26 Kasım 2015 16:58

En çok çalış, en az ücreti al: tekstil işçiliği

Günün çok büyük bir bölümünde iş yerinde arabesk şarkılar çalıyor. Ben çok defa o şarkılarla ağlayarak işini yapan arkadaşlarımı gördüm.Önceleri çok şaşırıyordum. Çalışırken çalan o arabesk müziğin ve dertlerinin de verdiği etkiyle olsa gerek ağlayarak çalışıyorlardı.

Paylaş

Genç bir tekstil işçisi
Tuzla/İstanbul

Ben İstanbul’un Tuzla Organize Sanayi’nde bir tekstil fabrikasında çalışan genç bir işçiyim. Sizlere kendimden ve benim gibi yüzlerce işçinin çalıştığı fabrikamdaki çalışma koşullarından bahsetmek istiyorum.
Bu yazıyı yazmaya başlarken öyle çok uykum vardı ki bunu söylemeden geçmek istemedim. Malum sabah 06.30 en geç 7.00 dediğinde uyanmak zorunda olan insanlarız biz. Hatta artık öyle bir noktaya gelmiş ki biraz fazla uyusak geç kalmış hissine kapılıp telaşlanarak fırlıyoruz yataktan.
FİLMLERDEKİ FABRİKALAR
Şu an kendimi biraz daha şanslı sayabilirim. Bu aralar daha az çalışıyorum. Yoksa bu yazıyı bile nasıl yazardım bilemiyorum. Bundan sadece bir hafta kadar önce hafta içi üç gün 13 saat fabrikada çalışıp zorunlu mesai yapıyorduk. Mesai dediğin nasıl zorunlu olur kardeşim? Ama kalmak istemediğini söylediğinde de doğruca muhasebecinin yolunu gösteriyorlardı sana. Şu an zorunlu mesaide olmadığım için bu satırları tebessüm ederek yazıyorum.
Birçok dizide ve Türk filmlerinde geçer; tekstil atölyeleri ve fabrikaları. Benim çalıştığım yer büyük bir fabrika olduğundan olacak ki koşullar biraz daha iyimser. İyimserden kastım; sürekli bağıran, küfreden, taciz eden ustabaşlarının olmaması.
ÜNİVERSİTE MEZUNU İŞÇİLER
Fabrikada tanıştığım birkaç insan büro yönetimi, kimya, muhasebe, ticaret gibi bölümler okumuşlar. Fakat iş bulamadıklarından kaynaklı fabrikaya girmek zorunda kalmış genç işçiler onlar. Bir çoğu da genç yaşta evlenmiş. Çocukları olan, kendilerini çocuklarını geçindirmeye adamış gençler. Doktora giderken bile izin almak için üstün çaba gösterdiğimiz, haftada bir tek Pazar gününün bize ait olması, telefonların mesai saatlerinde yasak olması (mesai toplam 10 saat) gibi bir çok istemediğimiz durum var. Bu kötü koşullara rağmen aldığımız ücret sadece 1000 lira.
NASIL YAPARLAR BİLMİYORUZ
Bu koşullarda yaşayan bizler,1 Kasım süreci geldiğinde bütün partilerden asgari ücretlere zam yapacağız vaatlerini duyunca sevindik. Fabrikada artık kendi aramızda espriler yapar olmuştuk hangisi kazanırsa kazansın biz karlı çıkıyoruz diye. Oysa bu sadece bir espriydi. Çünkü hepimiz gerçek olmayacağını biliyorduk. Bugüne kadar hangi iktidar işçileri düşünmüştü ki? AKP hükümeti de seçimden önce biz işçilere bir söz vermişti; asgari ücret 1300 lira olacaktı. Seçimlerden sonra ilk sözleri biz öyle bir şey demedik oldu. Ancak işçilerden gelen tepki ile söylediğini kabul etmek zorunda kaldı.
NEYİ TARTIŞACAĞIMIZI BİLİYORUZ
Bu zammı yapıp yapmayacağını veya nasıl yapacağını, hangi koşullarda yapacağını bilemiyoruz. Ama tek bir şey biliyoruz; bize hakkımız olanı yine vermeyecekler. Fabrikada aslında tartışmamız gereken de bizlere ‘acıyıp’ veya Erdoğan’ın kendi tabiriyle bizleri ‘tahrik etmemek’ için asgari ücret sözünün tutulup tutulması değil. Bence bizler hak ettiğimiz ücretleri alabilmek için nasıl bir mücadele sorusunu tartışmalıyız.


BİR İŞÇİ GENÇ NİYE AĞLAR?
Günün çok büyük bir bölümünde  iş yerinde arabesk şarkılar çalıyor. Ben çok defa o şarkılarla ağlayarak işini yapan arkadaşlarımı gördüm.Önceleri çok şaşırıyordum. Çalışırken çalan o arabesk müziğin ve dertlerinin de verdiği etkiyle olsa gerek ağlayarak çalışıyorlardı. Zamanla alıştım. Gidip ne derdi olduğunu sormaya bile gerek duymuyor ki insan bu yaşam koşulları içerisinde hüzünlenmemek elde değil zaten. Tekstil deyince akla hemen en çok çalışıp en az ücreti alınan işkolu gelir. Hatta tekstil işçilerine sorsanız bir çoğu geçmişinde mesai ücretlerini bile alamadan çalışmıştır.

ÖNCEKİ HABER

Geleceğimiz için formasyon hakkımıza sahip çıkalım

SONRAKİ HABER

İki kardeş, iki genç işçi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...