Erdoğan: Bizde basın özgürlüğü milli değerlere hakaret hakkı olarak algılanıyor
Bayburt'ta toplu açılış törenine katılan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, burada ve Bayburt Üniversitesi Akademik Yıl Açılış Töreni'nde konuşma yaptı.
Erdoğan, Bayburt Üniversitesi Akademik Yıl Açılış Töreni'ndeki konuşmasında, Twitter'daki 140 karakter sınırına gönderme yaparak "Gençlerimiz 140 karakteri kendisi için yeterli görüyor, araştırmıyorsa burada bir sorun var demektir" dedi. Cumhuriyet Gazetesi Yayın Yönetmeni Can Dündar ve gazetenin Ankara Temsilcisi Erdem Gül'ün MİT TIR'ları haberi nedeniyle dün tutuklanmasına değinmeyen Erdoğan, Türkiye'de "medya özgürlüğü kavramının çoğu zaman milli ve manevi değerlere hakaret hakkı olarak algılandığını" savundu. Erdoğan, medyaya ilişkin olarak "Medyada din karşıtlığı ülkemizin uzun süredir önemli bir meselesi olmuştur" dedi.
Erdoğan'ın Bayburt Üniversitesi'nde yaptığı konuşmadan satırbaşları şöyle:
Bayburt'ta bir üniversite kurulacağını düşünür müsünüz deseydik bu hayal bile edilemezdi. 2008 yılında Bayburt'a üniversitesini kazandırdı. Bayburt Üniversitesi bölgenin önemli eğitim kurumları arasına girdi. Önümüzdeki dönemde de bu başarının devam edeceğini umut ediyorum.
Yüzyıllar boyunca İslam alemi en eski üniversitelere ev sahipliği yapmıştır. Günümüzde küreselleşme ile bilgi teknolojileri hayatın her alanını etkisi altına almıştır. Bilgiye ulaşmanın kolaylaştığı günlerdeyiz. Online iletişim araçları saniyeler içinde bir bilginin tüm dünyaya ulaşmasını sağlıyor. Bu durum aynı zamanda ciddi bir bilgi kirliliğine de yol açabiliyor. Gezi olayları ve 17-25 Aralık darbe girişimlerinde test ettiğimiz gibi teknoloji yanlış bilginin yayılması için de kullanılıyor. Gençlerimizin 140 karakteri kendisi için yeterli görüyor, araştırmıyorsa burada bir sorun var demektir.
Medyada din karşıtlığı ülkemizin uzun süredir önemli bir meselesi olmuştur.
Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmaktan geçmediği açıktır. Bizi terbiye etmeden, sadece bireye bilgi yükleyen bir anlayış sağlıklı nesiller yerine marazlı fertler yetiştirir. Bilgiyi geliştirmek mecburiyetindeyiz. Medeniyetimizden aldığımız ilhamla, Yeni Türkiye hedefini gerçekleştirmek için çalışmalıyız.
Sevgili gençler, hocalarım, kütüphanelere kitap deryasına dalmadan bunu başaramayız. O kitabın kokusunu sürekli olara teneffüs etmeliyiz.
Geçmişimizle bugünümüz arasındaki önemli köprülerden birisi üniversitelerdir. Üniversiteler, bu ülkenin sorunlarını tartışan ve çözüm üreten eğitim yuvalarıdır. Üniversitelerde farklı düşünceler olabilir, bu zengiliktir. Farklılık adına ülkenin gerçeklerinden kopulmaması, milletin değerlerine saygı duyulması çok önemlidir.
Ülkesine ve milletine yabancı üniversitemizi ve ülkemizi götüreceği hiçbir yer yoktur. Eleştiri ayrıdır, cehalet ayrıdır. Eleştiri kırıp dökme değil, imar etme tamir etmedir. Hiçbir insan değer verdiği bir şeyi kırmaya çalışmaz. Kişinin mensubu olduğu kültür toplumu eleştirmesiyle aşağılaması arasındaki fark birilerinin çok anlamlı bir şekilde üzerinde durması gereken bir durumdur. Kendi ülkesine milletine, inancına hakaret edenler tamamen yabancılaşmış demektir. Onlar milli ve yerli değildir.
Son yüzyılda Türkiye medyasında din karşıtlığı konusu, en önemli sorundur. Yıllar boyu ülkemiz basının hakim rengi olmuştur bu. Medya özgürlüğü kavramı çoğu zaman yanlış hatalı bir şekilde bu toplumu var eden milli ve manevi değerlere hakaret hakkı olarak algılanmıştır. Bu medya darbelere giden süreçte, darbe döneminde ortaya koyduğu tavırla utanç verici bir geçmişe sahiptir.
