12 Kasım 2015 16:28

Ülkenin hali nasılsa bizim de halimiz öyle

Paylaş

Gökmen TURNA
Cihan TOSUN
Anadolu Üniversitesi
Eskişehir


Anadolu Üniversitesi’nin halini sorarsanız memleket gibi! 1 Kasım seçimlerinden sonra başladı hikayemiz. En azından biz, üç yıldır bu üniversitedeyiz. Yemekhanesinde, kantinlerde stantlar açtık, afişler astık, bildiriler dağıttık; yeri geldi halaylar çektik. Geleceğimiz için, okulumuz için güzel şeyler düşünüp, iyi olanı anlatmayı, inandığımız değerleri, mücadelemizi anlatmayı borç bildik. Zaman zaman okul yönetimiyle anlaşamadığımız olurdu ama son yaşadıklarımız gibisini hiç görmedik.
Her şeyi kısmen de olsa yaşayarak öğrettiler bize. Önce yemekhanenin camına asılı bir afişle başladı. ‘Seçim yasağı’ varmış ve her hangi bir partiye oy isteyen afiş yapılamazmış. Sonrasında siyasi parti çalışması olmaz gençlik örgütleri olarak yapın dediler. (Gerçi sonra hızlarını alamayıp “O Ses Türkiye” ve clup-party afişlerini de söktüler haklarını yemeyelim.) Peşinden afiş asmak yasak oluverdi birden yemekhane camlarına. Yaşanan çatışmaların, bu kutuplu siyasetin kime yaradığını bildiğimizden, öyle olsun biz nasılsa olduğumuz her yerde derdimizi anlatırız, anlatıyoruz dedik. Sonra iletişim fakültesinin kantinine bir afiş için çevik kuvvet girince anladık ki buralar da yasakmış. ‘Olmaz’ dedik, ‘sökmeyiz!’ Polis, özel güvenlik birimleri arkadaşlarımızı dövdü kantinin ortasında. 1-2 hocamız dışında kimse yoktu ‘burası bilim yuvasıdır polisin işi ne?’ diyecek. Dekan bizle görüşmek yerine emniyet amiri ile görüşüyordu. İlk o zaman fark etmiştik rektörümüzün kaybolduğunu... 
 

BİR ARAYA GELMENİN İHTİYACI

Sonra sırasıyla aynı filmi defalarca izledik Ankara Katliamı için yaptığımız boykota kadar. Boykotu acımızla derslik derslik ördük. Kalabalık ve öfkeliydik. Yeni bir şey daha öğrendik. Biz bir olunca ÖGB-Polis kayboluveriyor ortadan. Seçime kadar bu böyle devam etti. Seçimlerin ardından ÖGB ve emniyet amiri okulda ‘siyaset yasağı’ olduğundan bahsetti ve rektörümüz hala kayıptı. ‘Seni keserim’ diyen, sandalyeyle saldıran ÖGB’ler, tekme tokat gözaltına alan polisler, gazlar, joplar... Bir araya gelmek elzem bir ihtiyaç oluverdi. Dünden daha fazla. 

FAKÜLTE Mİ KARAKOL MU?

3 Kasım sabahı tekrar afişlerimizle, bildirilerimizle okuldaydık. 1 Kasım öncesinden daha sert bir saldırıyla karşılaştık. Söküldü afişlerimiz. Vazgeçmedik. Kantinlerde, sınıflarda onlar söktükçe biz astık. Onlar susturmaya çalıştıkça biz daha yüksek sesle anlattık derdimizi.  6 Kasım tarihi yaklaşıyordu. YÖK’ün kuruluş yıldönümü yani. Her bir üniversite yönetimi kendini YÖK yerine koyar, üzerimizdeki baskılar bu denli ağırlaşırken taleplerimizle, nasıl bir üniversite istediğimizi en kalabalık şekilde söyleyebilmek önemliydi. Ama bir de baktık ki Eczacılık fakültesi girişi karakol halini almış. ‘Her afişin bandı sökülmez’ dedik anlamadılar. Eh biz de oltaya taktık; sazan vurdu sanırım. Misina inceydi çekemedik ama oltaya vurduğunu da herkes gördü. Yarın öbür gün okulda olta balıkçılığı için sertifika sormazlarsa iyi... 

