29 Kasım 2015 05:00

Fatih POLAT

Bulunduğu yeri temsil eden insanlar vardır. Tahir Elçi onlardan biriydi, hâlâ da öyledir. Birçok ilin baro başkanı var. Ancak o ilde sokaktan birini çevirip, o ilin baro başkanının adını sorsanız bilmez. Ya da çoğu bilmez. Ama Diyarbakır'ın en ücra köşesinde bile Tahir Elçi'nin adını söyleseniz, size baro başkanları olduğunu söylerler. Bu vicdani, siyasi, insani bir özdeşlik kurma halidir.
Diyarbakır'a batıdan bakıp, onu temsil eden simgelerin hangileri olduğunu sorsanız, kimileri size, bugün Tahir Elçi'nin önünde açıklama yaptığı 'Dört Ayaklı Minare'yi söylerse, bir başkası da onu söyler. O, Diyarbakır'ın, Amed'in kadim avukatıdır, barış elçisidir.
Onun ölümüne giden yolun Hrant Dink'in katledilmesinde olduğu gibi hedef göstere göstere olduğu biliniyor. Burada okur ile ortaklaştığımızı tahmin ettiğim o tahlillere uzun uzun girmek niyetinde değilim açıkçası. Biraz Tahir Elçi'yi konuşalım, yaşatalım.
1966 yılında Cizre'de doğmuş, ilk ve orta öğrenimini de orada tamamlamış olan Tahir Elçi, hayatı boyunca içinde doğduğu Kürt coğrafyasının, halkının dertleriyle dertlenmiş, onun sorunlarının Türkiye'nin ağır gündemleri arasında kendisine yol bulabilmesi için uğraşmış bir isimdir.
Merkez medyanın Diyarbakır'a, bölgeye ya da Kürt sorununa dair bir gündem ile Diyarbakır'dan canlı bağlantılar yaparak kendisine bağlandıklarında, zamanı verimli kullanmak için bazen hızlandırılmış bir tonla sorunları sıralayan ve bu esnada da nezaketini de hiç elden bırakmayan bir beyefendi ve müthiş bir hukuk insanı...
Tahir Elçi'yi, gazeteciliğe başladığım 1990'lı yıllardan beri tanırdım. 1990'lı yıllarda 'faili meçhul' bırakılmış birçok cinayet davasının avukatlığını yapmıştı. Birçok önemli davanın mağdurunu AİHM'de temsil etmiş isimlerden biridir. Benim de, o konularda görüş aldığım başlıca avukatlardan birisi olmuştur. Onun görüşüne başvuralı, ziyaret edeli, oturup sohbet edeli, ya da birlikte yemek yiyeli bir 20 yıl geçmiştir.
Yakın dönemde de, Diyarbakır'da 5 yıl kadar önce görülmeye başlanan KCK Ana davasını ilk günden itibaren takip etmiştim. O da avukatlarındandı. Orada dava öncesi izlenimlerini almıştım.
Ardından 2013 yılının Temmuz ayının ilk haftasında Diyarbakır Barosu'nda görüşmüştük. Lice'de Medeni Yıldırım'ın öldürülmesiyle ilgili olarak Türkiye Barış Meclisi bölgeye bir gezi düzenlemişti. TBM'nin Sözcüsü Hakan Tahmaz beni de aramıştı. Bir şapkamla da TBM çalışmasının bir parçası olduğum için. Sonra bir heyet olarak Lice'ye gittik. Hem Medeni Yıldırım'ın ailesiyle, hem belediye başkanı ile ve birçok başka kişi ile görüştükten sonra Diyarbakır'a dönerek Diyarbakır Valisi ve Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi ile de görüştük. Onunla görüşmek, bölgedeki gezi ve incelemelerimize dair bir sağlama yapma imkanı veriyordu bize. TBM Heyetindekiler olarak aramızda bunun böyle muhabbetini yapmıyorduk ama muhtemelen diğer arkadaşlarım da benzer düşünmüşlerdir diye tahmin ediyorum. Tahir Elçi ziyaretimizin ardından bizi bir de yemeğe götürmüştü kişisel ikramı olarak.
Kendisiyle daha sonraki görüşmemiz de bölgeye batıdan bir gazeteci heyeti olarak gittiğimizde oldu. Sansürle mücadele için İstanbul'da bir araya gelen bir gazeteci ekibi ve basın meslek örgütü yöneticileriyle bölgeye bir gezi düzenlemeye karar vermiştik. Bunun bir nedeni, çatışma bölgelerinde haber akışının önündeki engelleri biraz olsun kırmaya hizmet etmesi açısından gördüklerimizi yazmak, yansıtmaktı. Diğeri de bölgedeki meslektaşlarımızın çatışmalı bir süreçte hangi koşullarda gazetecilik yaptıklarına yerinde tanıklık etmekti. O gezide, bölgeyi öteden beri en iyi bilen batılı gazetecilerin başında gelen Celal Başlangıç, Mehveş Evin, Ayşe Yıldırım, TGS Genel Başkanı Uğur Güç, DİSK-Basın İş Başkanı Faruk Eren, ÇGD Genel Sekreteri Turgut Dedeoğlu, o gezideki izlenimi nedeniyle dün gözaltına alınan ve bugün bırakılan İsminaz Ergün ve ben vardık. Özgür Gazeteciler Cemiyeti Eş Başkanı Hakkı Boltan ve Mehmet Güç de bize bölgede eşlik etmişti.
Geçtiğimiz Ağustos ayının son haftasında gerçekleşen ve çatışmalı ilçeleri kapsayan bu gezimizin son gününde yine Diyarbakır Barosu'nu ziyaret ettik. Baro Başkanı Tahir Elçi, yönetim kurulu üyeleriyle birlikte bize bilgi verdi. Biz o bilgi alışverişi dışında, sansürle mücadele için bu girişimi başlatmış gazetecilerin temsilcileri olarak onlardan da çalışmamıza destek istedik. Tahir Elçi, bizim çalışmamızın kendisini heyecanlandırdığını söyledi ve bize baro olarak ellerinden gelen her türlü desteği sunmak istediklerini belirterek, her zamanki gibi yine sevgiyle kapıya kadar uğurladı.
İnsan tüm bunlardan sonra sadece ülkenin çok önemli bir hukukçusunu, tutarlı bir barış savunucusunu değil, bunlara ek olarak, aynı mahallede yaşamaktan mutlu olduğunuz ve sabah, akşam karşılaşırken bazen konuşarak, bazen göz ucuyla selamlaştığınız çok yakın bir komşunuzu kaybetmiş gibi de hissediyor. Elbette bunu bizim büyük mahallemiz için söyledim. Böyle işte.

Evrensel'i Takip Et