Aynı tavrın bugün de devam ettiğini görüyoruz. Osmanlı Türkçesinin ve Kur'an derslerinin okullarda okutulması tartışmalarında bunu hep gördük.
Eğitimi önceliklerimizin en başına yerleştirdik. Son 13 yılda bütçede en büyük payı eğitime verdik. 2002 yılında 76 olan üniversite sayısını 13 yılda 117 ilaveyle 193’e çıkardık. Bugün artık ülkemizde üniversitesi olmayan şehir kalmadı. O şehri, Türkiye’yle, dünyayla bütünleştirdi. Akademik personel sayısında da ciddi bir artış yaşandı. 2002’de 9 bin 366 olan profesör sayısını bugün 20 bin 879’a yükselttik. 2002’de 5 bin 367 olan doçent sayımızı 14 bin 140’a çıkarttık. 149 bin akademik personel görev yapıyor. Çok önemli adımlar attık. Her öğrencimizin yüksek öğrenim fırsatı elde edebildiği bir seviyeyi yakaladık. Gençlerimizin eğitim hayatlarını ailelerine en az yük olarak sürdürmesi için gerekli adımları attık. Eksiğimiz yok mu, var. Zarf, mazruf meselesi ama mazrufta sıkıntımız var. Onun için özellikle bu dönemde yoğun bir şekilde bizim müfredat noktasında ciddi bir çalışmanın içine girmemiz lazım. Bir diğer adım da yoğun bir şekilde akademisyen sayısını artırmamız lazım.
Bu gençler, bu nesil sizlerin eseri olacaktır. Unutmayalım ki eser müessiriyle değerlidir. Bunu başarmamız lazım. Özellikle doktora için ciddi adımlar attık. Bu yıl itibariyle yaklaşık 1 milyon 376 bin öğrencimiz burs veya kredi almaktadır.
Üniversitelerimizin sınırları aşarak uluslararası eğitim kurumlarına dönüştüklerini görüyoruz. ABD’den, Avusturalya’dan, Çin’den, Kore’den gelen misafir öğrencilerimiz var. Çıkış noktamız insan, insan, insan. Son yaşadığımız hadiseler sizin üzerinizdeki ağır yükü daha da artırmıştır. Ben ülkemiz adına, geleceğimiz adına son derece umutluyum. Böyle üniversitelerimizin, böyle hocalarımızın, sizin gibi öğrencilerimizin olması umudumu daha da artırıyor."
RUSYA'YA 'ATEŞLE OYNAMAYIN' DEDİ
Erdoğan, Saat Kulesi Meydanı'ndaki toplu açılış töreninde ise Rusya ile yaşanan gelişmelere değindi.
'O Rus Kop'u da bilir, Bayburt'u da reis', 'Bir sana bir de vatana sevdalıyız reis' yazılı pankartlar ve 'İşte ordu, işte komutan', 'Dik dur eğilme bu millet seninle' sloganlarıyla karşılanan Erdoğan'a, Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım ile Maliye Bakanı Naci Ağbal eşlik etti.
Erdoğan, konuşmasında şunları söyledi:
"Ne diyor Bayburt türküsünde; 'Al çuha mavi çuha kenarın yuha, kaç gündür görmemişem az kaldı aklım çıka' Biz de Bayburt'u görmeyince, Bayburtlular'la kucaklaşmayınca kendimizi kötü hissediyoruz. Buraya 39 kilometre mesafedeki Masat köyü yakınında Dede Korkut türbesi var. O türbenin üzerinde yazan tarih 718. Yani bu topraklarda en az 1300 yıllık damgamız var, mührümüz var. Bayburt, Malazgirt Zaferi'nden beri ceddimizin Anadolu'ya giriş kapılarından biridir. Böylesine köklü bir tarihi, böylesine önemli bir konumu olan Bayburt'un Türkiye'ye vereceği mesaj çok önemlidir. Sizler de gördünüz, takip ettiniz. Türkiye 7 Haziran seçimlerinden sonra bir belirsizlik ortamına girince hemen birileri meydanı boş sanıp ortalığı yakıp yıkmaya başladı. Ama meydanın da boş olmadığını gördüler. Bu ülkede milletin doğrudan kendisinden yetki alarak göreve gelmiş bir Cumhurbaşkanı var. Bu ülkenin önce geçici olarak görev yapan, şimdi de mecliste çoğunluğun desteğine sahip hükümeti var. Bu ülkenin her biri birer kahramanlık timsali olan güvenlik güçleri var. Herkese anladığı dilden, hak ettiği şekilde cevabı verildi, verilmeye de devam ediyor. Sen kalkacaksın sokakları yakacaksın, Belediyenin iş makinalarıyla kanallar açacaksın. İnsanları mağdur edeceksin. Bu ülkede devleti yok farz edeceksin. Yok öyle şey. Gereken cevabı aldılar mı, alıyorlar mı? Almaya da devam edecekler. Bunu böyle biliniz. Milletimiz 1 Kasım seçimlerinde bu memleketin kaderini bir avuç teröriste, ülkenin ve milletin gerçeklerini okumaktan aciz siyasetçilere bırakmayacağını, irfanıyla basiretiyle gösterdi. Bayburt da bu seçimde şanlı geçmişine yakışır şekilde tercihinin istikrar ve güvenden yana olduğunu en açık şekilde ortaya koydu. Artık yönümüzü geleceğe dönme zamanıdır. Yeniden eserlerimize odaklanma zamanıdır."