HER ŞEYE RAĞMEN BİZ BURADAYIZ

Tüm baskılara rağmen ‘YÖK artık’ demeyi bildik. YÖK’ün, polisin baskısını ve tabi ki artık öldüğünü düşünmeye başladığımız rektörün helvasını bir güzel kavurduk. Coşkulu ve kalabalıktık. Taleplerimizi haykırdık hep birlikte. Okulun kapısında 3 TOMA ve otobüslerce çevik kuvvet ekipleri bekliyordu. Olta attık gelirler diye. Rüzgar tersten esiyordu olmadı. Böyle devam ederse de tersten esmeye devam edecek. Bizler üniversitelerde bir olmaya beraber olmaya devam edeceğiz. Her şeye rağmen biz buradayız ve mücadeleyi sürdüreceğiz. 

NOT: Sahi bizim rektöre ne oldu? Ölü ya da diri bir haberini alan olursa lütfen bize bildirsin.

AÇ KAPIYI REKTÖR EFENDİ

Can KAYLAN
Merve YILDIRIM
Uludağ Üniversitesi
Bursa

Son günlerde kiminle, hangi konuda sohbet etsek lafın dönüp dolaştığı yer Rektör Yusuf Ulcay oluyor... Kendinden görmediği her şeyi türlü yöntemlerle def eden tutumuyla ünlü Yusuf Ulcay. Belediyeden gelen çorba dağıtımını “Sen siyasi propaganda yapıyorsun!” deyip iptal eden, ardından çorba dağıtımını AKP’li Büyükşehir Belediyesi’nin yan kuruluşu sayılan BURFAŞ’a veren Yusuf Ulcay... Hal böyle olunca sorma gereği doğuyor “Sen kimin propagandasını yapıyorsun?” diye. Aman bizim çocuklar siyasete bulaşmasın endişesiyle yanıp tutuşan rektörümüz bize siyasetsizliği tavsiye eden bir “siyasi çizgi” izliyor. Tabi tavsiyeyle de kalmayıp kendinden saymadığı her türden görüşe “Gardiyanlar, yakalayın!” mantığıyla yaklaşıyor. Fakat bütün bunlar olurken her ne hikmetse üniversitenin göbeğinde yürütülen milliyetçi ve muhafazakar propaganda hiç gözüne çarpmıyor! Hatta ileri gideceğini bilmese topluluk masalarından çalan şoven içerikli parçalara ritim tutacağından şüphemiz yok! Öğrencilerin yürüyüş yapmasına yasak diyen, “Tamam o zaman basın açıklaması yapalım” dendiğinde, üniversitenin en kuş uçmaz, kervan geçmez yerini gösterip “Ben size yapmayın demiyorum ki, gidin şurada yapın. Orada değil... Git, git, daha da git... Ha orada, en köşede.” diyen rektörümüze “Mars’ta yapsak olmaz mı? NASA görür en azından” diyesimiz geliyor...

BİLİN BAKALIM KİM?

Bir de topluluklar sorunu var ki hiç sormayın. 3-5 aylık Ulcay diktasında toplulukların iptal edilen etkinliklerini yan yana koysak demokratik üniversiteden Uludağ Üniversitesi’ne yol olur. Öğrenci topluluklarına dönerek, “Bu üniversite ikimiz için çok küçük!” diyen, tüm toplulukları istediği kalıba sokmaya girişen kişiyi tahmin edin bakalım? Ya da yapacağı en ufak etkinliğin afişlerini asacak öğrenciyi kırk farklı makama uğratıp kırk farklı bürokratik işe mecbur bırakanı tahmin edin? Yahut önceden onay verdiği etkinliği sonradan iptal edip öğrenciler etkinliği başka yerde yapacak olduğunda, bu kez de etkinliğe gidecek araçların okuldan kalkmasına müsade etmeyeni? Öğrencilerin her söylediğine kulak tıkayan, öldürmediği etkinliği ödenek vermeyerek süründüren Yusuf Hoca’dan çok çekiyoruz işin özü. Üniversite şenliklerini yasaklamakla meşgul olduğundan vakit ayıramıyor olsa gerek öğrencilerin taleplerine kulak vermeye!

