alınmayacağını görmek zorunda. Barikatlar, hendekler belki eleştirilebilir, zamanlama bakımından yanlış görülebilir ama sonuç olarak bunlar birer olgu olarak karşımızda duruyor. Bizim muhatabımız devlettir. Siyasi iktidardır, hükümettir. Burada dünya örneklerini dikkate alarak bu çatışmaya son verme niyeti varsa iktidarın bunu gerçekleştirmek için adım atması lazım. İçeriden gelen ve medyaya yansıyan bilgilerden görüyoruz ki silahlı gençler de görüşme talebinde bulunuyorlar. Yani “Biz silahlı mücadeleye devam etmek istiyoruz, bununla sonuç alacağını görüyoruz” anlayışının onlarda da mevcut olmadığını görüyoruz. İş yine siyasi iktidara, Meclise kalıyor. Medyadan öğreniyoruz ki şimdi yeni muhataplarla siyasi iktidar bir süreci başlatmak niyetinde. Eğer medyadan bize yansıyanlar doğru ise bu süreçte Hükümet muhatap olarak yerel inisiyatifleri, korucu örgütlerini ve iş alanında kurulmuş STK’ları muhatap almış olacak. Kürt siyasi hareketi ve HDP devre dışı bırakılacak. Bu bir oyalama siyasetinden başka bir sonuç doğurmaz. Muhatabın aslıyla değil, gölgelerle bu işi çözmeye kalkmak zaman kazanmaktan başka bir amaca hizmet etmez. Zaten şu ana kadarki iktidar tutumu gösteriyor ki gerilim ortamının devam etmesi bir biçimde Recep Tayyip Erdoğan’ın öncülüğündeki saray siyasetinin temel stratejisi. Bunu nereye kadar sürdüreceğini kestirmek kolay değil. Ama 1 Kasım seçimlerinde aldıkları sonuçtan cesaret alarak gerilimi en az anayasa değişikliği ve başkanlık referandumuna kadar sürdürme niyetinde olduklarını söylemek mümkün. Buna karşı Fırat’ın batısında Türkiye demokratik ve barışçı kamuoyunun yapması gereken şey eldeki bütün olanaklarla parlamentonun ve demokratik kamuoyunun sokakta ses verme imkanlarını harekete geçirmek lazım. HDP ve CHP etrafında demokrasi mücadelesini parlamenter zemine taşımak lazım. AKP iktidarının Irak krizine de bodoslama girmek niyetinde olduğunu gösteren gelişmeler gerilimi bölge düzeyinde artırma niyetini de açığa vuruyor. Bütün bunları dikkate alarak altını çizerek ifade etmek istiyorum, demokratik kamuoyu ve parlamento alarm haline geçmeli ve tehlikeli gidişe dur demenin yolları aranmalıdır.

‘BARIŞ MÜCADELESİNİ GÜÇLENDİRMEK SORUMLULUĞUMUZDUR’
Emek Partisi Genel Başkanı Selma Gürkan:
AKP Hükümeti katliam politikalarını uygulamakta sınır tanımıyor. Sivil, çocuk, yaşlı, kadın demeden bu savaş politikasının hedefinde duruyor. Şimdi de Cizre’de görev yapan öğretmenleri memleketlerine göndererek katliamın tanıklıklarını azaltacaklarını düşünüyorlar.
AKP Hükümeti, ABD ve Rusya arasında bloklaşan Ortadoğu ve tüm bölgenin talan kavgasında safını seçip, talandan payını almak üzere karşısına çıkacak her engeli şiddetle yok etme eğiliminde. Bugün Kürt halkının taleplerine karşı açıkça ilan edilmiş bir savaşla karşı karşıyayız. Kürt halkını katletmeye, taleplerini sindirmeye yönelik bu savaşa ve şiddete sessiz kalınamaz. Kürt halkının kolektif haklar mücadelesinin, statü talebinin desteklenmesi, demokratik Türkiye mücadelesinin gereklerindendir. Bu savaşta temel meselenin hendekler olmadığı açık. Esas mesele Kürt halkının taleplerinin yok sayılmasıdır. Emek ve demokrasi güçlerine düşen görev Kürt halkının taleplerinin yanında olmak, demokrasi mücadelesinin temel unsuru olarak Kürt halkına yönelen bu şiddet ve katliama karşı mücadele etmektir. Kürt sorununun demokratik, halkçı, eşit haklara dayalı çözümü gerçekleşmediği sürece savaş ve çatışma da ortadan kalkmayacaktır. Bu nedenle Hükümete tekrar çözüm için masaya dönme ve adım atma, katliam politikalarına acil son verme çağrıları başta olmak üzere çözüme dayalı barış mücadelesini güçlendirmek sorumluluğumuzdur. Emek, demokrasi ve barış güçlerini acil birleştirecek taleplerden birisi ülke içinde ve bölgede barıştır. AKP hükümetinin Kürt sorununa yaklaşımı, bölge politikalarından, Suriye politikalarından bağımsız değildir. Hükümetin bölge paylaşım kavgasında saf tutma politikalarına karşı halkların kardeşliği ve dayanışması için mücadele ve içeride ve dışarıda barış sesini yükseltmek düne göre bugün acil görevlerimizdendir.