DÖRT BİR YANIMIZ SORUNLARLA ÇEVRİLİ
Türkiye'nin bulunduğu coğrafyanın en küçük boşluğa, tereddüde, rehavet izin vermediğini söyleyen Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"4 bir yanımız güvenlik sorunlarıyla, ekonomik, sosyal, siyasi krizlerle, insani dramlarla çevrilmiş durumda. Coğrafyamızda bin yıldır kader ortaklığı yaptığımız kardeşlerimiz zor günler yaşıyor. Suriye'nin durumu ortada. Irak'taki sorunlar bitmedi. Balkanlar şimdilik duruldu ama sıkıntılar sürüyor. Kırım'da yakın zamanda yaşananları unutmadık. Geçtiğimiz 150 yıldır büyük çalkantılara sahne olan Kafkaslar'daki hassas durum ortada. Kıbrıs sorunu Rumların uzlaşmaz tutumu nedeniyle gündemden düşmüyor. Bir yanda bölücü terör örgütünün alçak saldırılarıyla, bir yandan paralel devlet yapılanmasının ihanetleriyle mücadele ediyoruz. Her zaman söylüyorum. Biz sadece Rabbimizin huzurunda rükuda eğiliriz. Başka hiçbir yerde değil. Bundan kimsenin şüphesi olmasın. Dertlerimiz çok olabilir ama tarihimizden, kültürümüzden, medeniyetimizden aldığımız ilham ve milletimizden aldığımız güçle evelallah hepsinin üstesinden gelecek morale sahibiz. 1000 yıldır bu coğrafya nice güç gösterilerine, saldırılara, kötü niyetli oyunculara sahne oldu. Nice zaferler kazanıldı. Nice yenilgiler tadıldı, üzüntüler yaşandı. Hepsi gelip geçti. Fakat biz burada 78 milyon insanımızla bölgesel ve küresel vizyonumuzla dimdik ayaktayız. Allah'ın izniyle ebediyen de ayakta kalmaya devam edeceğiz."
