22 Kasım 2015 05:17

Ölüm politikasının kıyısında

Paylaş

Özcan KIRBIYIK

Birçok Kürt şehri, günlerdir fiili bir şekilde Türk askeri ve polisi tarafından kuşatma ve abluka altında tutuluyor. Adeta, Ortadoğu’daki dikta rejiminlerinin yönetilemez hale getirdikleri şehirleri bombalaması sonucu oluşan görüntüler ortaya çıkıyor. Buna mukabil, ana akım Türk medyası, her zamanki gibi üç maymunu oynamaya devam ediyor. Türk hükümeti ve devleti, ortaya çıkan bu fiili durum için “terörle mücadele” savunması yapıyor. Bu, devlet eliyle hayata geçirilen vahşetin örtülmeye çalışılmasının ortak ve en yaygın yoludur. Otoriter her  yönetimin gerçekleştirdiği katliam sonrası "terörle mücadele ediyoruz" demesi gibi…Yok etmeye programlanmış devlet aygıtı ve yöneticiler, son kertede; aynı yerde ve aynı argümanlarda buluşurlar. Bu tutum tabiatlarının gereğidir.

Roboski katliamının ardından Demirtaş’ın “ülke, duyguda bölünmüştür” sözünün salt duygusal bir çıkış olmadığına şahit olduğumuz günlerden geçiyoruz. Geriye doğru dönüp baktığımızda, Roboski katliamının ardından, Türkiye’nin batısı ile doğusunun, duyguda ortadan ikiye yarıldığını ve bu yarılmanın şu son günlerde, iyice ayyuka çıktığını görebiliyoruz. Bir tarafta devlet eliyle katledilen bir toplum, diğer taraftan “terörle mücadeleyi” uzaktan sessizce izleyen başka bir toplum... AKP hükümetinin marifetiyle askeri darbe günlerini aşan görüntülerle Silvan, Cizre, Nusaybin, Lice gibi Kürt şehirlerinin  merkezlerinde, askeri operasyonlar yapılıyor. Öncesinde, TSK unsurları Kobanê ve Grê Spî’deki (Tel Abyad) YPG mevzilerini hedef alıyor ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Fırat’ın batısını geçemezler. Geçerlerse, vururuz!” açıklaması peşi sıra geliyor.

FIRAT’IN BATISINDA NE VAR?

Türk askeri ve polisinin, Silvan’da ortak operasyonlar düzenlediği sırada, Selahattin Demirtaş “Cerablus gündeme geldiğinden bu yana, Kürt halkına yönelik saldırılarda müthiş bir artış var” diyerek, Türkiye’de, Kürtler üzerinde sistematik bir hale getirilmiş olan baskı ve şiddet politikalarının, Türkiye’nin, Suriye ve Ortadoğu politikasından bağımsız olmadığını ortaya koyuyor. Recep Tayyip Erdoğan’ın “Fırat’ın batısı” dediği yer Cerablus… Ve geçerlerse, vuracaklarını söylediği güçler de Kürt güçleri olan YPG. Haliyle, Cerablus’taki mevcut hakim gücün değişmesini engellenmeye dönük bir karşı çıkıştır bu. Erdoğan’ın, “Fırat’ın batısı” dediği ve "YPG’yi yaklaştırmam!" dediği yerde hakim gücün IŞİD olduğu düşünüldüğünde, Türk devlet aklının ve ahlakının, Kürtlere dönük tarihsel çizgisinden(ret-inkar-imha) herhangi bir şey kaybetmediği anlaşılmaktadır. Türkiye ve Türk toplumu, tarihsel bir karar verme sürecinin kıyısındadır. Ya geleneksel inkarcı devlet politikası sürdürülecek, ve Türk toplumu da buna sessiz kalarak desteğini sunacak, ya da Kürtlerle Rojava’da  komşu olmayı kabul edip yola devam edilecek. Neresinden bakılırsa bakılsın, ilk durumun sürdürülebilir hiçbir yanı kalmadı.  Çünkü bu,  toplumsal felaketlerin riskini içinde barındıran bir seçenektir. 

