05 Aralık 2015 12:39

Çekecek çilemiz varsa...

Dikkatinizi çekti mi hiç, bizim devlet “büyükleri”miz kişiliklerini, gerçek düşüncelerini açık ettikleri en veciz açıklamalarını, imalarını, gaflarını en çok yurtdışı gezilerinde, uçaklarda, hava alanlarında yapıyor.

Paylaş

Olcay GERİDÖNMEZ

Dikkatinizi çekti mi hiç, bizim devlet “büyükleri”miz kişiliklerini, gerçek düşüncelerini açık ettikleri en veciz açıklamalarını, imalarını, gaflarını en çok yurtdışı gezilerinde, uçaklarda, hava alanlarında yapıyor. Artık ülkede kendi elleriyle yarattıkları karanlık, gergin, boğucu hava sahasının dışına çıktıkça gevşediklerinden midir, şeytan dürttüğünden midir, beraberinde götürdükleri ‘dost’ basın mensupları arasında daha rahat, biz bize hissettiklerinden midir bilemeyiz. 
Nedenini bilmesek de, adeti olduğu üzere yine bir yurtdışı seyahati sırasında (nahoş anlar yaşadığı Fransa’daki iklim zirvesinden, sıkıntılarını bir nebze hafifletip memlekete ‘müjde’ verebilmek için Katar’a giderken) buyurdu Erdoğan: Halkımız çile çekmeye alışık!
Bunu hangi bağlamda söylediği konumuz itibarıyla çok da önemli değil, çünkü biz bu cümlenin altında yatanlarla ilgileneceğiz. (Ama yine de söyleyelim; –kara kış kapıdayken–uçağı düşürülen Rusya’nın Türkiye’ye karşı uygulayacağı yaptırımlar arasında doğalgaz vanalarını kapatmak da olabileceğine dair halkımızın endişesini soran muhabire cevaben.)
“Halkımız çile çekmeye alışık!” 
Söyleyen kim? Halka yüklenen tüm çilelerin imalatçısı hükümetlere yıllarca başbakanlık yapmış bir cumhurbaşkanı. Yani, halka, çektiği ve yakın gelecekte çekeceği bütün çileleri yükleyenlerin topunun vücut bulmuş hali. Halkın nasıl ‘yola’ getirileceğini, gözünün nasıl korkutulacağını, nasıl itaatkar, sebatkar, tevekkül sahibi hale getirileceğini yıllar yılı tatbik etmiş, bunun yol ve yöntemlerini eğitimden sağlığa, çalışma yaşamından sosyal hayata bir bir inşa etmiş bir iktidarın mimarı. 

ÇİLENİN UCU KAYBOLSUN DİYE...
Haklarını isteyen işçiye “Ayakların baş olduğu nerede görülmüş”, tarımın çöküşünü haykıran köylüye “Ananı al da git”, zam isteyen memura “Simit ye”, sesini duyurmak için, eşitlik için sokağa çıkan kadına “Kız mıdır kadın mıdır bilemem”, “Kadınla erkek eşit değildir”; anadili için, özgür iradesi için, eşit yurttaşlık hakkı için mücadele veren Kürt halkına “Çocuk da olsa kadın da olsa gereken yapılır” diyen bir iktidar anlayışının dışavurumudur bu söz.
İş cinayetinde katliama uğrayan Somalı madencilerin yakınına yumruk atan, tekme atan; halkın tüm hak ve özgürlük istemlerine zorbalıkla karşılık veren; yoksullukla, sadakayla, işsizlikle, terbiye eden; barış çığlıklarını, demokrasi, eşitlik ve özgürlük istemlerini kana boğan; gerçekleri açığa çıkarma uğraşısındaki gazetecilerin parmaklıklar arkasına yollanmasını, her eleştirel söze soruşturma, kovuşturma açılmasını sağlayan bir yönetimin halkı çile çekmeye, üstelik de yalnızlaştırılarak, bölünerek, ayrıştırarak çekmeye razı etme yolunun dışavurumu.
İktidarını “istikrar” ve “güvenlik” sopası sallayıp sağlamlaştıran bir korku rejimi ve onun çilekeşi olarak belirlenen, en temel haklarından bile vazgeçmesi istenen bir halk. Çektiği çilenin ucu kaybolsun, kaybolsun da yumak yumak dertler arasında kendini unutsun istenen bir halk... 

ÇİLE ÇÖZMEYİ BİZ BİLİRİZ
Evet, en çok da biz kadınlar biliriz çile çekmenin ne demek olduğunu bu ülkede. Bitmeyen çilelerimiz var evin dört duvarı arasında, iş yerinde, okulda, sokakta. Geçim kaygısıyla, işsizlik korkusuyla, güvencesiz, kayıt dışı, kuralsız koşullarda, en düşük ücretlerle çalışmak zorunda kalışlarımız... Aslında toplumsal işlevler olan ve düzenlemelerle devletin üstlenmesi gereken işler bize unutturula unutturula; anneliğimiz, aile içindeki ‘kutsal’ görevlerimiz bize hatırlatıla hatırlatıla; evin, çocuğun, hastanın, yaşlının tüm bakımı, yüküyle baş başa kalışlarımız... Sağlık ve eğitim hizmetlerinden yararlanmanın en uzağına itilişlerimiz... Yargının, eşlerini, sevgililerini, akrabalarını, tanıdıklarını ya da tanımadıklarını sudan sebeplerle yaralayan, öldüren, taciz ve tecavüz eden erkek faillere ceza indirimi uygulamalarıyla her an, her yerde tacize, tecavüze, saldırıya uğrama, hayatımızı kaybetme ihtimallerine açık hale getirilişlerimiz... Hayatımızı değiştirmek için, hayatın her alanında eşit koşullarda insanca yaşama talebiyle mücadeleye her atıldığımızda erkeğin, polisin, yargının, medyanın kararlarıyla, engelleriyle, cezalandırmalarıyla karşı karşıya kalışlarımız... 
Biliriz elbet çilelerimizin çokluğunu; ama biz kadınlar sadece çile çekmeyi değil çile çözmeyi de iyi biliriz. Bize dayatılan hayatın bin bir türlü yüküyle, sıkıntısıyla, yoksulluğu yoksunluğuyla baş etmeyi de öyle beceririz. İmeceyle, dayanışmayla, el ele vererek. Çektiğimiz çilelerin, dertler yumağının ucunu bulup tutacağız, birken iki, ikiyken dört, beşken on, onken yüz ve daha çok olacağız... Ve hep birlikte çözeceğiz o dertler yumağını, o koca koca çileleri atacağız omzumuzdan... Birleştikçe ve mücadele ettikçe. 
Çekecek çilemiz varsa, verecek mücadelemiz de var! 

ÖNCEKİ HABER

Safinaz okuyabilseydi ne olurdu?

SONRAKİ HABER

Derik'te yıkımı halk onarıyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...