PUTİN'E 'DAVETSİZ MİSAFİRLİK OLMAZ' DEDİM
Suriye sınırında düşürülen Rus uçağı konusuna da değinen Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları söyledi:
"Salı günü sabah saatlerinde Hatay ilimizin güneyinde sınırımızı ihlal eden iki savaş uçağından biri F16'larımız tarafından düşürüldü. Öncesinde yapılan tüm ikazlara rağmen 5 dakika içinde 10 kez Suriye topraklarında, Suriye hava sahasındayken yapılan uyarılara rağmen sınırımıza doğru gelmekte olan bu uçakların aidiyeti, hangi millete mensup olduğu tabii ki belli değildi. Bunu bilmek de o anda zaten mümkün değil. Fakat ikazlara rağmen geldiler ve sınırımızdan içeri girdiler. 17 saniyelik sınır ihlalinden sonra bir tanesi tekrar Suriye topraklarına geçti ama o esnada iki F16 uçağımız bunlara hemen modlanarak ikinci uçağı düşürdü. Daha sonra bunun Rusya'ya ait olduğu anlaşıldı. Tabii ki bu üzüntü verici hadisenin yaşandığı bölge rejim güçleriyle Bayır Bucak Türkmenleri'nin yoğun çatışmasına sahne olan bir yerdi. Suriye sınırlarımız daha önce de rejimin ve terör örgütlerinin, uçak, helikopter, insansız hava aracı, havan ve top mermisi tacizlerine maruz kaldı. 2012'de bir eğitim uçağımızın düşürülmesinin ardından belirlediğimiz angajman kurallarımızı tüm dünyaya ilan ettik, bunları defaatle de işlettik. Mayıs ayında sınır ihlali yapan Suriye helikopteri Cilvegözü yakınlarında F16'larımız tarafından düşürüldü. Rus hava uçakları daha önce de hava sahamızı ihlal etti. Biri Karadeniz'de oldu. O zaman 15 dakika kadar sınır ihlali yaptı. Uyarılardan sonra çıkıp gitti. Bu olaydan önce 3-4 Ekim'de iki kez sınır ihlali yaptılar. Bu üçüncüsüydü. Dediler ki 'Bizim aramızda stratejik işbirliği var.' Eyvallah. Ama bu egemenlik haklarımızı ihlale sebep veremez. 3-4 Ekim'deki olaylarda sayın Putin'i telefonla da aradım, 'Bu yapılanlar şık değil. Bunlar çirkin gelişmeler' diye de kendileriyle bunları konuştuk. Buna rağmen üçüncüsü oldu. G-20'de kendisiyle bunları yine konuştum. Orada da 'Bunu bir misafirlik olarak kabul edeceksiniz' dediler. Ben de 'Davetsiz misafirlik olmaz' dedim."
'RUSYA'NIN NE İŞİ VAR ORADA?'
Hassas bir bölgenin içinde bulunduklarını anlatan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, şöyle devam etti:
"Şu anda Rusya orada. Biz defalarca söyledik; 'Sizin ne işiniz var orada?' Neymiş, Suriye rejimi davet etmiş. Şu anda gayri meşru bir devlet var Suriye'de. Siz her davete icabet etmeye mecbur musunuz? Burada 380 bin insanı öldüren bir katil Esed var. Bunun davetine icabet etmeye mecbur musunuz? Her türlü desteği veriyorsunuz. Devlet terörü estiren böyle bir insana böyle bir desteğin verilmesi meşru mudur? Türkiye olarak pek çok kanalla bu konudaki hassasiyetlerimizi Rusya'ya ilettik. Buna rağmen kasıtlı mı olduğunu, yoksa özensizlikten mi kaynaklandığını bilmediğimiz şekilde sınırlarımızın ihlaline kayıtsız kalmamız mümkün değildir. Olayın olduğu andan itibaren meselenin bu çerçevede değerlendirilmesi için elimizden gelen gayreti gösterdik. Büyükelçi Dışişleri'ne çağırıldı. Askeri ataşe çağırıldı. Kendilerine teknik her türlü bilgi verildi. Yaşanan hadiseden duyduğumuz üzüntüyü ifade ettik. Rusya'nın bu olay üzerine gösterdiği tepkiyi yine anlayışla karşılamaya çalışıyoruz. Ancak meseleyi asıl mecrasından çıkarıp farklı alanlara taşımak için Rusya'nın bu gayretinden fevkalade rahatsızız. Rusya Devlet Başkanı'nın dün akşam Fransa Cumhurbaşkanı Sayın Hollande ile görüşmesinden sonra yaptığı açıklamalar asla kabul edilebilir değildir."
Erdoğan, "Bu vesileyle şu hususları bir kez daha Bayburt'tan tüm dünyanın dikkatine dikkate sunmak istiyorum" dedi. Türkiye'nin kasıtlı olarak Rus savaş uçağını düşürmediğini öne süren Erdoğan, şu ifadeleri kullandı:
"Bu olay sınır ihlaline verilen otomatik bir tepkiden ibarettir, angajman kurallarının uygulanmasıdır. Şunu da açık söylüyorum; bu açıklamalarda hedef saptırmak suretiyle, 'biz DAİŞ'e karşı mücadele veriyoruz' diyen Rusya yönetimine şunu söylüyorum. Bayır Bucak Türkmenleri'nin yaşadığı bölge, Lazkiye'nin olduğu bölge, DAİŞ'in olduğu bölge değildir. Dünyayı aldatmayalım. Kimseyi aldatmayalım. DAİŞ'e karşı verilen bir mücadeleniz olmamıştır. Zaten DAİŞ, şu anda rejimle ortak çalışan bir terör örgütüdür. DAİŞ'e karşı böyle bir mücadeleyi veren Türkiye'dir. Cerablus'da, ülkemizde verdiğimiz mücadele ortada. Ama kalkıp da Türkiye'de yönetimin bir İslamlaştırma hareketi içinde olduğunu söyleyen Rusya yönetimine ben şunu söylüyorum; Türkiye'nin yüzde 99'u Müslüman'dır. Türkiye'nin böyle bir İslamlaştırma hareketine ihtiyacı yoktur. Böyle bir yakıştırmayı Rusya yönetimine doğrusu hiç yakıştıramadım. Şunu da çok iyi bilmeleri lazım. Acaba ben kalkıp da 30 milyonun yaşadığı Rusya için, 'Sayın Rusya yönetimi Hıristiyanlaştırma hareketi yapıyor' desem doğrudur mudur? O ne kadar yanlışsa Türkiye yönetimi için bu yakıştırmayı yapmak da o kadar yanlıştır. Kusura bakmasınlar."