AKP’ye yakın medya kuruluşlarının çok önceden manşetlere taşıdığı “PYD, DAEŞ’ten daha tehlikeli” ifadeleri devletin uyguladığı mevcut politikayı yansıtıyor. Türkiye, “IŞİD, Cerablus’ta kalabilir, ama 20 milyondan  fazlasıyla aynı toprakları paylaştığımız Kürtler, Cerablus’a asla giremez, girerse vururuz!” politikasızlığını politika edinmiş durumda. Velhasıl, geleneksel Türk devlet algısına dönüşmüş olan Kürt fobisi, bu kez Cerablus’ta hortladı! Hem de "IŞİD’e yaklaşanı vururum!" diyecek raddeye kadar ileri bir fobiye evrilmiş bir halde...

Devletle zîmnen ama gönülden bir sözleşme yapmış milyonlarca Türk, devletin Kürt şehirlerini talan etmesini “mevzu bahis olan vatansa, gerisi teferruattır!” suskunluğuyla, sessizce “vatan savunmasına” iştirak ediyor. Devletin saldırganlığı ve yıkıcılığı tam da buradan beslenir: gözleri önünde cereyan eden katliamlara sessiz kalarak destek veren insan yığınları ve işlevsiz muhalefetler… Devletin Kürt coğrafyasında uyguladığı yakıcı ablukanın sadece hendeklerle açıklanmaya çalışılması, ancak siyasi bir körlük olabilir. Sosyolojik ve demografik özellikleri itibarı ile Rojava ve Kobane direnişlerinden esinlenebilecek Kürt şehirlerine olası ciddi bir başkaldırının Kürtler için nelere mal olacağını uygulamalı olarak gösterme gayretidir bu. Özel harekat timlerinin operasyonlar öncesi, sonrası veya sırasında IŞİD’i hatırlatan sloganlarda ya da yazılamalarda bulunması, “burayı Rojava’laştırırsanız, biz de IŞİDleşiriz” mesajıdır. 

 AKP hükümeti, stadlar, camiler, parklar kısacası bir bütün olarak kamusal alanları, muhalif hareketleri ve çevreleri sindirmek için bilediği, şekil verdiği linçci güruhlara uygun bir zemin olarak sunmayı devlet politikası haline getirdi. Bu şekilde, kamusal alanının ve kamusal olanının, kendilerine muhalif olan kesimler için oksijensiz bir alana dönüştürmüş oluyor. Böylece, toplumsal linç, kendisini farklı şekillerde gösterebilme fırsatı bulmuş olacak. Ali İsmail Korkmaz cinayeti buna en çarpıcı örnektir. Cumhurbaşkanının “Esnaf gerektiğinde polistir, alperendir” dediği ve şiddete meyilli bir toplumda, muhalif bir gencin, esnafın ve polisin ortak tekme darbeleriyle öldürülmesi  şaşılası bir şey değildir.

GÜDÜLEN ÖLÜM POLİTİKASI

2008 yılında bir grup liseli genç, kanlarıyla çizdikleri Türk bayrağını, çerçevelettikten sonra dönemin Genelkurmaybaşkanı Yaşar Büyükanıt’a hediye etmişlerdi. Büyükanıt, kanla çizilip kendisine hediye edilen bayrak karşısında duygularını “işte Türk milleti budur!” şeklinde dile getirmişti. Bayrak fetişizmiyle büyüyen,  Büyükanıt’ın “iyi çocuklar”ı, toplumun şuan tam göbeğindeler. O gençler, Konya’da, İstanbul’da stadlarda, okullarda; Adıyaman’da kahvelerde, Silvan’da, Nüsaybin’de, Cizre’de ve diğer Kürt şehirlerinde askerde, polisteler…

Bir ölüm politikasının tam olarak kıyısındayız. Devlet eliyle yapılan katliam ve ölümlerin Türk toplumunda ekseriyetle kabul görmesi, banal milliyetçilikle açıklanamayacak kadar çok ileri bir boyuttadır. Toplumsal çürüme ile açıklanabilecek bir durumla karşı karşıyayız. Bu çürümenin yol açacağı tahribatları yaşayarak geçireceğimiz günler bekliyor hepimizi.

 

ÖNCEKİ HABER

Bayrampaşa'da fabrikada yangın: İşçiler son anda kurtarıldı

SONRAKİ HABER

‘Yaralayan ölene dek yaralanmıştır’(1)

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...