BU ABLUKALAR SORUNU DAHA DA DERİNLEŞTİRİR
ÖDP Eş Genel Başkanı Alper Taş:
Bu operasyonlar bu ablukalar sorunu daha da derinleştirmekten başka bir sonuç üretmez. Kürt halkının talebi ortak yaşam talebidir. Ortak bir vatanda, eşit özgür bir statüde yaşama talebidir. Bu üniter yapıyı da bozmayacak, karşılanması imkansız olmayan bir taleptir; insani, demokratik bir taleptir. Çözüm için yeniden Kürt sorununda çözüm sürecinin başlamasını istiyoruz. Ama eskisi gibi değil, üçüncü bir gözün, bir izleme heyetinin bu süreçte olmasını istiyoruz. Başlangıç açısından da Öcalan’ın üzerindeki tecridin kaldırılması gerekiyor. AKP’yi de uyarıyoruz içeride ve dışarıda savaşı kışkırtarak kendinin sonunu hazırladığı gibi ülkeyi de uçuruma sürüklüyor. Bunu bir tarihsel uyarı olarak söylüyorum.

DEVLETİN ZAFİYETİNİ GÖSTERİYOR
CHP Grup Başkanvekili Levent Gök:
Cizre ve Silopi’de öğretmenlere toplu mesaj gönderilmesi normal bir durum değil. Anlaşılıyor ki burada günlük yaşantıyı sıkıntıya sokacak, eğitimin, hayatın yürümesini engelleyecek tarzda bir operasyon düzenleniyor. Devletin burada kamu düzenini tesis edememesi içinde bulunduğu zafiyeti göstermektedir. Günlük hayatın etkilenmesi, eğitimin durması kabul edilemez. Bu durum elbette kamuoyunun, herkesin etraflıca anlaması gereken bir konudur. Niçin böyle olduğunu anlamak kamuoyunun hakkıdır. Biz de bunları sormaya devam edeceğiz.

KİMSE VİCDANSIZLIĞA KULP ARAMASIN
Sanatçı Levent Üzümcü:
Müthiş bir algı operasyonu var. Türkiye’nin tek siyasi gerçeğinin bu olduğu ve Türkiye’nin bu siyasi gerçekle ilelebet yönetileceği gibi bir hava yaratılmatya çalışıyor. Tükiye’de hiçbir zaman tek başına iktidara gelmeyen sol düşünce suçlanıyor. Aynı aydınlık yarınlara inanan insanların arasına milliyetçilik, mezhepçilik, makbul dindarlık ve makbul olmayan dindarlık gibi tanımlar sokuluyor. Bunun sonucunda şehirlerin terörün merkezi haline geldiği, insanların onar onar öldürüldüğü, şehirlerin savaş alanına döndüğü bir tablo ortaya çıkıyor bu tablodan kurtulmanın yolu gerçek anlamda vicdanına insanlığına sahip çıkan insanlarla olacak. Bunun sağı solu yok. Bunun doğuydu, batıydı, Aleviydi, Kürttü, Türktü alakası yok. Vicdansızlığa kimse kulp aramasın. Bunu herkese söylüyorum, Türküne, Kürdüne, Müslümanına, ateistine herkese söylüyorum: Kimse vicdansızlığına kulp aramasın.

TÜM DEMOKRASİ GÜÇLERİ TEPKİ GÖSTERMELİ
Akademisyen Özgür Müftüoğlu:
7 Haziran’dan beri yaşananlar, Cizre ve Silopi’de öğretmenlerin izne çıkarılması çağrısının orada kötü şeyler olacağı izlenimini yaratıyor. 21. yüzyılda evrensel insan haklarının en temel ilkelerinin çiğnenmesi ihtimali ortadadır. Böyle bir şey olmasını ummuyoruz. Şayet böyle bir şey gerçekleşirse bu bir insanlık suçu kapsamında değerlendirilkecektir. Böyle bir durumda da sorumlu siyasi iktidar yanında, buna tepki göstermeyen Türkiye ve dünya halkları olacaktır. Buna karşı yapılması gereken, vakit kaybetmeden demokratik mekanizmalar kullanılarak yaşanması muhtemel durumun tüm Türkiye ve dünya kamuoyuna duyurulması ve tüm demokrasi güçlerinin demokratik mekanizmalar içerisinde etkisini göstermesidir. Eğer Türkiye’nin bir yerinde yaşanan bir soruna, ki bu sorun ciddi bir insanlık problemi halindeyse, buna karşı tepkinin tüm Türkiye’den gösterilmesi gerekir. Aksi takdirde bu fiilen ülkenin bölünmüşlüğü anlamına gelecektir. Bütün demokrasi güçlerinin yaşananları kendi yurtlarında yaşanıyormuş gibi tepki göstermesi gerekir.