Erdoğan, şöyle devam etti:
"DAİŞ Türkiye'ye petrol satıyormuş. Yazıklar olsun. Türkiye'ye bu iftirayı atanlar bunu ispat etmekle mükelleftir. Türkiye DAİŞ'ten petrol almıyor. Tam aksine Amerikan Hazine Bakanlığı açıkladı. Rus şirketleri ile DAİŞ'in ortaklaşa Suriye rejimine petrol sattığını ifade edip, belgelediler. Türkiye petrolünü nereden alıyor? Rusya'dan alıyor. Şu an Rusya'nın en fazla petrol sattığı, doğalgaz sattığı ülke Türkiye'dir. İran'dan, Azerbaycan'dan, Kuzey Irak'tan, Cezayir ve Katar'dan alıyor. Bizim kaynaklarımız belli. Böyle bir iftirayı nasıl atarsınız? Biz bir terör örgütünden petrol alacak kadar haysiyetsiz değiliz. Bunu böyle bilesiniz. Bize bu iftirayı atanlar bilsinler ki müfteri sıfatını sahiplenmişlerdir. Gel gör ki öyle bir ülkede yaşıyoruz ki. Ana muhalefeti, gücünü terör örgütünden alan diğer muhalefeti, kalkıp Rusya'nın yanında yer alıyor. Bu nasıl siyaset? Kendi hükümetinin yanında değil orada yer alıyorlar. Bunlar daha önce de Suriye'de devlet terörü estiren rejimin yanında yer almadılar mı? Şimdi de aynı şeyi yapıyorlar. Ama biz milletimizi yanımızda görüyoruz ya bu bize yeter. BM üyesi 120 ülkeyle birlikte Türkiye de, ılımlı muhalifleri muhatap olarak kabul ediyor. Koalisyon güçlerinin DAİŞ'e karşı yürüttüğü operasyonlara aktif destek veriyoruz. Tüm dünyada DAİŞ terör örgütüne karşı en ciddi mücadeleyi bir veriyoruz. 140 vatandaşımızın ölümüne, 7 güvenlik görevlimizin şehit olmasına yol açan bu terör örgütünün her türlü faaliyetine karşı gereken önlemleri alıyoruz. Bun rağmen Türkiye'yi DAİŞ'le ilişkili göstermeye çalışmak Türkiye'ye karşı büyük bir saygısızlıktır. Hele hele petrol olayı tam manasıyla saygısızlıktır. Sayın Putin, Türkiye'ye giden ve petrol taşıyan bir takım kamyonlardan bahsediyor. Uluslararası ilişkiler dedikodu ve iftirayla yürümez. Hele hele Sayın Putin'e hiç yakışmaz. Şayet Rusya'nın böyle bir iddiası varsa tüm belgeleriyle bunu ortaya koymak ve ispat etmek zorundadır."