FRAGMAN BİTTİ FİLM HAFTAYA 

Biz tüm bu siyaset yasaklarının, bürokratik engellerin, farklı olana göz açtırmayan hegemonyanın arasındayken yazının başında bahsettiğim sohbetlerde “O değil de, ne yapacağız biz?”e geliyor konu ister istemez... Tam burada umut vaadeden bir şeyler var aslında. Eğer yeterince iyi dinlerseniz, yapacağı her işte önünün kesilmesinden yılmış öğrencilerin ayak seslerini duyabilirsiniz! Kaynayan bir şeyler var. Topluluklar üzerinde hakim kılınan baskı “Aç kapıyı rektör efendi, birleşmeye gidiyoruz!” sözüyle kırılmak üzere. Öğrencilerin akademik, sosyal ve siyasal taleplerinin önü ancak yan yana durunca açılacak, bunun farkındayız. Ve gerçekten toplulukların tüm engellere rağmen, belki de Uludağ Üniversitesi’nde ilk kez öğrencilerin söz sahibi olduğu işler yapılacak.


ZAYTUNG’TAN 
ALINTI OLMAYAN HABERLER

o Anadolu Üniversitesi’nde duvara asılan her bir kağıt için çevik kuvvet okula girince öğrenciler de çareyi; afişi oltaya asmakta buldu. 
o Raşit Tükel 1202 oyla İstanbul Üniversitesi’ne rektör seçildi ama üniversitenin iradesini hiçe sayan cumhurbaşkanı kendi gölgesi Mahmut Ak’ı rektör olarak atadı.
o Ege Üniversitesi’nde kimlik göstererek turnikelerden giriş yapılabiliyor. Kapıya yerleştirilen turnikelere bir öğrenci sıkıştı. Yarım saatten fazla orada kurtarılmayı bekledi.
o İstanbul Üniversitesi’nde YÖK Yasa Tasarısı ile ilgili öğrencilerine konuşma yaptıkları için iki akademisyene soruşturma açıldı.
o 98544 sayıda öğrenci soruşturma geçirdi. Bunların konusu; afiş asmak, yazı yazmak, yemekhanede kart basmadan yemek yemek gibi şeylerdi. Bu arada verdiğimiz sayı temsilidir ama olandan az değildir.
o Sayısı bilinmeyen kulüp ve topluluk etkinliği, fakülte sekreterlerinin ‘ne kadar da bürokratik bir bakış’ diyebileceğiniz bakışları karşısında eridi kayboldu.
o Sermayedarların ya da hükümetin ‘fon’ vermeye değer bulmadığı ama toplumsal gelişmenin ilerlemesi için değerli bir çok araştırma tozlu raflarda dosyalarda bekliyor.
o Çevik kuvvet ekipleri kampüslerin içinde o kadar çok zaman geçirmeye başladı ki biraz daha gayret etseler ikinci üniversitelerinden mezun olacaklar.
o Hacettepe Üniversitesi birçok üniversite gibi özellikle okulların açıldığı günlerde öğrenci topluluklarının tanıtımının olduğu stantlar, etkinlikler, tanışma toplantılarıyla renkleniyordu. Özel güvenlik tarafından ilk kaldırılan stant, Genç Fenerbahçeliler topluluğunun standı oldu. Taraftar standının kaldırılması, şaşkınlığa yol açarken başka stantların açılmaması için de masalar bir süre yemekhanede zincirlendi.

YASAKLAR        

o Barışı savunmak, forum düzenlemek, merdiven boyamak yasak.
o Kimlik göstermeden okula girmek yasak
o ‘Türkiye’de Kadın olmak’ başlıklı panel düzenlemek yasak
o Okulun bahçesine Ankara Katliamı’nda yitirilenler için fidan dikmek yasak
o Sandıktan birinci çıkan ve demokratik üniversiteden yana olan adayın rektör olması yasak (bkz: Raşit Tükel)
o Genç kadınların kadın kulübü kurması yasak
o Bilimi halk yararına üretmek yasak
o ‘Biz nasıl yemek yiyeceğiz’ diyerek zammı protesto etmek yasak
o Öğrencilerin taleplerini dile getiren bildiriler dağıtması yasak

 ÖZGÜRLÜKLER

o Özel güvenlik birimlerinin öğrencileri tekme tokat dövmesi serbest
o Satırla okula girip öğrencileri yaralamak serbest
o MTTB’nin ırkçı etkinlik düzenlemesi serbest
o Okulun varsa bir bahçesi ormanı oraları ranta açmak serbest
o Rektörlük seçimlerinde akademisyenlerin oy kullanması serbest
o Kampüs içinde kadınların tacize uğraması serbest
o Laboratuarda çalışmak serbest
o Yemekhanedeki yemeklere zam yapmak serbest
o IŞİD destekçilerinin bildiri dağıtması serbest

ÖNCEKİ HABER

Antalya'da G-20 protestoları için alarm

SONRAKİ HABER

Sözümüz var Deniz'e

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...