BİR ARAYA GELİP SES ÇIKARMAMIZ GEREK
Jülide Kural (Sanatçı):
Şu anda olup bitenlerin bu ülkenin geleceği açısından çok ağır sonuçları olacak. Maalesef seyirci konumundayız. Bu durum Batı’da yaşayanları sadece seyirci konumunda olmaktan dolayı hepimizi ağır bir şekilde etkiliyor. Orada kendi insanlarımız, herkesin kardeşim dediği insanlar ölürken, savaş koşulları yaşanıyorken, burada sadece vicdanı olanların sadece ahlayıp vahlaması kabul edilemez bir tutum. Bir an önce Batıdaki demokrasi güçlerinin, tek tek bireylerin, vicdanı olan herkesin ağır devlet şiddetine karşı tepki göstermesi gerekiyor. Çünkü bu ciddi bir kopuş olabilir. Bu kez koparsa bir daha hangi noktada birleşeceğiz? Tarihi suçluluktan nasıl kurtulacağız? Bunları kendimize açıklamayız. Bu nedenle yapılması gerekenler, sivil toplumun, demokrasi ve emek güçlerinin birlikte hareket etmesi. Bunun için zaten geç kalındı ama her gün her an yeni ölümlere kapı açacak süreç de var. Bir araya gelip ses çıkarmamız gerek. Bu sesi gerekirse uluslararası sese de dönüştürmek gerekiyor. Herkes garip bir şekilde hareket etmeden gözünü kapamayı seçiyor. Ama orada insanlar ölüyor. İnsanlar yerlerinden ediliyor. Bombalarla tanklarla toplarla devlet şiddetinin açık yaşandığı yere bakakalıyoruz. Artık nedeni şuydu buydu fark etmiyor. Öncelikli olarak şiddet sarmalının durdurulması gerekiyor.

‘AMA’SIZ ÇÖZÜM ARAYIŞIDIR HEDEFİMİZ
Sanatçı Orhan Alkaya: Bu sürecin öncelikli sorumlusu, son olarak Dolmabahçe mutabakatınn akabinde masayı deviren ve savaş planlarını yeniden devreye sokan aygıt. Ve bir geri dönüş sağlanmazsa çözümsüz ve yıkıcı bir dönemin yaşanacağı da ortada. Sonuç alınamayacak ama toplumda derin yaralar açacak. Ve belki artık klişe değeri taşıyan, hepimizin canını sıkmaya başlayan kardeşlik hukukunu da çıkmaza sürükleyecek bir süreç yaşanacak. 90’ların kırlarda mezralarda sürdürülen korku ve gözdağı politikaları, merkezlere indirilerek devam ettirilmesi ne yazık ki devlet genlerinde olan bir durum. Öğretmenlerin, ‘memurların’ kenti terk etmeye çağrılması da korku politikasının bir sonucu. Terk eden öğretmenleri kınayamam. Orada çocuklarıyla kalacağını açıklayan öğretmenlere saygım sonsuz. Yarın hayata daha dik ve daha mutlu bir yerden devam edecek olan öğretmenler çocuklarını terk etmeyen öğretmenler olacak. Bütün toplumun büyük bir tehlikeyle karşı karşıya. ‘Ama’sız çözüm arayışının devreye girmesi için yapılabilmesi gereken her şey yapılmalı. Duygusal kopuş artıyor. Bir arada yaşama klişesini, klişe olarak bile kullanamayacağız. Herkes elinden ne geliyorsa yapmalı. Altını çizerek söylüyorum ‘ama’sız çözüm arayışıdır hedefimiz. (HABER MERKEZİ)

ÖNCEKİ HABER

Marksist Leninist Parti Ve Örgütler Konferansı: Savaş, terör ve sefalet politikasına hayır!

SONRAKİ HABER

Trakya cam işçileri: Cam işçisi bölündükçe bürokrasi daha da güçlendi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...