PUTİN'İ TELEFONLA ARADIM, DÖNMEDİ
Yakında Paris'te İklim Zirvesi olduğunu hatırlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, Rusya Devlet Başkanı Putin'e de çağrıda bulunarak sözlerini şöyle sürdürdü:
"Kendilerinden olayın olduğu gün randevu talebinde bulundum. Telefonla görüşelim istedim. O günden bugüne dönmediler. Paris'te iklim değişikliği zirvesi var. Zannediyorum kendileri oraya gelecek. Orada da bunları oturup konuşabiliriz, değerlendirebiliriz. Rus savaş uçaklarını sınırlarımızı ihlal ettiğini radar görüntüleriyle, ses kayıtlarıyla tüm dünyaya duyurduk. O konuda Türkiye'nin haklılığı tüm dünya tarafından kabul ediliyor. Rusya'nın da iddialarını bu şekilde ispatlaması gerekir. Aksi takdirde Türkiye'ye yapılan bu ağır ve haksız itham yüzünden Rusya yalancı durumuna düşecektir. Bizim gönlümüz hiçbir ülkenin böyle duruma düşmesine razı gelmez. Tabi Rusya'nın uçak meselesini bahane ederek Suriye'deki askeri varlığını güçlendirmesinin gerisindeki kurnazlığı da görmüyor değiliz. Bu mesele sadece bizim değil, tüm bölgenin, tüm dünyanın meselesidir. Sayın Putin, 'kim terörizme çifte standart uyguluyorsa ateşle oynuyor' diyor. Bu söze sonuna kadar katılıyorum. Suriye'de 380 bin cana mal olan devlet terörü uygulayan Esed rejimine destek olmak da ateşle oynamaktır. DAİŞ'le mücadele bahanesiyle uluslararası meşruiyeti olan muhalifleri vurmak da ateşle oynamaktır. Türkiye'nin haklılığının tüm dünya tarafından kabul edildiği bir hadiseyi bahane ederek bize olmadık ithamlarda bulunmak, meseleyi vatandaşlarımıza ki; bir fuara katılmak için Rusya'ya giden vatandaşlarımıza eziyete vardırmak, ateşle oynamaktır.Bölgede ticari faaliyet veya insanı yardım amaçlı olarak bulunabilecek TIR'ları sorumsuz şekilde vurmak ateşle oynamaktır. Rusya'ya çok samimi olarak ateşle oynamamasını tavsiye ediyoruz."
Devletler arasındaki ilişkilerin çocuk oyuncağı olmadığını söyleyen Erdoğan, şöyle devam etti:
"Rusya bizim gözümüzde önemli, köklü bir devlettir. Bunun için Rusya'dan bu tür konularda devlet ciddiyetine yakışır bir tavır bekliyoruz. Her şeyin açık ve sarih bir şekilde ortada olduğu hususta tam tersi iddialarda bulunmak Rusya'yı dünyanın gözünde çok farklı konuma itecektir. Rusya ile olan ilişkilerimizi çok önemsiyoruz. Sayın Putin Türkiye'nin kendilerini sırtından bıçakladığını söylüyor. Hayır. Bu millet bugüne kadar hiç kimseyi sırtından bıçaklamamıştır. Bu millet göğüs göğüse savaşmasını bilen bir millettir. Mücadelelerimizi her zaman göğüs göğüse verdik, öyle veririz. Neticesi ne olursa olsun öyle veririz. İlişkilerin zarar görmesini istemiyoruz. İlişkilerimize zarar verecek tutumun içinde olmamız mümkün değildir. Suriye sınırımızın ihlali sebebiyle yaşanan hadise kendi mecrasında sonuna kadar takip edilir, her şey araştırılır. Sonuçta hangi tarafın kastı ve ihmali olduğu ortaya çıkar. Ama bu mesele üzerinden Türkiye'ye yönelik top yekün bir iftira kampanyası başlatılmasını, vatandaşlarımızın taciz edilmesini, ilişkilerimizin tehlikeye atılmasını açıkçası Rusya'ya yakıştıramıyorum. Pazartesi günü Paris'te Sayın Putin'le bu meseleyi yüz yüze görüşmek isterim. Makul bir noktada buluşmayı arzu ederim. Bu konunun gereksiz bir şekilde tırmandırılmasından rahatsız olduğumuzu da özellikle ifade etmek isterim. Türkiye ve Rusya'nın önünde gerçekten çok büyük iş birliği potansiyeli var. Son birkaç yıldır gayet iyi şekilde devam ediyor. Bu sorunun ne mevcut ilişkilerimize ne mevcut potansiyelimize zarar vermesini istemiyoruz. İki ülkenin ilişkilerinin bozulmasından memnuniyet duyanlar çıkabilir. Ama bu durumdan zarar görecek ola sadece ülkelerimizdir. Rusya'ya samimiyetle diyorum ki gelin böyle bir duruma meydan vermeyelim."
Erdoğan konuşmasının ardından törene katılanlarla birlikte yatırımların açılış kurdelesini, "Bayburt Bayburt olalı böyle kurdele görmedi" diyerek kesti. (HABER MERKEZİ)
Evrensel'i Takip Et