22 Kasım 2015 05:44

Bazen devlet…

Paylaş

Nilüfer ALTUNKAYA

Max Weber, devleti fiziksel şiddetin meşru kullanımını başarıyla tekelleştiren fail olarak tanımlar. En bilinen tanımıyla toprak bütünlüğüne bağlı siyasal bakımdan örgütlenmiş bir milletin oluşturduğu tüzel varlıktır. Devlet bazı mutlak kategoriler sunar; semboller, kimlikler, sınıflandırmalar eğitim sistemi aracılığıyla empoze edilir. Maddi iktidarını kullanarak da polisi, ordusu, hapishanesiyle bu kategorik sınıflandırmaları keskinleştirir. Etnik köken, cinsiyet bu mutlak kategorilerdendir.

Devletin yurttaşına gelme şekli ve zamanı belirler aslında siyasi rejimin türünü. Mesela Barış Mitingi’ni katliama dönüştüren canlı bombalar patlatıldığında polisin paramparça bedenlerin ve kapkara bir ölümün orta yerinde kalakalmış insanlara gaz sıkması devletin bir geliş biçimidir. Yani ‘eyleme geçmeden yakalanamaz’ potansiyel canlı bombalar için bir olanaktır devlet. Bakınız; Diyarbakır Mitingi, Suruç topluöldürümü… Bazense devletin vatandaşının can güvenliğini sağlamakla yükümlü olduğunu bilmesi gereken bir devlet büyüğü canlı bombalar kendini imha ettikten sonra “kimliğini belirleyip adalete teslim ettik,” diyebilir.  

Devlet özneye şekil veren bir iktidar sürekliliği olmuştur, Gramsci’den önce de Foucault’an sonra da var olmaya devam edecektir. Sosyal yapının kurumsallaşmış gözleri olarak çoğalmıştır hep. ‘Güvenlik’ gerekçesiyle gözetleyen, iktidara yönelik tehditleri belirleyebilmek adına fişleyen istihbarat biçimine dönüşmüştür. 

Devlet kimsedir, devlet herkestir. Bazen devlet hükümetleşir bazen hükümet devletleşir. Bazen Bir Başkadır Benim Memleketim şarkısının eşliğinde, bazen Mehter Marşı eşliğinde dans eder faşizmle. 

Postmodern darbe de yapabilir, takiye de. Doğası gereği milliyetçidir ama milliyetçiliği kendi doğasına uygun hale de getirebilir, siyasi manevralarla. Devlet bazen derindir, faili meçhuller, gözaltında işkence ve ölümler bu derinliğin anaforlarıdır olsa olsa.  

Bazen güçler ayrılığına inat tek adam bir devlet olur. Çünkü devlet oligarşiktir. Bir devlet elbette hem sosyal hem hukuk devleti olabilir aynı zamanda. Hatta bazen kapital uğruna laikleşir ama özünde dindar bile değil teokratiktir. Bu yüzden Allah devlete zeval vermez. 

Evet, bir ihtiyaç biçimidir devlet. Parayı sevip, aileyi gözetirken heteroseksüel ve alabildiğine erkektir. Mesela sokak ortasında erkek cinayetlerine kurban giden kadınlar aile içi bir meseledir, hepsi bu. 
Gururludur elbette. Kimse devlete “ayakkabılarınızla girmeyin, galoş giyin” diyemez. Derse Dilek Doğan gibi ailesinin gözleri önünde bu yüzden öldürülebilir. 

Devlet yakıp yıkabilir. Sonra duvarlara “Devlet geldi.” yazabilir.  Devlet bazen Nusaybin’e de sokağa çıkma yasağı olarak gelir Cizre’ye, Lice’ye, Sur’a geldiği gibi. Neden olmasın? Keskin nişancı olarak gelir. Beş çocuk annesi bir kadını evinin bahçesine çıkarken öldürebilir. İki çocuğunun gözleri önünde hem de. Böylece gösterir Türk’ün gücünü. Tanımı gereği şiddeti meşrulaştırır yani.

Devlet bir yıldırma, yabancılaştırma biçimi değildir sadece. Hizmet verendir. Hastaneye giderken elinde beyaz bayrakla yürüyen diyaliz hastalarına sağlık hizmeti de verir, pedagojik formasyondan bir haber eğitmenler aracılığıyla körpecik zihinlere seçmeli-zorunlu din dersleri de. Hakkıdır devletin kadrolaşmak ve istediği kadar muhafazakar bir gençlik yetiştirmek.  

Bazen devlet emperyal paylaşımlar arifesinde Ortadoğu’da telaşlanmaktır.  Bazen de petrol kuyularının önünde bir garip bekleyiştir. Ama içeride durum dışarıdakinden farklıdır. Ayağımızdaki görünmez prangalar, adımlarımızı kuşatan çemberlerdir. Dışına çıkan olursa tarafını belli eder.  Mesela Gezi Direnişi sırasında sağlık hizmeti veren doktorlar gibi yargılanır.

Bourdieu’nun devleti yeniden tasarlamaya yönelik kategorilerinden biri olan “sembolik iktidar” meselesi ülkemiz için bir temenni olarak beklesin varsın. Devlet sayılara dönüşen ölümlerdir. İşte ölüm istatiksel veriler olarak kanıksandığında insan devlete yenilmiştir. 

Devlet geldiğinde ölüm de geliyorsa edinilmiş bir çaresizlik olmuştur devlet. Rejim devletleşmiş bir iktidara bırakılmıştır. 

Bazen devlet bize gelir bazen biz ona gideriz. Ama üzülmeyin sakın siz ona gitmeseniz de o size bir gün mutlaka gelecektir. 

Ne demişti Can Yücel: 
“Dönülmez faşizmin ufkundayız 
Vakit çok geç.”

ÖNCEKİ HABER

‘Temiz’inden RES yalanı

SONRAKİ HABER

O duvarlar bir başkasının tuvali olacak!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...